23 Temmuz 2023 Pazar

Rahatsız Olan Öteye Gitsin

Yanlış anlamazsan bir şey soracağım.

Lütfen. 

Yıkanmaz mısın hiç?

Zamanı gelince yıkanırım. 

Zaman derken? 

Duruma göre bazen günde bazen günaşırı.

İyi de kokuyorsun. Rahatsız edecek şekilde hem de

Ne yapabilirim ki?

Daha fazla yıkanmalısın. 

Yıkan demek kolay. 

Niye ki ben çok severim yıkanmayı. 

Ben de severim ama şu aşamadan sonra yıkanmak bedel ister. Zira lüks oldu artık. 

Anlamadım. 

Şu faturaya bak. Ne demek istediğimi anlarsın. Tamıtamına 461,5 lira. Bu da üç kişilik bir aileye gelen. Kalabalık aile ne yapacak bu durumda?

Çok gelmiş. Ne düşünüyorsun bundan sonra?

Daha az yıkanmayı. Süresi gelmeden yıkanmamayı.

Mesela? 

Haftada bir yıkanmak gibi. 

Bu sıcaklarda kokarsın. Kokundan yanına varılmaz. Kokmakla kalmaz, kaşınır durursun. 

Seni kokudan rahatsız oluyor diye ocağıma kendi ellerimle incir diktiremem.

İyi de nasıl bir araya gelip çay içebileceğiz?

Kolayı var. Çayları karşı masalarda içeriz. Yani mesafeli otururuz, olur biter. Böylece kokumdan rahatsız olmazsın. Hem uzak mesafe iyidir. Daha olmadı, burnunu tıkarsın. Daha olmadı aylık fatura bedelimi sen ödersin, yan yana otururuz.

Olur mu öyle?

Hep olur mu diyeceğine, bir öneri de sen söyle. 

Kendimden geçtim. Kokundan başkası da rahatsız olur. Hem kendin de rahatsız olursun. 

O benim meselem değil. Hoş ben zaten koku almıyorum. Rahatsız olan öteye gitsin. 

Ama bu çok bencilce değil mi? Kendine Müslüman olmak gibi bir şey.

Bu konuda şu zatı örnek almaya karar verdim.

Kimmiş o?

Şehirlerarası otobüs yolculuklarında sigaranın serbest olduğu fi tarihinde biri ara ara sigara içiyormuş. Her sigara içişinde de dumanından rahatsız olan küçük çocuklar öksürmeye başlayınca, annelerden biri, beyefendi, sadece siz sigara içiyorsunuz. Bundan çocuklar rahatsız. Bak, öksürüyorlar. İçmeseniz de çocuklarımız rahatsız olmasa demişler. Adam ne dese beğenirsiniz. Rahatsız olan aşağıya insin demiş. Daha önce ara ara sigara içen bu adam arka arkaya sigara yakarak yol boyunca tüttürmeye devam etmiş.

Son sözün bu mu?

Bir iyilik daha yapabilirim. Ara ara ıslak mendil ile koltuk altlarımı silerim. Ötesini de kimse beklemesin benden. 

Hayırsız Evladın Özellikleri

Ailenin, kız çocuklarının ardından gelen, sevgisini fazlasıyla gösterdiği özel evladıdır. Sonsuz krediye sahiptir. 

Ailenin hatta sülalenin yüzlü çocuğudur. Bunun için saçlar süpürge edilir. Var yok bu çocuğun önüne serilir. Bir dediği iki edilmez.

Bu çocuğun yetişmesi için ellerinden gelen arda konmaz.

Çocuk için doğru dürüst kural konmaz. 

Yanlış ve hataları görülmez. Kırdığı yumurtalara sonsuz tolerans gösterilir.  

Çocuk da kendisine olan aşırı sevginin ve verilen kredinin farkındadır. Bu sevgiyi karşılıksız bırakmaz. 

Gününü gün eder. Her türlü maceraya atılır. Ailem bir şey der mi demez. Çünkü o ne yaparsa, en iyisini yapar, her şey ona yakışır. Zira var mı o evlat gibisi. Üstelik anlamadığı yok. Her şeyden de anlar. En azından bildiğini ve anladığını söyler durur.

Para harcamada üstüne yoktur. Nasılsa arkasında dağ gibi ailesi var. 

Harcamada hesap kitap tutmaz ve bilmez. Harcadığından dolayı kimse ona hesap sormaz, parayı nereye harcadın demez. O da mirasyedi evlat gibi parayı har vurur harman savurur.

Başkasına bonkörlük yapmada da üstüne yoktur. Varsa da verir yoksa da. Nasılsa baba parası. Taş atıp da elimi yorulacak.

Cebindeki para suyunu çekmeye başlayınca evde kenarda, köşede ne varsa habersizce iç etmeye başlar.

Aileden para koparmak için yalan söylemeye de başlar. İkna edici yönü olduğu için içine sinmese de aile “Oğlumuz değil mi? Zaten onun için kazanmıyor muyuz? Vardır bir bildiği” diyerek vermeye devam eder.

Evi bitirdikten sonra başta aile yakınları olmak üzere sağa sola borç takar.

Olmadı, kredi çeker.

Kredi kredisi kalmayınca tefeciden alma yoluna gider.

Birinden alarak diğerine borcunu kapatmaya çalışır. Olmadı, bugün yarın diyerek öteler.

Borçların da asgarisini ödemeye çalışır.

Er veya geç bir gün borçları döndüremez noktaya gelir. Hazıra, bol keseden harcayana ve mirasyediye para dayanır mı?

Borçlular oğlanı devre dışı bırakarak evin kapısını çalar.

Aile, oğullarının bıraktığı devasa borcu görünce şok geçirir. Ama iş işten geçmiştir. Bu borç ailenin borcudur. Ödenecek. Zevk ü sefayı oğlan sürse de ceremesini aile bireyleri çekecek. Bu yüzden tüm aile seferber olur, elde avuçta ne varsa satar savar. Borcu kapatmaya çalışır. Ama devasa borç kapatılır mı? Sonunda o varlıklı ve kendi kendine yeten aile kendi kendine yetmediği gibi geri kalan ömrünü de oğlanın borcunu ödemek için adar.

Hülasa, aile bu borcu zorlanarak zamana yayarak ödemeye çalışır. Kendileri sıkıntı çeker ama oğullarından hiç rahatsız değiller. Oğlum, nereye harcadın, ne ara yaptın bu borcu demezler. Çünkü borca rağmen sevgilerinde hiç azalma olmaz. Hatta sevgileri artarak devam eder. Bu sevgisi gören hayırsız evlat, keşke daha fazla borç taksaydım pişmanlığından başka da bir pişmanlık duymaz.

22 Temmuz 2023 Cumartesi

Sen misin Ayağımı Yerden Kessin Diyen? (1)

Fakültede öğrenci iken evlenmiştim. Okulu üç çocuğumla bitirdim. Dört ay vekaleten görev yaptıktan sonra görev yapmak üzere diyar diyar dolaştım.

Uzun süre yerleşik hayatım olmadığı için adeta göçebe gibiydim. Kışları görev yerimde yazları "Gel, ne olursan ol, yine gel" denen memlekette geçirdim.

Arabam olmadığı için gidip döneceğim yerlere hep otobüslerle gittim. Enflasyonu bol bir dönem olan 90'lı yıllarda otobüs fiyatları da şimdiki gibi katmerli idi. Çocuklar küçükken onlara bilet almazdım. Beş kişi iki koltukta idik. İkisi kucağımızda, biri ortamızda. Uyuyanı koltuğun altına yatırırdık. Uzun yolculukları bu şekil sıkış mıkış geçirirdik. Bununla kalsa iyi. Bir de garaja giderken, garaja indikten sonra eve gitmek için elimizde valizler, dolmuşlara binerdik. Zaman zaman da arabası olan eş dost bizi garajlara kadar götürür, garajdan alırdı. 

Arabasızlık zordu vesselam. Hem rahat yolculuk yapmak için hem de eşe dosta yük olmamak için eski meski, modelli modeli, ayağımı yerden kesecek bir arabam olmalıydı. Ama nasıl olsun. Enflasyonlu hayatta ev kira, göçebe olduğumuz için gel git yol parası, mutfak masrafı, çoluk çocuğun giyim kuşamı kıtı kıtına yetiyordu. Çoğu zaman yetmiyor, bazı alacaklarımızı ötelerdik.

Evlenirken de Konya usulü 12 yastık bir Demirci halısı ile gurbete gidince evin ihtiyaçları da eksik olmuyordu. Bir beyaz eşya alınca taksitleri bitmeden diğerine geçemezdim. Şimdiki düğünler gibi bir ev kurmak ve ev eşyası almak için kaç yıllar gerekiyordu. Evin bir eşyasını giderince mutluluğuma diyecek olmazdı. Hasılı zor günlerdi tıpkı şimdiki gibi.

Ayağımı yerden kesecek araba almak hayal olsa da belki bir gün lazım olur diye daha önce eşeğe binmeyen biri olarak kırkından sonra B sınıfı bir ehliyet de aldım. Kim bilir belki de hiç kullanmayacaktım.

Hoş, bir araba alabilsem de çoluk çocuk yolculuk esnasında rahat etsem, istediğim yerde mola versem, gideceğim yere geze geze gitsem, her şeyden öte valiz taşımaktan kurtulsam, indi bindi ile uğraşmasam, pikniklere, eş dost ziyaretlerine gitsem, hastalık esnasında binip hastanenin yolunu tutsam, hiçbirini yapmasam da acil durumlar için evimin önüne bir dört teker olmalı dediğim zaman “Araba rahatlık ama masraflı. Bir mutfak masrafı kadar da arabaya masraf gerek. Araba dediğin yakıtı doldur binden ibaret değil. Bunun bakımı var, lastikleri var, vergisi algısı bitmez. Araba almak yerine gideceğin yere taksi çağır, ondan karlı olur” dense de kulak asmadım. Bir arabam olmalıydı ama nasıl?

Ne kadar zor olsa da kötü günler için üç beş kuruş ayırdığım olmuş olmalı ki artırdığıma zamanın meşhur yabancı parası doçe mark aldım. Damlaya damlaya göl kadar olmasa da biraz param olmuştu. Bir arkadaşa söyledim bana bir araba bul diye. Ne kadar paran var dedi. 2 milyon deklerim dedim. Bu paraya ancak 131 Şahin alırız iyisinden dedi. Aradı buldu, gidip arabayı alıp geldik. Yanlış hatırlamıyorsam, 88 model Şahine o gün verdiğim 2 milyon, 6660 marka tekabül ediyordu. Yıl da 1999-2000 yılı olsa gerek.

Zamanın hükümeti benim araba almamı bekliyor olmalı ki gazlı arabalardan 3 katı (4 katı da olabilir) MTV aldı. İptal edileceğini bile bile uysal vatandaşlık gereği yatırdım. Üzerine yatırmayanlar nezdinde keriz oldum.

Ardından 2001 krizi geldi. Mark fırladı. TL’miz adet olduğu üzere bir kez daha pul oldu. Lastikler paflaştığı için dört lastiği yeniledim. Yeni lastikleri doğru dürüst kullanmadan 2005 yılında ilk göz ağrım olan bu arabayı satmak zorunda kaldım. Aldığım fiyatın iki katına yani dört milyona sattım ama bu paranın 6660 mark etmeyeceğini hepimiz biliriz. Üç bin mark bile yapmazdı. (Devam Edecek)