17 Nisan 2023 Pazartesi

Seçmenin Esamesi Okunmuyor

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte Meclis büyük oranda bypass edildi. Maddi olarak ve imkanlar çerçevesinde vekillik cazip olsa da vekilin ve Meclisin çok bir ağırlığı yok. Durum böyle iken vekil sayısı azalacağı yerde maalesef 600'e çıkarıldı.

Nüfusta normal artış olsa, vekil artırımına eyvallah diyeceğim. Vekil, ilini Mecliste temsil etsin. Nüfus da artmadığına göre vekil artışı bence gereksizdi ama 2017 referandumunda Meclisten geçti. Şu aşamada yapılacak bir şey yok.

Fazla vekil göz çıkarmaz diyebilirsiniz. Katılmıyorum buna. Çünkü ne kadar fazla vekil, bütçeye o kadar çok yük binmesi demektir. Ayrıca tüm gider ve maliyet vekile yapılan harcamadan ibaret değil. Bildiğim kadarıyla her vekil üç kişiyi yanına danışman vb. işler için istihdam edebiliyor. Bu da bir vekilin ne kadar maliyetli olduğunu gösterir. 

Vekil olarak seçtiklerimiz bu memleketin sorunlarını gidermek için yasama görevini layıkıyla yerine getirse, yapılan masraf da helal olsun diyeceğim. Hepimiz biliriz ki bu yeni sistemde vekiller kendi özgür iradeleriyle kanun teklifi vermede tam yetkili değil. Halihazırdaki vekillerin fonksiyonu, hazırlanan teklif için parmak kaldırmak veya teklifin yasalaşmaması için ret oyu vermekten ibarettir.

Vekillerin yasama görevi konusunda yetkinliğini de bir tarafa bırakalım. Bir diğer belki de en önemli sorunumuz vekil adayı belirlemesinde. Hepimiz biliriz ki vekillerin aday gösterilmesi, parti genel başkanlarının aday listesinde yer vermesinden ibarettir. Hiçbir vekil tabandan mücadele ederek vekil seçilmiyor. Bir kişi genel başkanın gözüne ve gönlüne girmişse, seçilebileceği yerden aday gösterilmesi garanti. Bu durumda vekil olmak isteyen biri seçmenden ziyade partisinin genel merkezinden işi bitiriyor. Bir ilden aday listesine konan biri için o ilin seçmeni istediği kadar biz bunu istemeyiz desin, fark etmez. Burada tek irade ve karar mercii genel başkanlardır.

Ne demek istediğimi, aday listeleri açıklandıktan sonra listelere seçmenlerin verdiği tepkiden anlayabiliriz.

Genel merkezler kimi aday gösteriyor? Halkın teveccüh gösterdiğini mi? Adaylığı hak edeni mi? Hayır. Genel başkanlar liyakatten ziyade kendisine ve partisine sadık olacak kişileri aday gösteriyor. Aslında partiler, partilerine katma değer üretecek, memlekete yararlı olacak kişilerden ziyade kendilerine hizmet edecek, kendilerine şeksiz şüphesiz itaat edecek bir nevi memur kişileri seçiyor. 

Vekil adaylarının genel merkezlerin iki dudağı arasından belirlenmesini de bir tarafa bırakalım. Genel başkanlar bir ilde yetişmiş, iline yararlı olmuş, ilini temsil edecek özelliklere haiz, o ilin öz çocuğunu kişileri aday gösterse buna da eyvallah diyeceğim. Listelere bakarsak, genel merkez hiç ilgi ve alakası olmayan, o ilde evi barkı olmayan birini bir ilden liste başı sıraya koyuveriyor. Belki de o aday doğru dürüst o ile gitmedi, o ile yabancı biri. Gören de o ilde kahtı rical sıkıntısı yaşanıyor sanır.

Bir il ile hiç alakası olmayan kişiler İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerden aday gösterilse, buna da eyvallah diyeceğim. Çünkü bu iki ilde Türkiye’nin diğer illerinden fazlaca insanlar yaşıyor. Maalesef yabancı vekil bu iki ilden ibaret değil. Hemen hemen bütün illerde o ile yabancı kişiler listenin başına konuluyor. Bu tercih tek kelimeyle o illere yapılan bir saygısızlıktır. Çünkü bu tasarruf, ilinizde vekil seçilecek kişi yok. Bu yüzden başka yerden buraya vekil transfer ettim demektir.

Hemen hemen her parti bunu yapıyor ve yapmaya da devam ediyor. İllerden gelen tepkilere de genel merkezler kulak tıkıyor, ben böyle uygun gördüm demek suretiyle seçmeni kale almıyor. Çünkü bu şekil ile yabancı vekili aday gösterme tasarrufunda seçmen, üst perdeden yeterince tepki göstermiyor. Listeler açıklanınca biraz homurdanma oluyor, oy vermeyeceğim deniyor. Sonra seçmen sandığa giderek ya kerhen ya da genel başkanımın bildiği var diyerek oyunu genel merkezin istediği şekilde kullanıyor. Hatta öyle seçmenler var ki “Ben vekil adayına değil, genel başkana oy veriyorum. İsterse aday olarak odun koysun” diyor. Böyle seçmen olursa, genel merkezler niçin hizaya gelsin, değil mi? İstediği kişiyi istediği ilden aday göstermeye devam ediyor.

Aslında genel merkez ve genel başkanları yabancı vekil veya istenmeyen kişiyi aday göstermekten vazgeçirmenin yolu, o ilin seçmenlerinin sonuç alıcı demokratik haklarını kullanmasıdır. Gerekirse genel merkezin önünde protesto yapılabilir gerekirse sandığa gidilmeyebilir. Böyle tepki gösterilirse, genel merkezler bir ilin aday listesini hazırlarken daha özenli davranırlar. Seçmenler unutmasınlar ki seçmen değil, genel merkez ve genel başkanlar seçmene mahkumdur. Zira seçmenin istemediği olmaz. Seçmene rağmen siyaset yürütülemez. Bunun için seçmenin kendi gücünün farkında olması gerekir.

Buda'ya göre Gerçek Fakirlik

“Fakir bir adam Buda'ya sorar:

′Neden bu kadar fakirim?’

Buda:

′Vermeyi öğrenmiyorsun.’

Fakir adam:

′Ya verecek bir şeyim yoksa?’

Buda:

′Verecek birkaç şeyin var’:

‘Yüzün: Gülümseyebilirsin’,

‘Ağzın: Başkalarını övebilir veya teselli edebilirsin’,

‘Kalbin: Başkalarına açılabilirsin’,

‘Gözlerin: Başkalarına iyilik gözleriyle bakabilirsin’,

‘Vücudun: Başkalarına yardım etmek için kullanabilirsin’.”

Buda’nın anlatmak istediği, aslında tamamen fakir değiliz. Esas fakirlik ve yoksulluk ruhun yoksulluğudur.

Örneklere bakarsak, çok da yoksul olmadığımız ortaya çıkar. Yeter ki vermek isteyelim yeter ki vermekten kastımızın sadece maddiyat olmadığını bilelim.

Buda’nın bu anlattığı aslında bize yabancı değil. Bizim dinimizde bunun adı salih ameldir, ibadettir. Yeter ki ibadeti dar anlamda namaz, oruç, hac zekât ve kurbandan ibaret görmeyelim. Geniş anlamda ibadet, kişinin gün boyu ibadet hali yaşaması, hep salih amel işlemesi demektir. Çünkü Allah’ın razı olduğu, insanları memnun eden ve onların faydasına olan her türlü eylem ve davranış geniş anlamda ibadettir İslam dinine göre. Bunu yapmak için de çok büyük efor sarf etmeye gerek yok. Günlük hayatta insanlarla iyi ilişkiler kurmak, onlara hal hatır sormak, onları dinlemek, onlara güler yüz göstermek, kısaca muhataba pozitif enerji vermek, onlara güven vermek ve gönlü zengin olmak, gönle başkalarını da sığdırmak birer salih amel ve ibadettir.

Gönlü zengin olmayan, başkasına empati yapmayan, kalpleri tamir eden değil de kırıcı olan dünya dolusu servete sahip olsa kaç yazar. O yine fakirdir, yine fakirdir.

16 Nisan 2023 Pazar

Kürt Sorununun Çözümü

Kimi kabul etmese de bu ülkede bir Kürt sorunu var ve bu konu her seçim öncesi gündeme gelir. Bugüne kadar ben çözerim diyenler de bu meseleyi çözebilmiş değil. Çünkü kimse bu meseleye eğilmiyor. Eğilmeye kalkan da terör destekçisi olarak görülüyor. Bu demektir ki bu konu çözülsün istenmiyor. Sürekli ülkenin gündeminde kalsın isteniyor.

Kimler bu konunun çözülmesini istemiyor? Öyle zannediyorum, Türk milliyetçileri ve Kürt milliyetçileri istemiyor. Niye istesinler ki? Türk milliyetçileri bu meselenin çözümünü istemez. Çünkü bu meseleden ekmek yiyor. Terör dışında siyaseten söylediği bir şey yok. Varlığı terörün sürmesine bağlı. Çözülse siyaseten yiyeceği ekmek kalmaz. Kürt milliyetçileri de çözüm istemez. Çünkü bu mesele çözülse, bunların da yiyeceği ekmek yok. Şu durumda belirli bölgeler kalesi durumda. Buralardan ful vekil çıkarıyor.

Anlatmak istediğim, bu meseleye taraf olanlar çözüm isteseler de bu konuda samimi değiller. 

Birileri istemese de bu meselenin çözülmesi gerek. Çünkü ülkenin önünü görmesi ve gelişmesi bu meselenin çözülmesine bağlı. Bunun için devletin inisiyatif alması, polisiye ve pansuman tedbirlerin ötesine geçecek bir irade ortaya koyması gerekiyor. Bu konuda devlet ne yapabilir? 

Herkesin güvenini kazanmış kişilerden bir komisyon kurmalı. 

Komisyon Kürt illerine giderek halk ile görüşür. Dert ve sorunları ve çözüm önerilerini dinler. Her birini not alır. Halkın tümüne ulaşmak için e devlet aracılığıyla sorun ve çözüm önerilerinin yazılmasını ister. Bunun için belli bir süre verilir. 

Komisyon, sorunları ve çözüm önerilerini raporlaştırır. Kamuoyuna duyurur. Gereği için devlete teslim eder. 

Devlet sorun ve çözüm önerilerini görüşür ve karara bağlar. Doğuştan gelen ve temel insan haklarından verilmeyen haklar varsa, bu hakları derhal verir. Çözüm önerilerinden yerine getirilmesi sakıncalı olanların niçin yerine getirilmediğini gerekçesiyle birlikte taraflara, kamuoyuna ve uluslararası kamuoyuna duyurur.

Tüm bu hakları verirken devlet güvenliği elden bırakmamalı. Başta terör olmak üzere hiçbir alanda boşluk bırakmamalı. Terör eylemlerine kalkışanlara göz açtırmamalı. Silah doğrultanlara silahla karşılık vermeli. Dağda silahlı örgüt üyeleri içerisinde herhangi bir ölüme sebebiyet vermeyenlere af getirmeli. Daha önce terör eylemine başvurmuş, ölümle sonuçlanmış üyelerin teslim olmaları halinde adil yargılanmalarına garanti vermeli.

Türkçe’nin resmi dil olduğunun, her türlü yazışmanın Türkçe yapılmasının altı bir kez daha çizilir. Bunun yanında Kürtçenin Kürtlerin ana dili olduğu kabul edilir. Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde Kürkçe, Türkçe ile birlikte ana dil olarak okullarda okutulmasına imkan verilir. Diğer bölgelerde Kürt olmayanların Türkçe ile birlikte ikinci seçmeli zorunlu dil olarak Kürtçeyi okullarda okunmasının önü açılır.

Devlet bu hakkı verirken hiç gocunmamalı, bölünürüz endişesi yaşamamalı. Ülke içinde birden fazla dilin öğrenilmesini bir zenginlik olarak görmeli. Özellikle Kürt olmayanların bu dersi almasını önemsiyorum. Çünkü devlet memuru olacak kişiler ülkenin her bir bölgesinde yeri geldiği zaman görev yaptığına göre Güneydoğu illerinde görev yapacak görevliler halkın içine girdiği zaman gerektiğinde Kürtçe konuşabilmeli. En azından bir ortamda Kürtçe konuşurken ne konuşulduğunu bilir ve anlar.

Kürkçenin Doğu ve Güneydoğu illerinde zorunlu, diğer illerde seçmeli olması, yabancı dil konusunda da bu ülke insanının makus talihini yenecektir. Hepimiz biliriz ki bu ülke insanının İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dilleri öğrenip konuşma sorunu var. Bir kişi ana dili dışında bir ikinci dili daha bilmesi, diğer dilleri daha çabuk öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Ne alaka diyebilirsiniz. Gözlemim odur ki Kürt çocukları yabancı dil konusunda Türklerden daha avantajlıdır. Bir Kürt çocuğu ailede Kürkçe öğreniyor, aynı zamanda okula gidince de Türkçe öğreniyor. İki dil birden bilen Kürt çocuğu İngilizceyi Türklere göre daha çabuk kavrıyor.

Özetle Kürt sorununun çözümü için yeter ki bir irade ortaya konsun. Taraflar samimi olur, birbirlerine güvenirlerse, inanın bu sorunun altından milletçe kalkarız.