28 Şubat 2023 Salı

Dini Hikayelerin Zihniyetimize Etkisi

İslam, dünya ve ahiret dengesini kurmayı hedefler. İnananlarının ne tamamen dünyaya yönelmesini ne de dünyayı elinin tersiyle iterek büsbütün ahirete yönelmesini ister. Vasat ümmet misali dünya ve ahireti ortada götürmeyi tavsiye eder. Son tahiyyatta "Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver" duası bunun en güzel örneğidir. Yine hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çabala sözü de halk arasında dile getirilen bir gerçekliktir. 

Konan bu dünya ve ahiret dengesini biliriz bilmesine de içimizden birileri, anlattıklarıyla bilerek veya bilmeyerek, dünya önem verilecek bir yer değil, ahirete hazırlık yap anlamında dini hikayelere yer vererek mistik ve derviş bir yaşamı pompalıyor. Şimdilerde duymadığım ama küçüklüğümde kaç büyüğümden dinlediğim, o zamanlar mantıklı gelen şu hikayeye bir kulak verelim: Nuh peygamber bir kadını ağlarken görür. Niçin ağladığını sorar. Kadın, oğlum gün yüzü görmedi. Genç yaşta, 250 yaşında iken vefat etti cevabını verir. Peygamber buna tebessüm eder ve öyle zaman gelecek ki insanlar az bir zaman yaşayacak, 60-70 yıllık ömürleri olacak deyince, kadın bu kadar ömürleri için ev de yapacaklar mı sorusunu sorar. Nuh as. hem de en alasını yapacaklar der. Bu cevaba şaşıran kadın ise ben onların yerinde olsaydım, yere iki kazık çakar, üzerini örter, secdeye bir kapanırdım, bir daha kalkmazdım, sürekli Rabbimi hamd ile tespih ederdim” şeklinde bir temennisini dile getirir. 

Bamyanın faziletine geçmeden; hikaye, masal, fıkralara kısaca değinmek isterim. Yeri geldiği zaman konunun daha iyi anlaşılması için gerekli. Gülerken düşündüren fıkralarda güler geçeriz. Masallar adı üzerinde masal. Gerçekliği yoktur. Hikayeler ise olmuş ve olması muhtemel gerçekliklerdir. Aslı astarı olmasa da olmuş gibi anlatılır. Hangisi olursa olsun hisse alınması murat edilir.

Dini hikayelere gelince, bu tür hikayelerin en büyük tehlikesi, dinleyenler tarafından olmuş, uygulanması gereken bir gerçeklik gibi kabul edilmesi. Yani diğer kıssalar dan farklı bir yere koyuyoruz.

Neden derseniz, bu son depremde olduğu gibi her depremde yıkılan evlerimiz, ölen binlerce insanımız, Nuh peygamber ile kadın arasında geçtiği iddia edilen dini hikayeyi aklıma getirdi nedense.

Bu hikayeyi bir zamanlar dinlerken çok etkilenmiş. Çıkardığım sonuç, dünyaya önem verilmemesi gerektiğiydi. Var gücümüzle ahirete hazırlık yapmalıydı. Ben bu sonuca varırken bu dini hikayede sorgulanması gereken çoğu şeyi kaçırmışım. Mesela Nuh peygamber, ileride geleceklerin ömrünün 60-70 yıl gibi olacağı gayb bilgisini nereden bildiğini, böyle bir şeyin olamayacağını, bu bilginin sadece Allah’a ait olduğunu hiç sorgulamadım. Yine kadının bu kadar ömür için sadece secdeyi düşünmesi, hamd ve tespihi zikretmesi, Müslümanlıktan sadece anlamamız gerekenin dar anlamda ibadet olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor. Nedense Allah’ı hoşnut eden, insanların yararına yaptığımız her türlü davranışın geniş anlamıyla ibadet olduğunu es geçmişim.

Şimdi düşünüyorum da işlerimizi düzgün ve başımızı soktuğunuz evleri sağlam yapmayışımızın temelinde, acaba bu dini hikaye veya benzer dini hikayelerin şu ya da bu şekilde bir katkısı olabilir mi diye sorguluyorum. Katkısından da öte bu düşüncenin toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde bir zihniyete dönüştüğünü görüyorum. Çünkü bu hikayeyi duysak da duymasak da şu kafa yapısı bizde hakim:

“Dünyaya kazık mı çakacağız sanki. İşte geldik gidiyoruz. Yaşasak daha kaç yıl yaşayacağız?” (Nedense yaptığımız bu evleri çocuklarımıza miras bırakmak için uğraşıyoruz. Kendimizi vurmasa da bu çürük ev çocuklarımızı vuracak. Batı ülkelerinde çocuğuna mal, mülk bırakayım düşüncesi olmamasına rağmen sağlam ev yapma bilinç ve kuralı yerleşmiş. Halbuki miras bırakan bir toplum olarak bizim yaptığımız evler evladiyelik olmalı değil mi?)

Efendim, şöyle yap diyenlere karşı, “Kurban olduğum Allah’ım bizi korur. Ne gerek var o kadar iyisini ve sağlamını yapmaya. İsraf yahu israf” demek suretiyle işin daha kolayına kaçmıyor muyuz? (Görüyoruz ki doğa şartlarına uygun tedbir almayan bizleri Allah korumuyor.)

Yine fiziki yasalara meydan okurcasına “Atın ölümü varsın arpadan olsun. Kim korkar ölümden” türünden söylemlerimiz yok mu?

Sonuç olarak, vah ki bize vah. Bir dünya ve ahiret dengesini dahi kuramadık. Dünyada iken yaptıklarımızla rezil ve rüsva olan bizlerin, ahirette hali nice olur acaba? Bu dünyada yüzümüz gülmedi. Bari ukbamız iyi olsa...

27 Şubat 2023 Pazartesi

Devlet mi Kutsal, İnsan mı?

Depremle beraber kutuplaşmanın geldiği nokta, devletin yanında olma veya karşısında olma. Bir taraf devlete söz söyletmeyip adeta kutsayarak devleti yere göğe sığdıramazken diğer taraf devleti eleştiriyor. Aslında her iki tarafın yaptığı, bir prensip mücadelesi değil. Her iki tarafın derdi de devletten ziyade devlette kimlerin olduğudur. Bir taraf devlete yön verenleri kendisine yakın gördüğü için devlete toz kondurmuyor. Diğer taraf ise devleti yönetenleri kendisini temsil ettiğine inanmadığı için bir yerde devlet olsa da eleştiriyor, olmasa da.

Tarafgirlik gözümüzü iyice bürümüş olmalı ki devletin bir numarası, "Bazı sebeplerden dolayı birkaç gün gecikmemiz oldu, helallik diliyoruz" demesine rağmen devletin yanında olduklarını söyleyenler bu itiraf sessiz kalıyor ama bunu başkası söylese saldırıya geçiyor. Diğer taraf ise devlet ağzıyla kuş tutsa, yaranacak durumda değil. Öyle zannediyorum, yarın devlete hakim olanlar gitse, yerlerine başka bir zihniyet gelse, bugün devlete toz kondurmayanlar devlete mesafe koyacak. Bugün devlete mesafe koyanlar ise dört elle devlete sarılıp devletin yanında saf tutacaktır. 

Bu iki tarafın da yanında değilim. Ne devletin yanındayım ne de karşısında. Devlete bakış açım da devleti yönetenlere göre değişmez. Devlet devlettir. Kutsanacak bir organizasyon değildir. Akşam sabah övülecek, sabah akşam yerilecek bir tüzel varlık değildir. Hep övgü devleti şımartır ve devleti yönetenlerin hatalarını görmemesine zemin hazırlar. Sürekli yergi ve eleştiri de devletin işini düzgün yapmasını engeller. Ne kadar düzgün yapayım dese de hata üzerine hata yapar.

Devlet, göçebe hayatından yerleşik hayata geçilince bir zorunluluktan doğan tüzel bir kişiliktir. Vatandaş kurduğu bu devlete, kendilerinden seçtiği insanları görevlendirerek "biz sana vergimizi verelim, askerlik görevimizi yerine getirelim. Sen de bize ihtiyacımız olan hizmetleri yerine getir, verdiğimiz yetkiyle ülkeyi yani bizi içeride ve dışarıda en güzel şekilde temsil et. Sıkıntı ve derdimiz olduğu zaman imdadımıza koş. Çıkardığın kanunlarla ülkeyi düzene koy, kural tanımayanlara haddini bildir" diyerek devleti emanet etmiştir. Halktan bu yetkiyi alan devleti yönetenler, işini düzgün yaptıkça halktan yeniden yetki alarak ülkeyi yönetmeye devam eder. Yani takdir görür. Yetkiyi yerli yerinde kullanamazsa, işini düzgün yapsın diye eleştirilir. Eleştiriler de devlet düşmanlığı için yapılmaz. Görevini daha iyi yapsın diye yapılır. Hata üzerine hata yaparsa önüne gelen sandıkta yetkiyi ondan alarak bir başkasına verir.

Anlatmak istediğim, devlet kutsal değildir. İnsanlar devlete değil, devlet insanına hizmet etsin diye vardır. Yaptıklarından dolayı layüsel değildir. Devletin yaşaması ne kadar önemli ise devletin vatandaşını koruması, onu yaşatması, ona insanca yaşam sunma gibi bir zorunluluğu vardır. Kutsal biri varsa insandır, vatandaştır. Devletin birinci ve öncelikli görevi insanını yaşatmasıdır. İnsanını yaşattığı müddetçe bir devlet devlettir. Bunu “Şeyh Edebali, Batı dünyasında devlet anlayışının oluşmasından 250-300 yıl önce, Osman Gazi'ye ‘Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diye öğüt vererek” son noktayı koymuştur. Yani devletin yaşaması, ebet müddet olması insanını yaşatmasına bağlıdır. Devleti ve devlete yön verenlerin görevi budur. Zira devlet kutsansın diye kurulmamıştır.

Hasılı devletsiz olmaz. En kötü devlet bile devletsizlikten iyidir. Ama unutmayalım ki vatandaşına hizmet etsin diye devlet kurulmuştur. Bu yüzden devleti yönetenler kendilerini milletin hizmetkarı görür. Hizmetkar da akşam sabah övülmez ve akşam sabah yerilmez. Devlet ve devlete yön verenler görevini yapacak, vatandaş da vatandaşlığını. Kimse kusura bakmasın, insanını yaşatmakla görevli devlet, her depremde binlerce insanını enkaza verip ölümüne sebebiyet veriyorsa, bu devlet övgüyü değil, eleştiriyi hak eder. Eleştirelim ki alacağı kararları kalıcı çözüm olsun, denetim görevini iyi yapsın, koyduğu sistem kusursuz işlesin. Yeni depremlerde kimsenin burnu kanamasın. Kısaca devlet ömrünü uzatmak, ebet müddet olmak istiyorsa, insanını yaşatsın.

Beyni Geliştirmenin ve Kuvvetlendirmenin Yolları

“Beyni yormak kadar dinlendirmek de önemlidir. Beyninizi kuvvetlendirmek ve daha iyi çalışmasını sağlamak istiyorsanız bu 20 beyin egzersizine dikkat etmek ileride çok işinize yarayabilir.

1- Beyin açık havadayken ve ayaktayken daha iyi çalışır. İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlar alırken açık havada veya doğada deneyebilirsiniz.

2–Yürürken kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor. Önemli kararlarınızı açık havada, kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya ne dersiniz?

3-Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor. Her gün birkaç yeni kelime öğrenip, kullanabilirsiniz. Sözlük okuyabilirsiniz.

4- Zihinsel jimnastik/antrenman yapın. Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz. Satranç gibi akıl oyunları oynayın.

5–Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizle taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.

6 –Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun. Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin.

7–Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın. Estetik algınız, gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir.

8 – Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin. Beyin otoriteleri tarafından klâsik müziğin zekâya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir.

9–Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkındaysa, hayatınız da ona göre şekillenir. Unutmayın, kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda da onu çoğaltırsınız.

10–Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, beyin ve düşünce kapasitesini artırır.

11 – İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır. Çok uyuyorum diye üzülmeyin. Einstein’ın günlük 10 saatten fazla uyuduğu biliniyor.

12 – Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir. Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2’sini oluşturduğu halde, vücuda gelen oksijenin yüzde 25’ini tüketir. Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir. Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın.

13–Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.

14–Kullanılmayan organ körelir. Sürekli televizyon seyrederek beyninizi “düşük viteste çalıştırmayın.

15–Beynin en tehlikeli yanı “ters çaba” kuralına göre çalıştığı anlardır. Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, korktuğunuzu başınıza getirir. Buna ters çaba kuralı denir. Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile, bunu gerçekleştirmek için çalışır. Topluluk önünde konuşma yaparken “acaba heyecanlanır mıyım?” diye düşünürseniz, heyecanlanırsınız.

16–Beyni yoran monotonluktur. Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz, beyninizi o kadar neşelendirirsiniz.

17–Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir. Yeni bir bilgi gelince, bu bilgilerden birini atar. Buna “sihirli sayı” kuralı denir. Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz “servis dışı” olur. Hayatınızın en büyük kararlarını alırken “kafadan“ değil, tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi bir kâğıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın.

18 – Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Fiziksel zindelik, zihinsel zindelik getirir. Uzun süre hareketsiz kalmak, zihni de hareketsizleştirir. Spor yapmaya, fazla kilolarınızdan kurtulmaya özen gösterin. Yeterince su için. Çünkü, insan beyninin yüzde 78’i su ile kaplıdır.

19–Ders çalışırken ilk öğrenilenler, son öğrenilenler, sık tekrarlananlar ve ilginç bulunanlar en çok akılda kalanlardır. Dersleri kısa aralar vererek çalışmak akıllıca bir harekettir.

20–Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla düşünün. Unutmayın, beynimizi daha iyi çalıştırmak için kullanacağımız organ yine beynimiz. Aklınızı “başınıza” toplayın ve kullanın.”

Not: Dr. Taner Akman’ın Beyin Egzersizleri başlıklı Medya Ege’de yayımlanan yazısıdır.