23 Şubat 2023 Perşembe

Binaların Periyodik Muayenesi

Ülkemizde 6 ve üzeri meydana gelen her deprem mal ve can kaybına sebebiyet veriyor.

Depremlerde yıkılan her ev binlerce insanımıza mezar oluyor. 

Giden canların yanında malın hesabı yapılır mı desek de her deprem milyarlarca milli servete mal oluyor.

Yıkılan evlerin yerine yeni evleri, deprem sonrası arama kurtarma ekiplerinin sarf ettiği emekleri, depremzedelerin yaralarını sarmak için devletin harcadığı ödenekleri, hayırseverlerin ve yardım kuruluşlarının yaptıkları yardımları topladığımız zaman deprem sonrası yaptığımız masraflarla pekala dayanıklı ve güvenilir evler yapılabilirdi. Keşke deprem sonrası giden milli serveti deprem öncesi şehirlerimizin imarına verseydik. Böylece depremlerde can kaybı da olmazdı.

99 Gölcük depreminin maliyetinin 12 milyar dolar olduğu belirtiliyor. 2001 ekonomik krizi sonrası likidite sıkıntısını aşmak için İMF ile 10 milyar dolarlık bir stand by anlaşması yapılmıştı. Bu demektir ki 99 depreminde evlerimiz yıkılmasaydı, 2001 ekonomik krizinde 10 milyar dolar borç almayacaktık. Üstelik cebimizde 2 milyar dolar kalacaktı. Ekonomik darboğazı aşmak için borç almadığımız gibi bir de bunun faizini ödemek için yıllar yılı uğraşmayacaktık. 

Milat dediğimiz 99 depremini maalesef iyi değerlendiremedik. Depremle beraber hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözümüzü unutmayıp gereğini yapsaydık, Kahramanmaraş merkezli depremi daha hafif atlatabilirdik. 

Temenni ediyorum ki Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen bu son deprem, aklımızı başımıza alacağımız son deprem olur. Devletiyle, milletiyle uyanır ve gereğini yaparız.

Ne yapar ne ederiz ama bir yerlerden başlamamız gerekecek ve devletin bu işi vatandaşın insafına bırakmaması gerekir. Alacağı karar ve çıkaracağı mevzuatla bizleri daha sağlam evlerde oturmaya mecbur bırakması lazım. Mesela, 

Her iki yılda araç muayene zorunluluğu yapıldığı gibi evlerin de periyodik muayenesi zorunlu olabilir. Bu muayene, araçlarda olduğu gibi 2 yıl olmaz da 5 yılda bir, 10 yılda bir yaptırılabilir. 

Her ev alım, satım ve kiralama işlemlerinde evlerin depreme dayanıklı belgesi istenebilir. 

Zorunlu olan DASK'ın takibi yapılabilir. Bu yol ile herkesin sigorta yapması sağlanabilir. 

Depreme dayanıklı olmayan binanın DASK'ı yapılmamalıdır. 

Muayeneden geçmeyen evlerin üç ay içerisinde boşaltılması ve tahliyesi zorunlu olabilir. Bu şekil evi yıkılanlar gerekirse konteyner evlere taşınabilir. 

Her ev ve bina sahibinin belirli periyotlarla bina muayenesi yaptırabilmesi için muayene ücretlerinin makul fiyata çekilmesi sağlanabilir. 

Binanın depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda, binaların muayenesi için kat maliklerinin rızası şartı kaldırılmalıdır. 

Yıkılan evlerin yerine yeni ev yapılmalıdır. Maliyeti karşılamada bina/ev sahibine ödeme kolaylığı sağlanmalıdır. 

Yapılacak ev veya binanın zemin etüdü ciddi yapılmalıdır. Zemini yumuşak yerlerden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Mecburiyet olursa, zemini güçlendirecek masraftan kaçınılmamalıdır.

Yeni yapılacak evler yapım aşamasında birkaç elden ve bağımsız kurullar tarafından denetlenmelidir.

22 Şubat 2023 Çarşamba

Arkası Kalın Olmak

Köylü vatandaşın biri, bizzat kendi elleriyle yetiştirdiği ve  pazarda satmayı düşündüğü ürünlerini, sabah erkenden eşeğine yükleyip Kayseri'nin yolunu tutmuş. Akşamüzeri Kayseri'ye gelince geceyi geçirmek maksadıyla Vezir Han'a girmek istemiş.

Köylünün eşeği Vezir Han'ın kapısından girerken huysuzluk çıkarmış. Köylü, ne yaptıysa da inatçı hayvanı hana sokamamış. Uğraşmış, didinmiş, önden çekmiş, arkadan ittirmiş fakat nafile! Eşek bir türlü içeri girmiyormuş.

Hanın giriş kapısının yakınındaki dükkanların sahibi olan esnaf da oturdukları oturakların üzerinde hem birbirleri ile sohbet ediyor hem de köylü ile eşeğin arasında yaşanan bu zorlu mücadeleyi seyrediyormuş. Hiç birisi de kalkıp köylüye yardım etmeye yanaşmıyor, hatta bunu düşünmüyormuş bile... Tam tersine kahkahalar atarak manzaranın keyfini çıkarmaya çalışıyorlarmış.

Artık sabrı iyice taşan ve çektiği rezaletin etrafta alay konusu edildiğini gören köylü, elindeki mesesi eşeğe kuvvetlice bir iki defa vurmak zorunda kalmış. Fakat onun vurmasıyla eşek avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış.

İşte o sırada dükkanlarının önünde oturup da keyifle manzarayı seyreden esnaf yerinden kalkmış ve:

"Ne vuruyorsun utanmaz adam! Senin Allah'tan hiç mi korkun yok! Şu hayvancağız senin yükünü tâ köyden yüklenmiş, buraya kadar getirmiş. Ona niye insaf etmiyorsun?" diye bağırıp çağırmaya ve köylüyü itip çekerek tartaklamaya başlamış. Bu arada bazıları:

"Sen köyden buraya mal satmaya geliyorsun. Eğer hayvana böyle davranırsan ne senin malını alırız ne de sana mal satarız. Hareketlerine dikkat et! Sakın aşırıya kaçma!" diye tehditler savurmaya başlamış.

Neye uğradığını şaşıran ve deminden beri çektiği sıkıntıya şahit olanların kendisini haksız görmesiyle, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşan köylü, eşeğinin çok sakin, mutlu ve uysal bir şekilde hana girdiğini görmüş.

Zavallı köylü, başını öne eğip eşeğin yanında sessizce hana girmiş. Bu sırada dayanamayıp kimseye çaktırmadan elindeki mesesi eşeğin böğrüne böğrüne dürtüp:

- "Ne kadar çok emmin dayın varmış? Ne kadar çok emmin dayın varmış”.

Fıkrayı Rıza Bozdağ'ın paylaşımından okudum. O da Tomarzalı Hacı Yusuf Dinç'ten dinlemiş. Ben de fıkradan bir hisse alalım diye yazı konusu edindim. Bu arada meses kelimesini ilk defa duydum. Kayseri şivesi olabilir diye düşünmüştüm. Değilmiş. TDK'ye göre "Hayvanları dürtmekte kullanılan, ucu demirli deynek" demekmiş. Kısa günün karı. Bu vesileyle Rıza sayesinde bir kelime daha öğrenmiş oldum. 

Kıssadan hisseye gelince, 

Eşek de olsa eşek eşeklik yapsa da hayvana vurmamak lazım. 

Eşeğin huysuzluk çıkarmasında, gireceği yeri garipsemiş olsa gerek. 

Eşeğin sahibi eşeği içeri katmada zorlanmasına rağmen eşeğin eşeklik yapmasına esnafın bigane kalması, seyretmesi, yardıma gelmemesi, üzerine bir de kahkaha atması manidar. 

Eşeği içeri katmada zorlanınca da köylünün mesesini eşeğe vurmasına esnafın tepki göstermesi ve bak malını almayız tehdidi savurması, en ilginç olanı. Çünkü insanların eşeklik yapana destek çıkması demek, eşeğin eşekliğe devam edecek olması demektir. 

Köylünün "Ne kadar çok emmin ve dayın varmış" sözü ise bizleri güldürürken düşündüren sözüdür.

Bu fıkrayı insanlara uyarlarsak, toplumda, devlet kademesinin üst rütbelerinde öyle insanlar var ki kaprisinden, huysuzluğundan, estirdiği terörden yanlarına varılmaz. Çevresini kırar geçirir. Kısaca eşeklik eder. Böyleleri bu cesareti, kendilerini bu rütbeye getiren arkalarından alır. 

Ne de Çok Seviyoruz Fâsık Olmayı!

Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6) ayetini bilmek için dini tedrisat yapmaya gerek yok. Çünkü bu ayet hutbede, vaazda, kürsüde, hemen hemen her yerde söylene söylene hepimizin belleğinde iyice yer etti. Genelde de asparagas haber ortaya çıktığında, hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız bir konuyla ilgili kişilere suç isnat edildiğinde hemen bu ayeti okuruz.

Nedense okumakla kalıyor, ayetin gereğini pek yerine getirmiyoruz. Bunu bile bile bir nefer gibi algı savaşının içerisinde yerimizi alıyoruz. Kimin kim olduğuna bakmadan birileri tarafından hazırlanıp servis edilen, kişi ve bir grubu hedef alan paylaşımlar yapıyoruz. Paylaşımlarla da kalmayıp kişilerin geçmiş durumlarını da piyasaya sürüyoruz. Bunu yaparken elimizde bir mahkeme kararı var mı, ilgili kişiler hakkında bir suç duyurusu yapılmış mı, savcılık ilgilileri hakkında bir iddianame hazırlamış mı demiyoruz. Vuruyoruz da vuruyoruz. Tüm bunları yaparken masuniyet karinesini de bir tarafa bırakıyoruz. Beraatı zimmet asıldır sözü yine Hucurat 6 gibi sadece dilimizde.

Aslı astarını bilmeden, kişileri hedef alan ve töhmet altında bırakan paylaşımları yapma konusunda fikri, zikri, düşüncesi ve meşrebi ne olursa olsun, istisnaları hariç tüm kesimler iyi sınav vermiyor. Maalesef isnadı, iftirayı, algıyı her kesimden yapanlar çok. Parçadan hareketle toptancılıkta zaten üstümüze yok. Bunun vebal ve günah olduğunu, yakışık almadığını bilmek için dindar, mütedeyyin olmaya da gerek yok. Her kesimden birilerinin yaptığı, bu uğurda her şey mubah parolasıyla hareket etmektir.

Diyelim ki dini hassasiyeti olmayanların günah ve vebal diye bir endişeleri yok. Kendisini dindar ve mütedeyyin olarak tanımlayan, Müslümanlığı kimseye vermeyen; orta, lise ve üniversitede dini tedrisat yapmış, Hucurat 6. ayetin metnini orijinalinden ezbere okuyan, ayetin nüzul sebebini de bilen, ağzından ayet ve hadisi düşürmeyen kesimin içerinde aslı astarının ne olduğunu bilmeden kişi ve gruplar hakkında algıya yönelik o kadar paylaşım yapan var ki bunları görünce insanın küçük dilini yutası geliyor. Sen de mi Brütüs diyorsun. Hem savcı hem hakim hem avukat rolünde görev yapıyor. Sosyal medya üzerinden insanların kalemini kırıyor. Günah nerede kaldı, vebal nerede kaldı, bu ayet nerede kaldı.

Öyle zannediyorum, bu konuda kitabi bilgiye sahip olanların vebali daha büyüktür. Bildiklerini uygulamadıklarından dolayı da ilaveten sırtlarına kitap yüklemiş oluyorlar. Vah yazık...

Tüm bu algıya yönelik savaşın içine dalanlar, bu işi yaparken kişileri geçmiş yaşantısıyla vuruyorlar. Bakın şimdi böyle gördüğünüz kişi, geçmişte şunu yaptı diyorlar. Böyle yaparak, sizin şimdilerde güvendiğiniz bu kişi dolandırıcının ve sahtekarın biriydi mesajını vermek istiyorlar.

Diyelim ki hakkında paylaşım yaptığımız kişi ya da kişiler, geçmişte her türlü kötülüğü yapmış hatta yargılanıp mahkumiyet bile almış olsunlar. Bir insan geçmiş yaptığı hatalarıyla, yanlışlarıyla ve suçlarıyla yüzleşmiş, bir daha asla deyip nasuh tövbesiyle tövbe etmiş, yüzde yüz değişmiş ve geçmişe sünger çekmiş olamaz mı? Böyle olabileceğini birileri yine çok iyi bilir. Bilir de bir savaş yaptıkları için bu uğurda her şeyi mubah görürler. Bunun için seve seve fasık bile olurlar. Hoş, fâsık olmayı kabul etseler, yine de gam yemeyeceğim. Çünkü en azından yaptıklarının doğru olmadığını biliyorlar diyeceğim. Yazık gerçekten.