8 Ağustos 2022 Pazartesi

KPSS Önerim *

Öğretmenliğimin son yirmi yılında yaptığım sınavlar için şöyle bir yol izledim:

1. İki hafta öncesinden sınav tarihini öğrencilerime duyuruyorum. 

2.Sorumlu tutacağım üniteleri açıklıyorum. Şu sayfadan, şu sayfaya sorumlusunuz. Sınava bir hafta kala sınava hazırlık soruları vereceğim diyorum.

3. Duyuruyu yaptıktan sonra her akşam veya hafta sonu bilgisayarın başına oturuyorum. Bir Word sayfası açıyorum. Sayfayı iki sütuna bölüyorum. Başlığına da girdiğim sınıfların şubelerini yazarak X, Y, Z üniteleri tarama testi yazıyorum. Bir sayfaya daha çok soru sığdırmak için sayfa yapısını düzenliyorum. Yazı puntolarını da yerine göre 9-10'a düşürüyorum. 

4. Başlıyorum ders çalışmaya. Açıyorum kitabı (son yıllarda bilgisayardan kitabın PDF'ini). Kitabı bir güzel tarıyorum. Sorumlu tuttuğum kısımları satır satır okuyorum. Her paragraf sonrası buradan nasıl bir soru çıkarabilirim üzerine düşünüyorum. Öyle paragraflar var ki o paragraftan 8-10 kadar soru çıkardığımı hatırlıyorum. Çıkardığım her bir soruyu Word sayfasına test usulü yazıyorum. Girdiğim sınıflar ortaokul ise 4, lise ise 5 seçenek koyuyorum. 

6. Soruların bir kısmı bilgiye dayalı olmakla beraber çoğu soruda paragrafa yer veririm. Parçadan hangisi çıkarılabilir, hangisi çıkarılamaz gibi anlamaya yönelik sorular hazırlarım. 

7. Sorumlu tuttuğum yerden ne kadar soru çıkıyorsa o kadar soru hazırlıyorum.  Hazırladığım soru adedi ünitesine göre 80, 100, 150, 200, 250'yi de bulduğu olur. 

8. Hazırladığım bu soruları sınava bir hafta kala, ilk zamanlarda öğrenci adedince çoğaltıp her bir öğrenciye veriyordum. EBA ile birlikte tüm öğrencilerin ulaşabileceği şekilde elektronik ortama çalışma testi diye yüklüyorum. Kimin çözüp çözmediğini de EBA'dan takip ediyorum. 

9. Öğrencilere sınavda bu sorulardan çıkacak diyorum. Bazen cevap şıklarını da veriyorum bazen uğraşsınlar diye cevabı kendilerinin bulmasını istiyorum.

10. Sınavda çıkacak soruları öğrencilere vermekle işim bitmiyor. Derslerine girdiğim zaman yapamadıkları soruları derste soruyorlar. Dersim yoksa teneffüste beni nerede yakaladılarsa ellerinde çıktı olduğu halde koşarak yanıma geliyorlar. Öğretmenim, şu soruyu çözemedik diyorlar. Çıktılarda altı çizilmedik satırın kalmadığını görünce bu hummalı çalışma hoşuma gidiyor. Cevabı birden söylemiyorum. Mantık yürüterek öğrenciden kendisinin bulmasını istiyorum. Bazı zamanlarda da konuyu erken bitirince EBA'ya yüklediğim soruları açıp sınıfta çözüyoruz.

11. Öğrenciler verdiğim sorulara çalışadursun. İkinci kez tekrar bilgisayarın başına oturuyorum. Daha önce hazırladığım sorulardan A ve B grubu olacak şekilde soru seçiyorum. Soruların uzunluğuna göre her sınavda 25, 35, 50 soru hazırlıyorum. Sınav kağıdı, öğrencinin kodlayacağı cevap kağıdı da aynı kağıtta olacak şekilde önlü ve arkalı iki sayfayı geçmiyor.

12. Belirlediğim tarihte aynı ders saatinde girdiğim tüm sınıfları (bazen 12 şube olduğu da olur) verdiğim sorulardan sınav yapıyorum.

13. Sınavın ardından hazırladığım cevap anahtarına göre ertesi gün dersine gireceğim şubelerden başlamak suretiyle sınav kağıtlarını okuyorum. Okurken elime de kırmızı tükenmez kalemi alıyorum. Her bir kağıdı tek tek elden geçiriyorum. Yanlış sütunlar kırmızı kalemle işaret koyuyorum. (Antrparantez cevap anahtarını sigarayla delmiyorum. Örgü makinesinden kalma delgeç ile açıyorum). 

14. Burada, tüm kağıtları okumana gerek yok. Nasılsa herkes 100 alacak diyebilirsiniz. Öyle değil. 15 puandan 100 puana kadar envaiçeşit puan alan oluyor. Bu arada 100 almaları da hoşuma gider. 

15. Tüm sınav kağıtlarını okuduktan sonra 100 alan var mı, bir bakıyorum. Varsa öğrencilerin aldığı puanı aynen e okula giriyorum. Diyelim ki en yüksek alan öğrenci 96 aldı. Bu 96'yı yüz puana tamamlıyorum. Gerideki tüm öğrencilere 4'er puan ekliyorum.

16. Sınav sonuçlarını derste okuyorum. Yanlışlarını görsün, bir daha yanlış yapmasın diye ismini okuduğum her öğrenciye, yazılı kağıdını veriyorum. Öğrenciler doğru işaretleyip işaretlemediğimi, doğru sayısının doğru olup olmadığını, puanlamayı doğru yapıp yapmadığımı kontrol eder. Yanlışlık varsa düzeltirim. Kimi masanın üzerinde duran cevap anahtarını alarak cevap kağıdını kontrol eder.

17. Tüm hazırladığım sorular özbeöz kendi mahsulümdür. Hiçbir yardımcı kaynaktan ve sanal alemdeki çıkmış sorulardan alıp kağıda geçirmem. Vaktimi alıyor ama özgün olmak ve emek sarf etmek hoşuma gidiyor. Bana bu süreçte o kadar hazır soru var. Kendine eziyet ediyorsun. Hem niye böyle delip okuyorsun. İnternette programlar var. Oradan indirip testi okutabilirsin diyenlere de hiç aldırış etmedim. 

18. Sınavlarımda kopya çeken olmuş mudur? Azami gayret göstermeme rağmen birkaç soruyu arkadaşından ve daha önce verdiğim sorulardan bakarak yapmış olabilir. Yani kül yutmaz değilim. Ama tüm öğrencilerime adaletin gereği olarak eşit imkan sunduğunu söyleyebilirim. Soru vermek uygun değil, soru verdikten sonra sınavın bir anlamı kalmaz diyeniniz de çıkabilir. Ben aynı kanaate değilim. Tüm konuları tarayarak hazırladığım soruları çözen zaten sınava hazırlanmış, sorumlu olduğu kısmı öğrenmiş olur. Bunun için öğrencinin dersimden dershaneye, kurs ve etüt merkezine gitmesine, çeşit çeşit yardımcı kaynak almasına gerek kalmaz.

Kendi yaptığım sınavlara gördüğünüz gibi uzun bir bölüm ayırdım. Buradan KPSS veya ÖSYM'nin yaptığı diğer merkezi sınavlara gelmek istiyorum. İsterim ki sınava hazırlık sadedinde bin bir emek sarf ederek hazırlayıp öğrencilerime verdiğim sorular ÖSYM'ye de örnek olsun. ÖSYM hangi konulardan sınav yapacaksa o dersle ilgili 1.000 ila 10.000 arası soru hazırlasın. Sınavda bu sorulardan çıkacak desin. Oluşturduğu bu soru havuzunu ücretsiz olarak öğrencilerin istifadesine 3-6 ay veya 1 yıl önce sunsun. Her aday bu soru havuzuna kolayca girebilip çözebilsin. Sınava girecek tüm adaylar daha önce çözdüğü bu sorulardan sınava girsin. ÖSYM de bu soruların içerisinden seçerek sınavını yapsın. 

Niye böyle bir şey istiyorum? Merkezi sınavlarda kopyanın önüne geçmek için. Çünkü her öğrenci soruları daha önce gördü. Ayrıca kopyaya ihtiyaç duymaz. Burada daha düzenli ve bilinçli çalışan adaylar daha iyi puan alacaktır. Böylece her sınav sonrasında kopya çekildi, sorular çalındı şayiası ortaya çıkmayacak, herkes aldığı puana gönül rahatlığı içinde razı olacaktır. Soru bankası tüm adaylara açılacağı için bu sınav adil bir sınav olacaktır. Bilgiye ulaşma yönünden tüm adaylar aynı imkandan yararlanmış olacaktır. Böyle olduğu takdirde ölüm kalım sayılan merkezi sınavlara hazırlanmak için hiçbir aday yüklü paralar yatırarak dershaneye, kurs merkezine ve etüt merkezine gitme gereksinimi duymayacak, yardımcı kaynak almayacaktır. Talep olmadığı için bu sektörler de kendilerine başka iş arayacaktır. Anne babalar ayrıca masrafa girmeyecektir.

Bu önerim denenmeye değer. ÖSYM'ye ve yetkili erkana duyurulur. 

*10/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

4 Ağustos 2022 Perşembe

Bir ÖSYM Klasiği Daha *

MEB’in yaptığı birkaç sınav dışında bu ülkede merkezi sınavları ÖSYM yapar ve yapacağı sınavların kılavuzunu yayımlar. Bu sınavlara milyonlarca gencimiz girer. Hepsinin umudu ve amacı kamuda bir görev almak. Kim bu sınavlara girmek için müracaat etmişse günler ve aylar öncesinden hazırlanmaya başlar. Çoğunluğu kurs merkezlerine kayıt yaptırır. Buralara dünyanın parasını öder. Kimileri de değişik yayınevlerinin hazırlamış olduğu konu anlatımlı ve soru bankalarını alarak evinde hazırlanır.

Her sınavın kılavuzunda ve sınav giriş belgelerinde ÖSYM’nin katı kuralları göze çarpar. Bunlar yasaklar listesidir. Adayların sınav salonlarına kaçta, ne şekilde, nasıl gireceği, cebinde nelerin olmayacağı bir bir anlatılır. Sınav salonlarına giren adaylar tek tek alınır, kontrolden geçer. Tabir yerinde ise elbisesi dışında her şey sınav salonunun dışında kalır. Salona giren adayın hangi sırada oturacağı bile bellidir. Soru kitapçıkları sadece A ve B kitapçığından oluşmaz. Ön, arka ve yan taraftakinin kitapçığıyla aynı olmayacak şekilde kitapçıklar dağıtılır. Bu kurallar ve yasaklar adayların garibine gitse de alınan gerekli ve gereksiz tedbirler herkesin gönlüne su serper. Çünkü görüntü kopya çekmeyi ve çektirmeyi önleme adına yoğurdun üflenerek yendiği ve herkesin hak ettiğini alacağı bir sınav görüntüsüdür. Bu görüntüye göre kopya şüphesi bile olamaz.

Aylar ve yılları bulan sınava hazırlanma süreci, saatlerce süren bir merkezi sınavın ardından biter. Sınav stresi, heyecanı ve tempoyu bitiren çocuklarımız derin bir nefes alacağı yerde bir tartışma başlar: Sorular çalındı mı, sorular başkasına verildi mi, sınavda kopya çekildi mi, kaç soru yanlış, iptal edilecek soru olur mu, sınav iptal edilebilir mi şeklinde iddialar dile getirilir. Bazen bu iddialar ciddiye alınmaz. Bazen de incelenir, birkaç soru iptal edilir ama sınav iptal edilmez. Geçmiş yıllarda iptal edilen ve ertelenen sınavlar da oldu.

Geldik 2022 yılı 31 Temmuz günü yapılan KPSS sınavına. Milyonlarca gencin ter döktüğü bu sınavın akıbeti de öncekileri aratmadı. Sınavda çıkan 10-20 arasındaki sorunun, bir yayınevinin denemesinde yer verdiği sorularla noktası virgülüne ve doğru seçeneğine varıncaya kadar aynı olduğu iddiaları sübut bulunca sınav iptal edildi. ÖSYM Başkanı da görevinden alındı. ÖSYM’nin açıklamasına göre sınav ileri bir tarihte tekrarlanacak ve adaylardan sınav ücreti alınmayacak. Tüm bu olup bitenlerden dolayı yeni ÖSYM Başkanı özür açıklamasında bulundu.

İddiaların sübut bulmasının ardından sınavın iptal edilip yenilenecek olması, adaylardan yeni sınav ücretinin alınmaması ve özür dilenmesi yerinde bir karar. Adalet de bunu gerektiriyor. İvedi bir şekilde soruların ilgili yayınevine nasıl verildiği, kimin/kimlerin verdiği, soruların dışarıya nasıl sızdırıldığı vs. incelenmeli ve sorumlular hakkında gerekli yasal işlem yapılmalı, gerekli ceza verilmeli, yapanın yanına kar kalmamalı. Başkasına da ibret olmalı. Sonuç da şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalı.

Gelelim yenilenecek KPSS sınavına. Bu sınavın masrafını kim çekecek? Adaylardan yeni ücret alınmayacağına göre öyle zannediyorum, bu masraf ve maliyeti devlet çekecek. Daha doğrusu tüm bu masraflar milletin sırtına binecek. İtirazım buna. Niye birilerinin sorumsuzluğunun ceremesini bu millet çeksin? Adalet, bu masraf ve maliyetin, 31 Temmuz KPSS sınavının iptal edilmesine sebep olan sorumlulara ait olmasını gerektirir. Soruları alan, çalan, veren, görmezden gelen, ihmali bulunan vs. kim varsa, masraf bunların üzerine yıkılmalıdır. En büyük ceza da budur. Bu cezayı verelim. Bundan sonra kimse böyle bir kopyaya yeltenemez.

Diyelim ki yeni sınavın maliyetini sorumlular karşıladı. Sınava dair her şey telafi edildi. Ne yapsak memnun edemeyeceğimiz kesim, bu sınava giren gençler. Çünkü onca emek, çaba, zaman, heyecan ve stresleri heba oldu. Umutları tükenen bu gençlerin umutlarını kim geri verecek? Var mı bunun telafisi? Çünkü sil baştan sınava hazırlanmaları ve tekrar kapanmaları gerekecek. Aynı derse, aynı konulara tekrar çalışmak kadar zor bir şey yoktur. Kaç genç bu sınava yeniden odaklanabilecek ve motive olabilecek. Motive oldular diyelim. Bu gençler kime, nasıl güvenecek? Yeni yapılacak sınavın güvenilirliğini bunlara kim garanti edebilir? Çünkü bizim içimiz dışımız kopya ve hırsızlık olmuş. Bu da ta ortaokul sıralarında iken başlıyor bizde. O yaşlarda iken masumane ve amatörce başlayan bu kopya çekmeler büyüyünce profesyonelleşerek paraya tahvil ediliyor. Gençler adına en büyük endişem, bu gençlerin ülkem ve insanı adına umutlarını tüketmeleri riskidir. Öyle ya, nasıl güvensizler bize. Baksanıza, bir sınavı dahi doğru dürüst yapamıyoruz. Yazık gerçekten. Sözün bittiği yerdeyiz. Maalesef her şeyi kokuttuk.  

*06/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

3 Ağustos 2022 Çarşamba

Hekim Göçü *


Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) yayımladığı tabloya göre 2012 yılından 2022 yılı ağustos ayına kadar yurtdışında çalışma vizesi sayılan iyi hal belgesi alan hekim sayısı 6731 kişi. Tablo incelendiği zaman 2012-2013 yıllarında 100’ün altında belge alan hekim sayısı 2014’den itibaren artmaya başlamış, 2019 yılında 1000 rakamını geçmiş. 2021 yılında 1400 sayısını aşarken 2022 yılı temmuz itibariyle bir önceki yılın toplam belge alan hekim sayısını yakalamış. Bu yılın sonu itibariyle bu rakam nerelerde durur, bilinmez. Ama tüm yılların rekorunu kıracağı yılın ilk yedi ayından belli. 

TTB'nin açıklamasına göre hekimlerin iyi hal belgesi almasında;

- "Sağlıkta şiddet olaylarının artması, çalışma şartları ve artan kira fiyatlarının etkili olduğu,

-Yurtdışına gitmek isteyen hekimlerin de genellikle Avrupa Birliği ülkelerini, İngiltere'yi ve ABD'yi tercih ettiği,

-Bu belgeyi alanların içerisinde sadece pratisyen hekimlerin olmadığı, uzmanlığını almış doktorların da olduğu belirtiliyor.

İyi hal belgesi alan 6731 kişiden kaçı yurtdışına gitti, kaçı bu belgeyi aldığı halde gitmekten vazgeçti, kaçı gittikten sonra geri döndü? Bunlarla ilgili elimizde bir veri yok. Tabloya göre 2012'den bu yana her geçen yıl ülkeden ayrılan hekim sayısındaki artışı görünce, durumun vahim ve ülkem adına üzüntü verici olduğunu söyleyebilirim. Çünkü burada göz göre göre bir hekim göçü daha doğrusu bir beyin göçü söz konusu. Beyin göçü diyorum. Çünkü bu ülkede tıp fakülteleri en yüksek puanla öğrenci alan fakülteler. Üniversite sınavında ilk yirmi bine girenler bu bölümleri seçiyor ve en az 6 yıl okuyor. Mühendisliğin bazı bölümleri gibi tıp fakültesini okumak zor mu zordur. Burada okuyanlar sosyal hayatı terk ederek durmadan ders çalışmak zorunda. Tıp okumak hem aileye hem de devlete maddi yönden ayrı bir yüktür. Bir yere tıp fakültesini kurmak, burada okumak, buradan mezun olmak başlı başına bir bedel ister.

Yüzdelik dilimlerine ve başarı sıralamasına göre istediği bölüme girebilecek iken bu başarılı çocuklar; toplumdaki itibari, diğer meslek gruplarına göre daha fazla getirisinin olması, okulu bitirince iş aramadan iş garantisi olması nedeniyle bu fakülteleri seçiyorlar.

Zorlu maraton tıbbı bitirmekle bitmiyor. Herhangi bir dalda uzmanlaşmak için TUS dediğimiz zorlu sınava hazırlanmak gerekiyor. Bir taraftan da pratisyen olarak hastane ve toplum sağlığı merkezlerinde mecburi hizmet yapıyorlar. Mecburi hizmet devam ederken TUS'ta başarılı olmuşlarsa bölümüne göre 4-5 yıl daha okuyorlar. Sonra tekrar mecburi hizmete gidiyorlar. Tüm bu süreçte bir koşuşturma varken bir de her geçen yıl artan şiddete maruz kalıyorlar. Özlük haklarının iyileştirilmesi ve uğradıkları şiddet dolayısıyla aldıkları her eylem toplum nezdinde büyük tepki çekiyor. En yetkili ağızdan, beğenmiyorlarsa çekip gitsinler, yerine başkasını istihdam ederiz deniyor. Her şeyleri para bunların deniyor. Halk bir taraftan devlet bir taraftan tu kaka yapıyor. Seslerini duyuramayan ve dertlerini anlatamayan hekimler hiç olmadığı kadar kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Çünkü gelen vuruyor, giden vuruyor. Güya bu mesleği itibarlı meslek diye seçmişlerdi. Parasını, çalışma şartlarını ve tu kaka yapılmalarını hazmedemeyen, yabancı dili halledip ver elini yurtdışı. Belki oralarda kadir ve kıymetim bilinir, emeğimin hakkını tastamam alırım diye düşünüyor olmalılar. Öyle zannediyorum, eğitim maratonunun başına dönebilseler kahir ekseriyetinin tercihi doktorluk olmaz.

O kadar emek verdiğimiz, yetişmeleri için büyük bütçe ayırdığımız bu çocukları, alın siz faydalanın dercesine başka ülkelere altın tepsi içerisinde sunuyoruz. Gidişat, 10 yılda kaybettiğimiz 6731 doktorla sınırlı kalmayacak. Çünkü halihazırda çalışan doktorların çoğu yabancı dil kursuna gidiyor, kimi de özel ders alıyor. Dili hallederlerse onlar da gidecekler. Durum bu iken burnumuzdan kıl aldırmıyoruz. Binbir emek verdiğimiz bu doktorları ülkede nasıl tutarız hesabı yapmıyoruz. Giderlerse gitsinler. Çok da tın. Beğenmeyene daha kapı diyoruz. Aslında bu yaptığımız, başı kapalı olarak okumak isteyen çocuklara zamanın Cumhurbaşkanı'nın Arabistan'a gitsinler demesinden farkı yok. Dün Arabistan’a diyenler laik-seküler kişilerdi, bugün gidin diyenler ise dindar ve mütedeyyin insanlar. Demek ki aktörler değişse de zaman geçip gitse de bizim zihniyetimiz değişmiyor. 

Hasılı, başta hekimler olmak üzere bu ülkeden beyin göçüne geçit vermemek, bunları bu ülkede tutmak için tedbirlerin alınmasında fayda var. Ne istiyorlarsa verelim, yapalım demiyorum. En azından dinleyelim, onları anlamaya çalışalım. Onlara değer verelim. Değilse ceremesini biz çekeriz. Çünkü böyle giderse bu ülkede ameliyat yapan, bizi muayene eden doktor kalmayacak. Unutmayalım ki insan değer verilen ve kadir-kıymetinin bilindiği yerde kalır. Gerçi bizim için fark etmiyor. Her şeyi ithal ettiğimiz gibi doktor da ithal ederiz. Yanına da bir tercüman veririz, olur biter.

*05/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.