1 Temmuz 2022 Cuma

Eleştiri Görevi *

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”. (Ali İmran 104.ayet)

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…”. (Ali İmran 110.ayet)

Yine bu çerçevede peygamber efendimiz, "Bir kötülük görüldüğü zaman el ile düzeltmeyi, buna güç yetmezse dil ile düzeltmeyi, buna da güç yetmezse -yapılan bu işten memnuniyetsizlik anlamında- kalp ile buğzetmeyi” emreder. Bunun da imanın en zayıf noktası olduğunu belirtir.

Bu iki ayet ve hadis, dindar ve mütedeyyin insanların dilinden hiç düşmez. Ki düşmemeli de. Çünkü emri bil maruf ve nehyi anil münker (iyiliği emretme, kötülükten sakındırma) prensibi, fıkıhta, yerine getirilmesi gereken farzı kifaye bir görevdir. Bu vazife toplumun tamamına değil, toplum içinde bir grubun yerine getirmesiyle tüm Müslümanların üzerinden düşer. Bu görevi kimse yerine getirmezse bu prensip her müminin üzerine farzı ayın olur. 

Bu görevi bir toplumda kimse yerine getirmezse akıbet felaket olur. Çünkü kötülüklere ses çıkarılmayınca kötülere gün doğar. Kimse karışmadığı için ortalık yerlerde cirit atarlar. Lut peygamberin kavminde homoseksüelliğin aleni bir şekilde yaygınlaşması, çoğunluğun bu eylemlere sesini çıkarmaması sonucunda o toplumun helak edildiği hepimizin malumudur. Yine aslı var veya yok bilmiyorum ama anlatılan bir anekdota burada yer vermek istiyorum. “Eski zamanların birinde Allah, melekleri bir bölgeyi helak etmeleri için görevlendiriyor. Melekler, ya Rabbi, o bölgede gece gündüz size ibadet eden kişiler de var. Onları da mı helak edelim sorusuna, Allah evet onları da. Çünkü onlar iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini ihmal ettiler” der.

Bu çerçevede peygamberlerin bu görevi yerine getirmekle görevlendirildiğini söyleyebiliriz. Yine Yasin süresi ikinci sayfada geçen, elçilere kötülük yapmak isteyenlere karşı onları korumaya çalışan, yapmayın tavsiyesinde bulunan Habibi Neccar isimli şahsı da bu meyanda sayabiliriz. Ebu Zer el Gıfari'nin Hz Osman'ın akrabayı görüp gözetiyorum sadedinde Ümeyye Oğullarını devlet bürokrasisine getirmesini eleştirmesini ve Muaviye'nin Şam'da sürdüğü saltanata karşı çıkmasını bu prensibi yerine getirme olarak değerlendirebiliriz.

İyiliği emretme, kötülükten sakındırma kolay bir görev midir? Herkes bunu yapabilir mi? Bu konuda şunu söyleyebilirim. Bu görev göründüğü kadar kolay değil. Çoğu zaman bir bedel ödemeyi gerektirir. Peygamberler her türlü işkenceye maruz kalmış, memleketinden hicret etmek zorunda kalmış, kimi de canından olmuştur. Kötülere karşı elçileri korumaya çalışan Habibi Neccar öldürülmüş, Hz Osman ve Muaviye'nin tasarruflarını eleştiren Ebu Zer el Gıfari Rebeze çölünde sürgün hayatı yaşamış ve yalnız ölmüştür. Verdiğim örneklerde görüleceği üzere eleştirmek, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, kötülerin kötülük yapmasına mani olmaya çalışmak çok kolay olmasa gerek. Bu yola çıkan başına her şeyin gelebileceğini göze alması gerekir. 

Günümüze gelirsek, her türlü kötülük ve yanlışa örnek vermeyeceğim. İktidarları ele alalım. Ülke yönetimini üstlenen iktidarlardan beklenen, iyi ve yararlı şeylere imza atmasıdır. İktidarların her icraatı iyi ve yerinde midir? Değil. Aynı şekilde her icraatı kötü müdür? Değil. Hükümetlerin, yararlı şeylere imza atması asli görevi iken icraatları isabetli değilse, yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı toplumun kahir ekseriyeti olumsuz etkileniyorsa, bu tür hükümetlere, gittiğin yol, yol değildir, gidişatını değiştir, vatandaş bundan muzdarip, şöyle yapman gerekir şeklinde yol göstermek bir nevi iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmadır. Bunu da bugün adına eleştiri dediğimiz şeyle yapabiliriz. 

İktidarlar ve iktidarları savunanlar, eleştiriye ne kadar açıklar? Bu konuda evet demek çok zor. Her ne kadar başta iktidarlar olmak üzere herkes prensip olarak eleştiriye açığız dese de uygulamada pek öyle değiller. Hele iktidarları eleştirmek her kişinin harcı değil. Ben eleştiri görevimi yaparım diyenler her şeyi göze almalıdır. Bu açıdan iktidarları eleştirmek ateşten gömlek giymek gibidir. Yine de eleştiri, iktidarlar ve iktidarları sevenler tarafından hoşa gitmese de bu görevi birileri yerine getirmelidir.

*17/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hediye Çıtası *

Son yıllarda vakıf, dernek ve STK’ler ortaokul ve lise seviyesindeki öğrencilere yönelik Hz Muhammed’in hayatı ile ilgili yarışmalar düzenliyor. Kimin hangi amaç ve niyetle yarışma yaptığını bilmiyorum ama bu yarışmalarla murat edilenin, öğrencilerin bizim için yaşantısı örnek olan Hz Muhammed’i daha iyi tanımalarını sağlamak olmalı diye düşünüyorum.

Yarışmaya katılacak öğrenciler belirlenen bir kitaptan sınava tabi tutuluyor. Dereceye giren öğrencilere de çeşitli hediyeler veriliyor.

Aynı şekilde değişik konularda ilçe ve il çapında yapılan yarışmalarda da okullar, kaymakamlıklar ve valilikler ödül veriyor.

Yaz aylarında belediyeler de ödüle dayalı etkinliklere imza atıyor.

Ne tür hediyeler veriliyor? Umre ziyareti, Kudüs İstanbul ve Çanakkale gezileri, altın, bilgisayar, tablet, bisiklet vs.

Bir yerde yarışma ve etkinlik varsa teşvik olsun diye hediye de olmalı elbet.

Burada değinmek istediğim hususlar var:

Yarışmalar sıklıkla yapılıyor. Öğrenciler takipte zorlanıyor. Hatta bazıları iç içe geçiyor.  Bu da bıkkınlığa sebebiyet verebiliyor. Bu tür yarışmalar için bir planlamanın yapılmasında fayda var diye düşünüyorum.

Öğrencilerin okuyacağı kitabın yaşlarına uygunluğu yetkili organlardan geçmeli. Çünkü bazen seçilen kitabın dili ve anlatımı öğrencilere ağır gelebiliyor, içerik yönünden ise hurafe bilgiler yer alabiliyor.

Zamanlamaya dikkat edilmiyor. Öğrenci bu tür yarışmalara mı hazırlansın, okul derslerine mi baksın. Bunun için öğrencinin sınav stresi yaşamadığı ve rahatladığı dönemler tercih edilebilir.

Bir diğer husus, hediye seçimi. Hediye belirlenmesinde çıtanın çok yükseltildiğini görüyorum. Yukarıda bazı hediye örneklerine yer verdim. Ne sakıncası var derseniz? Hediyeler abartılınca bir araç olması gereken hediyeler, amaç haline gelebiliyor. Yarışmalar iç içe geçtikçe ve hediyeler abartıldıkça öğrenci yarışmayı duyar duymaz ilk önce ödülü soruyor. Ödül çeyrek altın ise ben çeyrek için bu yarışmaya girmem diyebiliyor. Çeyreği küçümsüyor anlayacağınız. Halbuki hediyede asıl olan, manevi değeri olan hediyeler tercih edilmeli. Bugün çok klasik görülen kitap ve kalem hediyeleri bir zamanların vazgeçilmez hediyeleriydi. Bu ödülleri alan öğrenci sevinir; kalem kazandım, kitap kazandım derdi övünerek. Son yıllarda bilgisayar, bisiklet, altın vb. hediyeler verilince kitap ve kalemin yüzüne bakan yok. Bugün birileri yarışma sonucunda kazananlara kitap, defter, kalem vs. verilecek dese, bu tür yarışmalara giren olmaz.

Namaz alışkanlığını edindirme amacıyla farklı belediyelerin düzenledikleri etkinliklerin de niyet iyi olmasına rağmen sonuçları itibariyle amaca hizmet ettiğini söyleyemem. Kampanya bitince yorgan gitti, kavga bitti misali, camiye devam eden de kalmıyor.

Sonuç olarak, yarışma ve etkinliklerde öğrenci psikolojisinin ve pedagojinin gözetilmesini, hediye çıtasını çok yükseltilmemesi gerektiğini ve bu tür etkinliklerde amacın sonuç almak olduğunu gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Baktık ki istediğimiz sonuç amaca uygun değil, bu tür etkinliklere yer vermemek olmalıdır.  

*23/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

28 Haziran 2022 Salı

Olmasalardı Ne Yapardık *

Mesleğin nedir?

Muhtarım.

Mesleğini sordum. Zira muhtarlık meslek değil.

Ticaretle uğraşıyorum.

Tamam, şimdi oldu.

İki iş bir arada zor olmuyor mu?

Esas işimi yapıyorum. Muhtarlığı ise ek gelir ve itibar olarak yapıyorum.

Ticaretinde sana helalinden bol kazançlar.

İtibar derken?

Herkes bana muhtarım diyor. Muhtarlığı kaybetsek bile adımız eski muhtar kalıyor. Ayrıca tanışmalarda hep muhtarımız diye tanıtılıyorum. Ne de olsa seçilmiş kişiyiz.

Muhtar olarak ne yapıyorsun?

İşi çok muhtarlığın. Yapılacak iş değil.

Hem işin hem muhtarlık, iki ayrı yerde nasıl bulunabiliyorsun?

Benim ticarethanem aynı zamanda muhtarlık. İkisini aynı yerde götürüyorum.

Muhtarlık ofisin var mı?

Var ama oraya pek uğramıyorum. Zaman zaman öylesine açıp kapatıyorum.

İşi çok dedin muhtarlığın. Ne iş yapıyorsun?

Tüm yük üzerimizde.

Mesela?

Vatandaşı evinde bulamayan kargo ve benzeri yazışmaları firmalar bize bırakır. Vatandaş bizden alır. Sokak lambaları patlamışsa elektrik dairesine telefon açarım. Kaza ihtimali olan sokak ve caddelere ışık koyması için belediyeye giderim. Kasisler yaptırırım. Yollarda çukur oluşmuşsa bunları haber veririm. Mahallenin fakir fukarasını tespit ederim. Bayram vb. törenlere katılmak için protokoldeki yerimi alırım. Okulundaki etkinliğe katılmayan müdürleri kaymakama şikayet ederim.

İkametgah belgesi veriyor musun?

Hayır, e devletten alıyor vatandaş.

Adres kaydı yapıyor musun?

Hayır, e devletten alınıyor.

Başka ne iş yaparsın?

Ay çiçeği yağı stoku yapan bakkal varsa onları yetkililere haber veriyorum.

Başka?

Okulların kermeslerine ve diğer toplantılara katılırım.

Başka?

Zaman zaman kaymakam, vali ve belediye başkanları toplantıya çağırırlar. Burada görüşümü sorarlar. Mahallemin isteklerini dile getiririm.

Başka?

Seçim zamanı adaylık pusulası bastırır, seçmen kağıdıyla birlikte ev ev dolaşırım.

Başka?

Nerede bir açılış varsa ben oradayım.

Başka?

Beştepe’deki muhtarlar toplantısına katılırım.

Başka?

Belediyeler muhtarları değişik illere gezmeye götürürler. Bunlara katılırım.

Ödeneğin var mı?

Hayır.

Ekibin var mı?

Hayır, bir başınayım ve tüm yük üzerimde.

Yükün ağır gerçekten. Bir başına tüm bunların altından iyi kalkıyorsun. Pes doğrusu!

Son bir soru daha soracağım. Bu ülkede muhtarlığa gerek var mı?

Olmaz olur mu? Muhtarlıklar kalkarsa tüm bu işleri kim yapacak?

Haklısın. İyi ki varsınız. Zira siz olmasaydınız bu işleri kim yapacaktı…

*26/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.