Ana içeriğe atla

Olmasalardı Ne Yapardık *

Mesleğin nedir?

Muhtarım.

Mesleğini sordum. Zira muhtarlık meslek değil.

Ticaretle uğraşıyorum.

Tamam, şimdi oldu.

İki iş bir arada zor olmuyor mu?

Esas işimi yapıyorum. Muhtarlığı ise ek gelir ve itibar olarak yapıyorum.

Ticaretinde sana helalinden bol kazançlar.

İtibar derken?

Herkes bana muhtarım diyor. Muhtarlığı kaybetsek bile adımız eski muhtar kalıyor. Ayrıca tanışmalarda hep muhtarımız diye tanıtılıyorum. Ne de olsa seçilmiş kişiyiz.

Muhtar olarak ne yapıyorsun?

İşi çok muhtarlığın. Yapılacak iş değil.

Hem işin hem muhtarlık, iki ayrı yerde nasıl bulunabiliyorsun?

Benim ticarethanem aynı zamanda muhtarlık. İkisini aynı yerde götürüyorum.

Muhtarlık ofisin var mı?

Var ama oraya pek uğramıyorum. Zaman zaman öylesine açıp kapatıyorum.

İşi çok dedin muhtarlığın. Ne iş yapıyorsun?

Tüm yük üzerimizde.

Mesela?

Vatandaşı evinde bulamayan kargo ve benzeri yazışmaları firmalar bize bırakır. Vatandaş bizden alır. Sokak lambaları patlamışsa elektrik dairesine telefon açarım. Kaza ihtimali olan sokak ve caddelere ışık koyması için belediyeye giderim. Kasisler yaptırırım. Yollarda çukur oluşmuşsa bunları haber veririm. Mahallenin fakir fukarasını tespit ederim. Bayram vb. törenlere katılmak için protokoldeki yerimi alırım. Okulundaki etkinliğe katılmayan müdürleri kaymakama şikayet ederim.

İkametgah belgesi veriyor musun?

Hayır, e devletten alıyor vatandaş.

Adres kaydı yapıyor musun?

Hayır, e devletten alınıyor.

Başka ne iş yaparsın?

Ay çiçeği yağı stoku yapan bakkal varsa onları yetkililere haber veriyorum.

Başka?

Okulların kermeslerine ve diğer toplantılara katılırım.

Başka?

Zaman zaman kaymakam, vali ve belediye başkanları toplantıya çağırırlar. Burada görüşümü sorarlar. Mahallemin isteklerini dile getiririm.

Başka?

Seçim zamanı adaylık pusulası bastırır, seçmen kağıdıyla birlikte ev ev dolaşırım.

Başka?

Nerede bir açılış varsa ben oradayım.

Başka?

Beştepe’deki muhtarlar toplantısına katılırım.

Başka?

Belediyeler muhtarları değişik illere gezmeye götürürler. Bunlara katılırım.

Ödeneğin var mı?

Hayır.

Ekibin var mı?

Hayır, bir başınayım ve tüm yük üzerimde.

Yükün ağır gerçekten. Bir başına tüm bunların altından iyi kalkıyorsun. Pes doğrusu!

Son bir soru daha soracağım. Bu ülkede muhtarlığa gerek var mı?

Olmaz olur mu? Muhtarlıklar kalkarsa tüm bu işleri kim yapacak?

Haklısın. İyi ki varsınız. Zira siz olmasaydınız bu işleri kim yapacaktı…

*26/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde