14 Ekim 2021 Perşembe

Bazı Taşra Kaymakamlarını Nasıl Bilirsiniz? *

Türkiye'de irili ufaklı ilçeler var. Öyle küçük ilçeler var ki bırakın ilçe, köy bile sayılmaz. Zamanında üç beş oy uğruna nice köy ve kasaba bu şekilde siyasiler tarafından ilçe yapıldı. Bu da siyasilerin bu ülkenin menfaatini ne kadar düşündüklerinin tipik bir örneğidir.

Bir yerin ilçe yapılmasına karşı değilim. Uygun yerleşim yerleri ilçe yapılabilir. Bunun için çok nüfuslu köy ve beldelere bakılır: Buralar her yönüyle büyüme ve gelişmeye müsait mi? İl merkezine gidecek köy ve beldelerin transit geçiş yapabileceği bir yerde mi? Burası ilçe olduğu takdirde buraya bağlanacak yerleşim yeri sayısı ne kadardır? İl merkezine ve diğer komşu ilçelere mesafesi ne kadardır? Bu ve benzeri hususların iyice araştırılması yapıldıktan sonra o yerin ilçe olmasına karar verilmeli. Vatandaşın “Biz ilçe olmak istiyoruz” şeklinde isteklerine de pek kulak asmamak lazım.

Büyükşehir yasası ile birlikte büyükşehirlerdeki beldeler kaldırılmış olmasına rağmen nedense aynı kural küçük ilçeler için işletilmedi. Bence nüfusu yerinde sayan, her geçen gün göç veren, birbirine çok yakın, ilçe demeye bin şahit lazım ilçeler ne yapılıp edilip mahalleye dönüştürülmelidir.

Burada bir yerin ilçe olması iyi olur, hizmet vatandaşın ayağına gelir diyebiliriz. Bence böyle ilçelerin devlete faydadan ziyade zararı vardır. Çünkü bir yeri ilçe yaptım demekle iş bitmiyor. Devlet oraya başta kaymakamlık ve belediye olmak üzere gerekli gereksiz diğer birimleri de getirmek ve buralara yönetici atamak ve bu birimlerde çalışacak insan kaynağı istihdam etmesi gerekir. Doğru dürüst iş yükü olmayan diğer daireleri bir kenara bırakıyorum. Müsaadenizle kaymakamlıkları ele almak istiyorum.

Kaymakam kolay yetişmiyor. Öyle KPSS’den şu puanı aldın, haydi seni falan yere atadım demekle olmuyor. Şartları çoktur. Bir kimsenin kaymakam olabilmesi için belli bölümlerden mezun olması, 5 yıl kamu görevinde çalışması, ilgili sınavdan 70 puan alması, değişik yerlerde 4 ayrı mülakattan geçmesi ve değişik yerlerde 3 yıl staj yapması gerekir. Tüm aşamaları başarıyla geçtikten sonra içişleri bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile kaymakam olarak atanır. Görüldüğü gibi kaymakam seçmek ve yetiştirmek zor.

İlçeye benzemeyen ama ilçe yapılmış küçük yerleşim yerlerine atanan kaymakamlar atandıkları yerde göreve başladıkları zaman öyle zannediyorum, ne umduk ne bulduk dercesine önce bir şok geçiriyorlardır. Çünkü ilçenin mülki amiri olarak atanan kaymakamın ne doğru dürüst hizmet binası var ne lojmanı var ne doğru dürüst çalışanı var ne sosyal hayatı var ne ziyaret edeceği yer var ne de gidip gelebileceği yer var. Çoğu da evli değildir bunların. Bu tip yerlere genelde acemi kaymakamlar gelmektedir. Kaymakamlar acemiliklerini bu ilçelerde atarlar. Tüm bu acemilikleri de daire amirleri çeker. Hele bir de kapris varsa -ki eksik olmaz- böylelerinin yanına varılmaz. Bu durumda daire amirleri girsin ağlasın, çıksın ağlasın. Daire amirlerine böyle kaymakamlarla uğraşmak mı yoksa deveye hendek atlatmak mı deseniz, deveyi tercih ederler. Çünkü kaprisi olan acemi kaymakam demek onlar için strestir, sıkıntıdır, derttir, ayakbağıdır.

Tüm dertleri ve günleri daire amirleri ile uğraşmak olan bu kaymakamların vatandaşla arası nasıldır? Şeker gibidir. Çünkü kaymakamlar vatandaşa dönük çalışırlar. Mevzubahis olan vatandaş ise birer iyilik meleğidir hepsi. Daire amirine ve diğer memurlara göstermediği ilgi, alaka ve güler yüzü vatandaşa gösterirler. Herhangi bir sebeple makama çıkan vatandaş kapıda bekletilmez. İş daire amirine gelince beklesin, ne için gelmiş, sonra gelsin denir ve vatandaşa gösterilen iltifatın zerresi daire amirine gösterilmez.

Kaymakamların memur ve daire amirlerine nasıl muamele ettiğine dair burada bir anekdota yer vereceğim. Lisenin biri, çıkaracağı okul dergisi için kaymakamla röportaj yapmak ister. Kaymakamlıktan daha önce randevu alınır.  Daha önce hazırlanan soruları sorması için okul müdürü okulundan üç öğrenci seçer. Giderken yolda “Çocuklar bu soruların dışında kaymakama doğaçlama başka sorular da sorabilirsiniz” der. Bundan cesaret alan öğrenci, röportaj arasında kaymakama “Vatandaşla aranız nasıl” sorusunu yöneltir. “Vatandaşla aramız çok iyi. Bakın kapıya. Bu kapı daima açık olur. Buraya gelen vatandaş kapıyı çalmadan içeri girebilir. Yalnız bu durum sadece vatandaş için. Daire amirleri ve diğer memurlar aynı şekilde giremez. Zira onlara karşı resmiyim” cevabını verir kaymakam.

Sanırım bu anekdot, kaymakamların daire amirlerine ve memurlarına nasıl muamele ettiğine güzel bir örnektir. Diğer yazımda da taşrada görev yapan bazı kaymakamların neler yaptıklarına dair örneklere yer vermek isterim.  

*06/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

11 Ekim 2021 Pazartesi

Bu Endişe ve Korku Niye? *

Aynı dünya ve siyasi görüşe sahip bazı insanlar, zaman zaman bir araya geldikleri zaman  “Allah falanlara fırsat vermesin. Bizdeki güç, kuvvet ve imkanlar onların ellerine bir geçerse çekeceğimiz var. Bizi çiğ çiğ yerler ve ellerinden geleni artlarına koymazlar.” şeklinde endişe ve korkularını dile getirirler. Bu durumda endişeye hem gerek yok hem var. Neden denirse?

Yaptığınız işi;

-doğru ve olması gereken şekilde yapmışsanız,

-bu yaptıklarınızda genel geçer kuralları uygulamışsanız,

-yaptıklarınızın makul bir açıklaması varsa,

-yaptıklarınızdan dolayı vicdanınız rahat ise vs.

Yarın güç kimin eline geçerse geçsin korkuya gerek yok. Çünkü bu yapılanlara başkasının bir şey demesi mümkün değildir. Zira olması gereken yapılmıştır. Haliyle endişeye gerek yok. Çünkü “Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz”.

Şayet;

-devri sabık uygulamışsanız,

-mevzuat ve teamülleri bir tarafa bırakarak ben yaptım oldu demişseniz,

-yaptıklarınızla birilerini mağdur etmişseniz,

-birilerinin hak ettiğini vermemişseniz,

-birilerinin hakkını ve hak ettiğini elinden almışsanız vs.

İşte o zaman korkmakta ve endişelenmekte haklısınız ve bu korku ve endişeden sizi ben bile kurtaramam. Çünkü

-eden bulacak,

-yapana yapılacak,

-incinen incitecek,

-ötekileştirilen ötekileştirecek,

-mağdur olan mağdur edecek.

Temenni etmem ama bu işler bu ülkede hep böyle yürümüştür. Birileri, onlar yaptı, ben yapmayacağım, ben adalet neyi gerektiriyorsa onun gereğini yerine getireceğim, devri sabık uygulamayacağım dese bile destekçileri; onlar bize yaptı, biz de yapacağız. Şimdi adalet zamanı değil diyerek seçtiklerine baskı yapacaklardır. Maalesef bu ülkede bundan kaçış yoktur.

*18/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Kazanımların Kaybedilme Endişesi *

Bazılarının iki sözlerinden biri, bir siyasi iktidar değişiminde onca kazanımların kaybolmasından endişe ettiklerini ifade ederler. Bu endişe dili bugünlerde daha da arttı. Bu endişeyi dile getirenlerden birine, ikide bir hep kazanım kazanım diyorsun. Şu kazanım dediklerin neler, birkaç tane sayar mısın dedim. Yüzüme bakakaldı. Sanırım kazanım dediklerin şunlar olmalı. Ben sayayım sen dinle dedim. 

1. Okullarda, üniversitelerde, kamusal alanda ve devletin her kademesinde yıllardır çözümü kangren haline gelen ve durmadan mağduriyet üreten başörtüsü sorununun çözülmesi.

2. Meslek liseleri ile diğer liseler arasında uygulanan katsayı farkının kaldırılması.

3. Katsayı farkından kaynaklanan öğrenci azalması dolayısıyla yıldızı sönen ve kapanmakla burun buruna gelen İHL'lerin önünün açılması ve çok miktarda yeni İHL'nin açılması ve bu okullarda okuyan öğrenci sayısının artması. 

4. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle birlikte kapatılan imam hatip ortaokullarının yeniden açılması. 

5. Ortaokul ve liselerde Peygamberimizin Hayatı, Temel Dini Bilgiler ve Kur'an'ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak seçilmesi ve okutulması. 

6. Değişik üniversitelerde yüzün üzerinde ilahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinin açılması. 

7. Askeriyeye İHL mezunlarının girebilmesi. 

8. Bürokrasinin ve her türlü yönetim kademelerinde İHL, ilahiyat mezunları ve dindar ve mütedeyyin insanların görev yapar hale gelmesi. 

9.Ayasofya'nın cami olarak tekrar ibadete açılması, Taksim'e cami yapılması vs.

Sanırım kastettiğin kazanımlar bunlar olmalı. Bu kazanımların çoğu güzel. Özellikle başörtüsünün sorun edilmesi bu ülkenin bir ayıbı idi. Maalesef Türkiye bu kısır çekişmesiyle kaç nesli heba etti. Yok yere ortam gerildi ve halk kutuplaştırıldı. Şükür ki bu ülke bu ayıptan geç de olsa kurtuldu. Bugün dileyen herkes her yere başörtüsü ile girip çıkabiliyor, çalışabiliyor ve okuyabiliyor. Başörtüsü serbest olunca laiklik elden gitmedi. İrtica hortlamadı. Kimse de bundan dolayı gocunmuyor. Olması gereken de bu idi. Artık bundan sonra bu meseleyi çözeceğim ya da bunu sorunu haline getireceğim diyen bir siyaset bundan ekmek yiyemeyecek.

Meslek liseleri ile diğer liseler arasında ayrımcılığa neden olan katsayı ucubesinin kaldırılması da iyi oldu. 28 Şubat sürecinde konan bu katsayıdan dolayı nice öğrenciler mağdur oldu. Girebilecekleri bölümlere giremediler. Gelecekleri ve hedefleri karartılmış bu öğrencilerin vebalini kimse ödeyemez. Aynı şekilde katsayı farkından dolayı meslek liselerinin hem nitelik hem de nicelik yönünden içi boşaltıldı. Bugün ister meslek liseli ister diğer okul türünden olsun, puanı tutturan istediği bölüme gidebiliyor. Geç de olsa bu mesele de çözüldü. Gerçi katsayı sorunu çözülmüş olmasına ve teşvik edilmesine rağmen bu okullar yani meslek liseleri eski verimli geçmişini hala yakalayamadı. Bu da ayrı bir konu.

Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin kesintili hale dönüştürülmesi artı bir durum olmakla beraber zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması bizi düşündürmelidir. Çünkü herkesin okuduğu bir ortamda sanayi için ara eleman bulmak, çırak ve kalfa yetiştirmek imkansız hale geldi. 

4+4+4 ile birlikte İHO okullarının açılmasının önü açılırken aynı hassasiyetin diğer okul türleri için de düşünülmesi gerekirdi.

İHO ve İHL’lerin açılması olumlu olmakla beraber bu okulları çok miktarda açmak bu okullara iyilik mi yapıldı yoksa kötülük mü diye bizi düşündürmelidir. Çünkü bir şeyin çokluğu ister istemez kaliteyi düşürür. Aynı şekilde ilahiyat ve İslami ilimler adı altında açılan fakülteleri de bu şekilde düşünmek lazım. Maalesef bu fakültelerin de çok sayıda açılması, bu okullara daha düşük puanlı öğrencilerin gelmesi demektir. Bu da kaliteyi düşürür. Şimdiden ilahiyat ve İslami ilimler fakültesi mezunları fazla mezun verdiğinden dolayı mezun öğrenciler öğretmenlik atamalarında binlerce mezun ile yarışmak zorunda kalıyorlar. Bu da mezunlarda istihdam sorununu ortaya çıkaracaktır.

Peygamberimizin Hayatı, TDB ve K. Kerim derslerinin tüm okul türlerinde seçmeli ders olarak seçilmesi güzel bir uygulama. Öğrenciler merdiven altı yerlerde dinlerini öğrenmek yerine bu seçmeli dersler sayesinde okullarda dinlerini öğrenme imkanına kavuşmuş oldular. Burada bu derslerin müfredatına bir eleştiri getirmek istiyorum. Hazırlanan seçmeli ders kitapları öğrencilerin seviyesine uygun değil. Çoğu konular öğrencilerin ilgisini çekmiyor. Zorunlu ders olarak okutulan Din Kültürü kitabıyla tekrar konular var. Bu da öğrencilerin sıkılmasına sebep olmaktadır.

Hiçbir okul türü öğrencilere yasak olmaması gerekirken maalesef yıllardır askeriyeye İHL mezunlarının alınmaması yanlıştı. Şimdi bu okullara İHL mezunlarının da girebiliyor olması güzel.

Ayasofya’nın açılması, Taksim’e cami yapılması da takdire şayan bir uygulama oldu.

Bürokrasi ve devletin tüm kademelerinde İHL ve ilahiyat mezunlarının olması, dindar ve mütedeyyin insanların da görev alması güzel. Zira geçmişte bu kesim vebalı kabul edildiği için devletin üst kademelerinden mahrum bırakıldı. Yalnız bürokrasi ve devletin yönetim kadrosunda, geçmiş yönetimlerin yaptığı gibi bir kesimin görev yapması yanlıştır. Bu ülkenin mozaiği diyebileceğimiz her kesimden insanımıza devletin tüm kademeleri açık olmalıdır.

Şimdi kazanımları genel olarak bir değerlendirelim. Bu kazanımlar ileride ülkeyi yönetecek siyasi iktidarlar tarafından geri alınabilir mi? Alınabilir. Çünkü kazanımların çoğu kanun veya yönetmeliklerde yapılan değişiklikle elde edilmiştir. Değiştirildiği takdirde bu kazanımlar da kaybolabilir. Bu mümkün. Yalnız böyle bir değişiklik toplumda tepki çeker ve toplumu gerer. Buna da hiçbir siyasi iktidarın yelteneceğini sanmıyorum. Üstelik hiç de tavsiye etmem. Özellikle başörtüsünü yeniden sorun etmenin ve liseler arasında tekrar katsayı koymanın, Ayasofya’yı yeniden müze haline getirmenin siyasi iktidarlara götürüsü olur, getirisi olmaz.

*15-16/10/2021 tarihlerinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.