23 Temmuz 2021 Cuma

Rehavetin Götürüsü *

2019'un Martından beri covid-19 salgınıyla boğuştuğumuz hepimizin malumudur. Bu süreçte kurallar, normalleşme adımları çerçevesinde zaman zaman esnetilse de bu iki yılın çoğunu, yasak ve kısıtlılıklarla geçirdik. Bu yasaklar, ülkemize ve insanına pahalıya patladı. Neye mal olduğunu saymaya gerek yok. Zira hepimiz biliyoruz. 

1 Temmuzdan itibaren devlet, aşağı yukarı tüm kısıtlılık ve yasakları kaldırdı. Kaldırması da gerekiyordu. Çünkü kısıtlılıktan bezmiş bir halk nefes almalıydı. Mağdur esnaf kendine gelmeliydi. Turizm de canlandırılmalıydı. Devlet tüm bunları yaparken bir taraftan da bağışıklığı artırsın diye aşılamaya hız verdi. 

Peki, temmuzun son haftasında salgının seyri ne âlemde? Bildiğim kadarıyla virüs hala hayatımızın bir parçası. Ölenler olduğu gibi üçüncü aşıyı olmasına rağmen hala bu hastalığa yakalananlar da var aramızda. Üstelik Hindistan menşeli Delta varyantı da ülkemizde kol geziyor. Yani salgın benden bu kadar. Artık normalleşebilirsiniz demedi. 

Durum bu iken biz ne yaptık ve ne yapıyoruz? Gördüğüm kadarıyla hiç olmadığı kadar normalleşmişiz. İki yıllık kısıtlılığın keyfini çıkarıyoruz. Ne mi yapıyoruz? 

Salgın, düğünlerde kapları ayırmak, tabldota geçmek ve ortak kaba kaşık sallamayı terk etmek için bir fırsat iken görüyorum ki düğün yemeklerinde yemek usulü, eski hamam, eski tas. Yani ortak kaba kaşık sallanıyor.

Mesafeyi ara ki bulasın. Tokalaşmak ve kucaklaşmak gırla gidiyor. Elini vermeyenler ayıplanıyor. Tamam, ziyaretler yapılsın, gidilip gelinsin, yenip içilsin ama belli bir mesafe de korunsun. 

Ağız ve burnu kapatmasa da kalabalık ortamlarda takmak için çene altında bir aksesuar gibi duran maskeler, çoğu kimsede yok. Tamam, maske her yerde takılmasın. Müsait yerlerde rahat nefes alalım ama maskeye de tamamen elveda demeyelim. 

Verdiğim üç örnek benim gözlemlerim. Bu gözlemlerimden, benim anladığım, halkın kahir ekseriyetinde bir rehavet söz konusu. Alabildiğine salmış millet kendini. Yediden yetmişe bir aymazlık söz konusu. 

Halkın verdiği görüntü bu iken denetim görevini yapmakla görevli devlet ne yapıyor? Gördüğüm kadarıyla devlet de halkımız gibi salmış ve seyrediyor. Yani devlette de bir rehavet ve rahatlık söz konusu. Bu rehavet sebebiyledir ki temmuzun başında altı binlere kadar gerileyen vaka sayısı, şimdilerde on beş binlere yaklaşmış durumda.

Ne yapılmalıydı? Devlet ve halk normalleşme istiyorsa, bunun birinci adımı, temkini elden bırakmamak olmalıydı. Bu temkin halkta ve devlette olmadığına göre bu rehavetin, bu vurdumduymazlığın, bu denetimsizliğin ve halkı kendi haline bırakmanın bedeli ağır olacaktır. Çünkü bu aymazlığın bize artı bir getirisi olmayacağı gibi götürüsü çok olacaktır. Bu da yeni mağduriyetler oluşturacak ve normalleşmeyi daha da geciktireceğiz. Çünkü bu görüntümüz hayra alamet değil. Üstelik bu yaptığımızla, bize dijital bir dünya ve yeni bir dünya dayatanların ekmeğine yağ sürüyoruz. 

* 26/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

21 Temmuz 2021 Çarşamba

Nice Yıllara Kerem!

Sevgili Kerem, bundan tam bir yıl önce bugün yani 20 Temmuz 2020 tarihinde pazartesi sabahı dört sularında Yüce ailesinin ikinci, Atasever ailesinin ilk torunu olarak hastanede gözlerini açtın ve evlerimizi şenlendirdin. Öncelikle hoş geldin. Gelişin tüm Yüce ve Atasever ailesine hayırlı olsun. 

Aslında bu yazıyı doğduğun ilk gün yazmak istemiştim. Başlığı da “Hoş geldin Kerem” koymuştum. Maalesef yazamadım. Bunu da dedenin tembelliğine ver. Bugün yarın derken nasip bugüne imiş artık.

Bugün Atasever ve Yüce aileleri olarak bir araya geldik. Zira bugün hem senin hem de bizim için önemli bir gün. Çünkü bugün ilk doğum yılın. Yani şaka maka bir yılı devirdin. Gönülden hayırlı, bereketli, uzun nice yıllar dilerim.

Birinci yaş yılını kutlarken bayramlaşacağız sayende. Çünkü bugün aynı zamanda Kurban Bayramı. Bu arada bayramın da mübarek olsun.

Şimdi doğumuna gelmek istiyorum yeniden. Bil ki doğum telaşın daha sen doğmadan başladı. Sağlıklı doğman için annen ve baban senden hiçbir şeyi esirgemedi. Önce hastane ve doktor aradılar. Ardından hastanenin yolunu yol edindiler. Gittiler geldiler durmadan. Aylık kontrollerinin fazlası var eksiği yok. Uçan kuştan korudular desem yanlış olmaz. Daha doğmadan adın Nezih mi Kerem mi olsun derken Kerem de karar kıldılar. İnsan ad aldığına çeker derler. İnşallah ad aldığın gibi “büyüklük, ululuk, soyluluk; bağış olarak verme, bağışlama, bağış.” anlamlarının tamamını kişiliğinde barındırırsın. Sen daha doğmadan sana lazım olacak olan her şeyi bir bir aldılar. Az masraf etmediler hani. Sana harcanan her şey helali hoş olsun.

Doğumun bugün yarın derken evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü senin doğumunu gerçekleştirecek doktorun Covid-19’a yakalandı. Şimdi sen bu Covid-19 da ne diyeceksin. Bunda da haklısın. Büyüdüğün zaman geçmiş salgınlar adı altında İnternet sitelerinde bu hastalığı okuyacaksın. Annen baban, teyzen, amcan ve yengen kadar bilmesem de kısaca değineyim. Önceleri Koronavirüs, şimdilerde Covid-19 adı verilen bu hastalık, bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık. Dünya ve ülkemiz 2019 yılından beri bu hastalıkla boğuşuyor. Az insanımız ölmedi bu hastalıktan. Yine nice insanımız bu hastalığa yakalandı ve atlattı.  Maalesef hala da bu hastalıkla boğuşuyoruz. Maske-mesafe ve temizlik, bu hastalık sayesinde lügatimize girdi. Bulaşıcı olduğu için bu hastalıkla iki yıldır olağanüstü bir hayat yaşıyoruz. Evlere kapandık. Çıktığımız zaman maske takıyoruz. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışıyoruz. Tokalaşmayı, sarılmayı unuttuk. Birçok esnaf işi gereği virüs yayıyor diye kepenk kapattı. Okullar kapandı. Şimdilerde bu hastalık devam etse de önceki kısıtlılık ve yasak halleri bir nebze de olsa kalktı ama hala bu hastalık devam ediyor. Antrparantez söyleyeyim, bu hastalığa Cihan Deden, Anneannen, Teyzen, Ahmet Emin ve Fehmi amcaların, Yengen, Kuzenin Yasir ve Babaannen yakalandılar. Şükür,  hastalıktan bir iz kalmadan atlattılar. Anlayacağın -kötüye bir şey olmaz misali- ailede bu hastalığa yakalanmayan ender kişilerden biri de benim.

Hasılı torunum, sen olağanüstü bir salgın hayatı yaşadığımız zaman diliminde dünyaya merhaba dedin ve maalesef hala bu olağanüstü hali yaşıyoruz. Sana ve seninle beraber bu evrede doğanlara pandemi nesli dense yeridir.

“Dünya hayatı sıkıntı, şimdi doğacak zaman değil, annemle yaşamak daha güvenli” dediğinden midir, pek doğmak istemedin be torun. Çünkü doğumun geciktikçe gecikti. Nihayet gecenin karanlığından sabahın aydınlığının başladığı, ağaçlara tüneyen kuşların cıvıl cıvıl öttüğü imsak vaktinde gecikmeli olarak dünyaya gözlerini açtın. Az sonra da sabah ezanları yankılanmaya başladı. Gece karanlığında başlayan doğumun, sabahın aydınlığıyla son buldu. Nasıl ki her karanlık gecenin bir nurlu sabahı varsa, inşallah senin ve ailenin önü her daim açık olur. Yolun-uz açık olsun. Bu arada haftanın ilk günü dünyaya geldin. Bil ki baban da pazartesi dünyaya gelmişti.

Yeniden doğumun hayırlara vesile olsun. İnşallah huzurlu, mutlu nice yıllar dilerim. Deden. 20.07.2021

20 Temmuz 2021 Salı

Kesmece Bu!

Markette bu kocaman bir karpuza ilişti gözüm. Tın tın sesi duyuncaya kadar vurdum kendisine. Sonunda bir tın sesi duydum gibi. Güç-bela tartıya getirdim. Kg olarak bir 14 gördüm. Sonrasına bakmadım. Poşet bile dayamadı kendisini. Elime alıp kaldırmak, arabaya kadar taşımak ve sonrasında kırmadan koymak bir mesele. Bereket eve gelince oğlana taşıttım. Dikkat et, kırarsan ben de seni kırarım, dedim. Baktı ki pabuç pahalı. Kırmadan mutfağa götürdü oğlan.

Şimdi ailecek düşünüyoruz:

Karpuzu niçin bu kadar büyük almışım?

Daha küçüğü yok muydu? 

Bu karpuz, lavabonun önüne konup nasıl yıkanacak?

Hangi bıçak bu karpuzu kesebilir?

Kestik diyelim, geri kalanı dolaba nasıl koyacağız?

Ev halkı bunları düşünedursun. Beni düşündüren de bunca meşakkatin ardından ya bu karpuz, içini yemişse... İşte bu beni bitirir: Verdiğim paraya mı acıyayım, güç bela taşıdığıma mı?

İçi geçmiş karpuzun yüreğimi serpen sevindirici yanı, bereketli olmasıdır. Önüme konar konar kalkar. Bu karpuz bitinceye kadar yeni karpuza ihtiyaç duyulmaz.