Ana içeriğe atla

Nice Yıllara Kerem!

Sevgili Kerem, bundan tam bir yıl önce bugün yani 20 Temmuz 2020 tarihinde pazartesi sabahı dört sularında Yüce ailesinin ikinci, Atasever ailesinin ilk torunu olarak hastanede gözlerini açtın ve evlerimizi şenlendirdin. Öncelikle hoş geldin. Gelişin tüm Yüce ve Atasever ailesine hayırlı olsun. 

Aslında bu yazıyı doğduğun ilk gün yazmak istemiştim. Başlığı da “Hoş geldin Kerem” koymuştum. Maalesef yazamadım. Bunu da dedenin tembelliğine ver. Bugün yarın derken nasip bugüne imiş artık.

Bugün Atasever ve Yüce aileleri olarak bir araya geldik. Zira bugün hem senin hem de bizim için önemli bir gün. Çünkü bugün ilk doğum yılın. Yani şaka maka bir yılı devirdin. Gönülden hayırlı, bereketli, uzun nice yıllar dilerim.

Birinci yaş yılını kutlarken bayramlaşacağız sayende. Çünkü bugün aynı zamanda Kurban Bayramı. Bu arada bayramın da mübarek olsun.

Şimdi doğumuna gelmek istiyorum yeniden. Bil ki doğum telaşın daha sen doğmadan başladı. Sağlıklı doğman için annen ve baban senden hiçbir şeyi esirgemedi. Önce hastane ve doktor aradılar. Ardından hastanenin yolunu yol edindiler. Gittiler geldiler durmadan. Aylık kontrollerinin fazlası var eksiği yok. Uçan kuştan korudular desem yanlış olmaz. Daha doğmadan adın Nezih mi Kerem mi olsun derken Kerem de karar kıldılar. İnsan ad aldığına çeker derler. İnşallah ad aldığın gibi “büyüklük, ululuk, soyluluk; bağış olarak verme, bağışlama, bağış.” anlamlarının tamamını kişiliğinde barındırırsın. Sen daha doğmadan sana lazım olacak olan her şeyi bir bir aldılar. Az masraf etmediler hani. Sana harcanan her şey helali hoş olsun.

Doğumun bugün yarın derken evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü senin doğumunu gerçekleştirecek doktorun Covid-19’a yakalandı. Şimdi sen bu Covid-19 da ne diyeceksin. Bunda da haklısın. Büyüdüğün zaman geçmiş salgınlar adı altında İnternet sitelerinde bu hastalığı okuyacaksın. Annen baban, teyzen, amcan ve yengen kadar bilmesem de kısaca değineyim. Önceleri Koronavirüs, şimdilerde Covid-19 adı verilen bu hastalık, bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık. Dünya ve ülkemiz 2019 yılından beri bu hastalıkla boğuşuyor. Az insanımız ölmedi bu hastalıktan. Yine nice insanımız bu hastalığa yakalandı ve atlattı.  Maalesef hala da bu hastalıkla boğuşuyoruz. Maske-mesafe ve temizlik, bu hastalık sayesinde lügatimize girdi. Bulaşıcı olduğu için bu hastalıkla iki yıldır olağanüstü bir hayat yaşıyoruz. Evlere kapandık. Çıktığımız zaman maske takıyoruz. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışıyoruz. Tokalaşmayı, sarılmayı unuttuk. Birçok esnaf işi gereği virüs yayıyor diye kepenk kapattı. Okullar kapandı. Şimdilerde bu hastalık devam etse de önceki kısıtlılık ve yasak halleri bir nebze de olsa kalktı ama hala bu hastalık devam ediyor. Antrparantez söyleyeyim, bu hastalığa Cihan Deden, Anneannen, Teyzen, Ahmet Emin ve Fehmi amcaların, Yengen, Kuzenin Yasir ve Babaannen yakalandılar. Şükür,  hastalıktan bir iz kalmadan atlattılar. Anlayacağın -kötüye bir şey olmaz misali- ailede bu hastalığa yakalanmayan ender kişilerden biri de benim.

Hasılı torunum, sen olağanüstü bir salgın hayatı yaşadığımız zaman diliminde dünyaya merhaba dedin ve maalesef hala bu olağanüstü hali yaşıyoruz. Sana ve seninle beraber bu evrede doğanlara pandemi nesli dense yeridir.

“Dünya hayatı sıkıntı, şimdi doğacak zaman değil, annemle yaşamak daha güvenli” dediğinden midir, pek doğmak istemedin be torun. Çünkü doğumun geciktikçe gecikti. Nihayet gecenin karanlığından sabahın aydınlığının başladığı, ağaçlara tüneyen kuşların cıvıl cıvıl öttüğü imsak vaktinde gecikmeli olarak dünyaya gözlerini açtın. Az sonra da sabah ezanları yankılanmaya başladı. Gece karanlığında başlayan doğumun, sabahın aydınlığıyla son buldu. Nasıl ki her karanlık gecenin bir nurlu sabahı varsa, inşallah senin ve ailenin önü her daim açık olur. Yolun-uz açık olsun. Bu arada haftanın ilk günü dünyaya geldin. Bil ki baban da pazartesi dünyaya gelmişti.

Yeniden doğumun hayırlara vesile olsun. İnşallah huzurlu, mutlu nice yıllar dilerim. Deden. 20.07.2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde