13 Mayıs 2021 Perşembe

Yerli ve Yabancı Film/Diziler *

Bugün size yerli film/dizi ve yabancı film ve dizilerden bahsedeceğim. Daha doğrusu arasındaki farklardan bahsedeceğim:

Yerli film ve diziler hangi sinema ve TV'de yayımlanırsa yayınlansın film ve dizide işlenen konular üç aşağı beş yukarı birbirinin aynısıdır. Gören de bu ülke konu sıkıntısı çekiyor diye düşünür. Yabancı film ve dizilerde ise konular, hayatın içinden, alabildiğine geniş. Bu da bizim senaristlerin ufkunun ne kadar dar olduğunu gösteriyor.

Yabancı diziler 40/50, bilemedin bir saatte biterken bizde bir önceki haftanın tekrarı bir, yeni bölüm ise yaklaşık üç saat sürer. Bu üç saatte çok mu konu işleniyor? Ne gezer. İlk bölümlerde konuya hızlı bir giriş yapılır, sonraki haftalar uzatmalara oynanır. Bildik sahneler tekrarlanır durur. Sanırsın ki ağır çekim gösterimi var. Seyrederken birkaç işi birden yaparsın ve film ve diziden bir şey kaçırmazsın. Birkaç hafta bakmayıp durum ne diye o değilden bir bakarsan, dizinin bıraktığın sahnelerinin aynen devam ettiğini görürsün. Senarist, yerinde sayan bir araç gibi patinaj yapar durur. Yabancı film ve dizilerde ise her sahnenin ayrı bir yeri vardır. Kaçırdın mı bir kopukluk hissedersin.

Yabancı film ve dizilerde sahici roller yapılırken bizimkilerin çoğunun sahteliği yüzlerinden ve konuşmalarından okunur. Rol ve oyuncu demeye bin şahit ister. Sanırsın ki çoğunu yoldan geçerken dizi ya da filme dahil etmişler. Acemilikleri filmin/dizinin her bir sahnesinde kendini gösterir. 

Yabancı film ve dizilerde kalite ve inandırıcılık adına masraf ve maliyetten kaçınılmaz iken bizde işin en ucuzuna kaçılır. 

Yabancı film ve diziler sürükleyici, heyecan verici, meraklandırıcı ve izleyiciyi olayı çözmeye zorlarken yerli dizi ve filmlerde bunların hiçbiri yoktur. Ne demek istediğimi kısaca açıklayayım. Bizim dizi ve filmlerde bir kötü olay olduğunda mesela biri birini öldürdüğünde bu cinayetten senaristinden, seyircisine varıncaya kadar hepimiz haberdarız. Haberi olmayan iki kişi var. Biri başroldeki oyuncu, diğeri de suçluyu yakalaması gereken polis. Film/dizi boyunca başroldeki oyuncunun, yanındaki suçluyu bulması ve gereken cezasını vermesi için tüm seyirciler “Aha ulan, katil yanında” diyerek yardımcı olmaya çalışır. Ama yabancı film ve dizilerde katil belli değildir. Ne başroldeki bilir ne polis ne de seyirci. Film ve diziyi seyreden herkes katil şu, yok bu diyerek film ve dizi boyunca kafa yorar ve katil kimsenin ummadığı çıkar. Aslında film dediğin de böyle olmalı. Seyircinin katili baştan bildiği bir film ve dizinin bir sürükleyiciliği ve beyin jimnastiği yaptırması mümkün mü?

Yabancı dizilerin çoğunun kaç bölümden ibaret olacağı dizi gösterime girmeden belli iken bizde dizinin sonu yoktur. Hele bir izleyeni varsa illallah dedirtircesine sündürülür. İnsana, baktığına bakacağına pişman eder.

Hasılı, fazla söze hacet yok. Film/dizi yapımcılarından beklediğim; özgün film ve diziye imza atmaları, ortaya koydukları yapıtların yurt içinde ve dışında ödüle layık görülmesi, konu seçerken ele alınmamış konuları işlemeleri; oyuncu seçerken tuttuğunu sahneye getirmemeleri, sahici rol yapan kişilere rol vermeleri; film ve dizilerin sürükleyici, eğitici ve seyirciye beyin jimnastiği yaptıracak şekilde olmasına özen göstermeleri (katili seyircinin film/dizinin sonuna kadar bilememesi gibi) ve dizilerin süresinin makul olmasına dikkat etmeleri gibi hususlardır.

*25/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bayram Öpmesi

Bu foto, bayram günü kahvaltı öncesi biraz yürüyüş yaparken 07.10'da yani güneşin doğmasından 1.35 saat sonra Alavardı Mahallesinde çekilmiştir. Sizin için bir tanesini çekebildim. Tüm direklerin ışıkları sanki "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal" der gibi bu şekil yanıyordu. 

Ne zaman sair zamanlarda gündüz vakti bu şekil yanan lambalardan dert yansam, birileri bakım yapıyorlar der, ben de buna inanırım. Şimdi de öyle olmalı. Bayram, tatil demeden, sokak lambalarında bu şekil bakım çalışmasını görünce ülkeme güvenim hep bir kat daha artmıştır.

Ben böyle düşünürken içimizden bazı kötü niyetliler; yok, bakım falan yok. İlgili firmanın işgüzarlığı. Söndürmeyi unuttu. Nasılsa bizim cebimizden çıkıyor diyerek vaveylayı basar. Maalesef eksik değil böyleleri. Ama bayram bayram çekemem bunların kaprisini ve negatif enerji vermesini. Bayram bayram tıpkı bu lamba gibi pozitif enerji vermeliler halbuki. Farz edelim ki firma ışıkları söndürmeyi unuttu. Ne var bunda? İnsan unutamaz mı? Sonra unutmanın ötesinde bir hizmet, mesela bayram kutlaması olamaz mı? Bir elektrik dağıtım şirketi bayramımızı başka türlü nasıl kutlayabilir? Tüm lambaları yakarak cebinizden, pardon ellerinizden öpüyorum. Hani nerede benim bayram harçlığım diyemez mi? Eğer böyle bir düşünce varsa iyi düşünmüş, böylesi zamanlarda israftan bahsedilemez, şunlara bir harçlık vereyim dedim ama ortalıkta yanan lambalardan başka parayı koyacak hiçbir yer ve kimse göremedim.

Ben bu düşünceler içerisinde yürürken kahvaltı hazır komutuyla eve geldim. Tam içeri girince dünden gelen elektrik ihbarnamesi gözüme çarptı. Hediyesine bir kez daha baktım. 150, 50 TL idi. Mazeret hazırdı benim için. Demek ki sokak lambalarında, bu tuzlu fatura diyecektim ki bayram harçlığı içine dahil edilmiş olmalı dedim.

Kahvaltı için mutfağa geçtim. Gözümün önüne ütü, çamaşır, genel temizlik geldi. Tabii ya kullanırsan gelir demeye kalmadan eşimin dün akşam sabaha kadar bilgisayar çalışırsa olacağı bu sözü geldi aklıma. Kim haklı bilemedim ki? 

Hasılı, ben bu işin içerisinden çıkamadım. Faturanın bu şekil tuzlu gelmesi -ki size daha fazla gelmiştir-

-Sabaha kadar bilgisayarın çalışmasından mıdır?

-Evde durmadan çalışan elektronik ve beyaz eşyadan mıdır?

-Güpegündüz yanan sokak lambalarından mıdır?

-İçinde bayram harçlığı olduğundan mıdır?

-Bayram, seyran ve tatil dinlemeden dağıtım şirketinin bakım çalışmasından mıdır?

-Akşam saatlerine sığmayan ve gündüz kuşağında da yayımlanan TRT dizilerine ödediğim paydan mıdır?

Sebep her ne ise işin içinden ben çıkamadım. Size faturamı ödeyin demiyorum. Ödeyeceğim ödemeye. Sadece neden dolayı ödediğimi bileyim. Siz benim adıma düşünedurun. Ben şayet kaldıysa ağzımın tadıyla şu kahvaltımı yapadurayım.


Bu arada bayram harçlığı olsun deyip bu faturamı öderseniz, size minnettar kalırım. Niye zahmet ettiniz demem, kesenize bereket derim.
Şayet bu krizde bu kadar harçlık fazla derseniz, alternatifim var. Bari 41,50 TL olan otomatiğin faturasını ödeyiverin. 

Unutmadan sorayım: Bu sene sahura hiç davulcu ile kalkmadım. Zira davul sesi duymadım ama davul parası istemeye geldi davulcu birkaç gün önce gündüz iftar öncesi. Sanırım kısıtlılıktan muaflar arasındaydı. Size de geldi mi? 

İyi bayramlar... 

11 Mayıs 2021 Salı

Dilenciliği Meslek Edinenleri Ne Yapalım? *

İhtiyaçlarım için 10-15 dakikalık yürüyüş mesafesindeki bir markete giderim. Zaten salgın dolayısıyla daha öteye gitme imkanım yok.

Ardımdan ödeme yapacakları bekletmemek için aldıklarımı alışveriş arabasına koyarak yeterince satın aldığım poşetle birlikte marketin dışına atarım kendimi.

Aldıklarımı dışarıda poşete koyarken yanıma bir kadın yaklaştı. "Yağım yok. Bir yağ alıver" dedi. Biraz para versem mi diye düşündüm. Müsait değilim dedimse de bu yaptığım içime sinmedi. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi mi idi yoksa bu işi meslek haline getiren biri miydi? Of neyse... Cebimde yağ alacak kadar para da yoktu üstelik. İçeriye girip yağ almaya kalksam, eşyalarım dışarıda kalacak. Bir an için teyze, gir içeriye. Alacağın yağı al gel, ödemesini ben kasadan yapayım şeklinde içimden geçirdim. Ben böyle içimden geçirmeye devam edeyim. Teyze beni bıraktı. Marketten çıkan diğerlerine yöneldi. Onlardan da aynı şekilde yağım yok. Yağ alıverin dedi. Kimi biraz para verdi kimi de benim gibi oralı olmadı. 

Poşetleri elime aldım, ayrılamadım oradan. Kah ileri gittim kah geri döndüm. Sonunda, görevini yapamamış ve üç beş kuruşu bir ihtiyaç sahibinden esirgemiş biri olarak bu durum içime oturdu. Oradan uzaklaştım ama bir ramazan günü bunu yapmamalıydım. 

Birkaç hafta sonra yine aynı marketteyim. Yine aynı manzara yine aynı kadın. Yanıma yaklaştı. Talep aynıydı. Yani yağım yok, yağ alıver, dedi. Belli ki bu kadın dilenciliği meslek edinmiş ve bu marketin çıkışını karargah edinmiş, her çıkandan yağ parası istiyor, dedim.

Markete birlikte girdiğim bir dostumla market çıkışı yeniden buluştum. Elimdeki eşyaları taşımama yardım edecekti. Birlikte adımlamaya başladık. Durumu teyit etmek için o arkadaşa bu yağ isteyen kadından bahsettim. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi olabilir miydi? Tam adamına sormuştum. Çünkü arkadaşın evi bu markete çok yakın. Sabah akşam alışverişini mahalle bakkalına gider gibi buradan yapan biriydi. Civarı bildiği gibi kimin kim olduğunu da iyi tanırdı. Aman ha verme. Çünkü bu kadın burayı mesken edinen biri. Sabah akşam bu şekil dilenir. Bunun mesleği bu dedi. Hoş, bu kadın bir ihtiyaç sahibi olsaydı, bu arkadaş ona kaç defa yağ alırdı zaten. Üstelik çoğu çıkanın verdiğiyle şu zamana kadar kaç teneke yağ alabilirdi. 

Kadının bu işi meslek edinmesine üzüldüm. Diğer taraftan birkaç hafta öncesinde ona yağ alıvermemenin burukluğu gitti ve rahatladım. Demek ki gel teyze, sana yağ alayım deseymişim, kabul etmeyecekti. Çünkü istediği yağ değil, para imiş. Market kapanıncaya kadar kimden, ne koparabilirse artık...

Sadece bana değil, sizlere de denk geliyordur böyleleri. Sayıları o kadar çoğaldı ki yardım edeyim mi etmeyeyim mi ikilemi yaşar oldum. Çünkü kim ihtiyaç sahibi kim değil, belli değil. Belki de dilenciliği bu şekil meslek edinenler yüzünden bazen gerçek ihtiyaç sahiplerini de es geçmiş olabilirim.

İnan bunlara ne yapılır ne edilir bilmiyorum. Zira biz vatandaş, kim-kimdir bilemeyiz. Bunları en iyi zabıta bilir. Bildiğim, gerçek ihtiyaç sahibi de zaten isteyemez. Devlet bu dilencilere özellikle valilikler bir tedbir almalı. 


*16/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.