26 Kasım 2020 Perşembe

Salgından Etkilenenlere Bir şey Yapılamaz mı? *

Yanlış hatırlamıyorsam, ekmeğe 1 Ocak 2020 tarihinden geçerli olmak üzere 10 kuruş zam yapılmış, 250 gram olan ekmeğin gramajı da 200 grama düşürülmüştü. Düşürülen gramajı ve üzerine konan 10 kuruşu birlikte düşündüğümüzde, ekmeğe yüzde 36,36'lık bir zam gelmişti.


Ocakta gelen bu yüzde 36'lık zam oranı, yeterli olmamış ki bir yılbaşını daha beklemeden, 1,20 kuruşa aldığımız ekmek, 24 Kasımdan itibaren 1,40 kuruş oldu. Yüzde 16'lık bu zam, Fırıncılar Odasının yaptığı açıklamaya göre 2020 yılı için geçerli olacakmış. 2021 yılında düşündükleri rakam, ekmeğin 1,75 kuruştan satılması. Buradan anlaşılıyor ki 2021 yılında ekmeğe yapılacak zam birden fazla olacaktır.


Ekmeğe bir yılda yapılan bu ikinci zam beni hiç şaşırtmadı. Tepeden tırnağa her ürüne gelen zamlardan ekmek de nasibini alacaktı. Keşke her ürüne, ekmeğe yapılan yüzde 16'lık zam kadar bir zam yapılsaydı. Maalesef çoğu ürünün fiyatları uçtu. Ürünler, uçtuğu yerde kalsa buna herkes dünden razı.


Zamdan ziyade fiyat ayarlaması dedikleri tüm bu artışların gerekçesi de hazır: Girdi maliyetleri. Yılını doldurmadan girdi maliyetlerini gerekçe göstererek yapılan bu fiyat ayarlamaları, bir yerde durur mu? Enflasyon çift haneli rakamlarda gezindikçe, TL döviz karşısında değer kaybetmeye devam ettikçe, faiz oranları yüksek oldukça, dışarıdan sıcak para gelmedikçe, girdi maliyetleri arttıkça her ürünün fiyatı da artmaya devam edecektir. 


Ekmeğe yapılan fiyat ayarlaması, diğer ürünlere yapılan ayarlamalara oranla makul gibi görünse de bu ekmek zammı, fırıncılara derin bir nefes aldırırken vatandaşı üzmüştür. Gelen 20 kuruşluk bu zam, vatandaşın bütçesini zorlayacaktır. Çünkü bizim insanımızın çoğu, pahalı diye bir başka ürünü almaktan vazgeçse de ekmekten vazgeçmez. Sofrasında ekmek eksik olmaz. Ekmek kilo yaparmış, hazmı zorlaştırırmış demez, neredeyse her şeyi ekmekle yer. Gerekçe de hazır: “Ben ekmeksiz yapamam. Ekmeksiz insan doyar mı?” Tabak tabak tüketilen düğün pilavını bile ekmekle yeriz desem, ekmeğe olan zaafımız daha iyi anlaşılmış olur.


Bir öğünde tüketilen ekmek, bir ekmekle sınırlı kalsa eh diyeceğim. Bir kişi bir öğünde bir ekmeği bana mısın demez. Çünkü 200 gram ekmeğin bölünmesiyle bitmesi bir oluyor. Ailenin bir de kalabalık olduğunu düşünürsek, bir eve bir günde birden çok ekmeğin alınması demektir. 5 kişilik bir aile günde 5 ekmek alsa günde 7, ayda ise 210 lirayı sadece ekmek için gözden çıkarması gerekecektir.


Hasılı, tepeden tırnağa, her şeye ardı arkasına gelen zamlar, orta ve dar gelirli insanımızın belini bükmüştür. Tüm bunların üzerine, ekmeğe gelen bu ikinci zam, bu işin tuzu ve biberi olmuştur. Salgın dolayısıyla işini kaybeden, marttan beri bilim kurulunun önerisiyle işyerleri kapalı tutulan bazı sektörlerin işi bu süreçte daha bir zor olacaktır. Neredeyse 9 aydır kepenkleri kapalı. Bu insanlar bu süreçte ne yer, ne içer. Çünkü gelir ve gider hesabı yapacak bir işleri bile yok. Hazırda paraları varsa hazıra dağ mı dayanır? Elden gelenle öğün mü olur? Olursa da zamanında gelir mi?


Gördüğüm kadarıyla salgın dolayısıyla işyerlerini açma riski bulunan, bu yüzden kapalı tutulan esnafa ve buralarda çalışırken işini kaybeden kişilere, devletin de yapabileceği bir şey yok ki elini uzatmıyor ya da uzatamıyor. Zor durumda kalan esnaf da sesini zaten kimseye duyuramıyor. Duyan varsa da duymazdan geliniyor. Bu durumda insanımız bir başına kalmış durumda.


İşyeri kapalı tutulan esnafa ve bu sektörlerden ekmek yerken işini kaybedenlere, geçici bir çözüm bulunamaz mı? Bence bu şekil zor durumda olanlar için her ilçede kaymakamlıklar bünyesinde bir çalışma yürüten “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları” (Fak. Fuk. Fon)  devreye girmeli. Bunlara, pandemi süreci geçinceye kadar aylık asgari bir geçim yardımı yapmalı. Bu fonun geliri, zor durumda olanların ihtiyacını karşılamaya yetmezse, gerekirse kamu sektöründe çalışanların maaşından yüzde 1 oranında kesintiye gidilerek elde edilen gelir bu fona aktarılmalı. Bu da yeterli gelmezse, kamuda bir üst görev yapan aynı zamanda değişik kurul ve komisyonlarda görev yapmak suretiyle ilave gelir elde eden üst yöneticilerin bu ilave gelirleri bu süreçte bu fona aktarılmalı.


*27/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

24 Kasım 2020 Salı

Bir 24 Kasım Günü Evimde Beklerken-e- Ben

Midem bayram ederdi her 24 Kasımda,

Çünkü hep bir yemek daveti alırdım o gün.

Önce ne gerek vardı? Zahmet ettiniz derdim.

Ardından tıka basa yer, bir güzel stoklardım.



Öyle yerdim ki “midem yeter artık” dedikçe,

Karnım, “daha stoklanacak yer var” derdi.

Ben ise bir yediğime, bir de kalana bakar,

Rabbim, “Ne olur, midemi büyüt” derdim.



Yediğim, beni biraz rahatsız etse de

Gözüm yiyemediklerimde kalırdı.

Çünkü diğer günleri de düşünmeliydim.

Zira kolay mı bir 364 gün daha beklemek.



Böyle günlerde karnım davul gibi şişerdi.

Neredeyse ayaklarımı göremez olurdum.

Ama olsun. Zira ayaklara düşman bakardı.

Ben ayağa değil, mideme bakmalıydım.



Zaman zaman bu öğretmenler gününü niçin Miladiye göre kutlarız?

Hicri takvime göre kutlasak olmaz mı derim.

Hiç olmazsa bir sonraki öğretmenler gününü bir 11 gün önce kutlar,

Midem böylece erkenden bayram eder derdim.



Dengesiz beslenmeden dolayı göbek iyice çıkınca,

Ayaklarıma bakanlar göbeğime bakar olunca,

Dedim ki şu göbeği eriteyim,

Bir sonraki günümde daha fazla stoklayayım.



İşin ucunca daha fazla yemek yemek olunca,

Yürümeye sarıldım dört elle.

Nasılsa ayaklarım çekecekti ceremesini,

Dağ, bayır demedim, uzun –ince yürüdüm.



Ayaklarıma kara sular indikçe,

Nefes nefese kaldıkça,

Kendi kendime yeter dedikçe,

İçimden bir ses 24 Kasımı hatırlatırım dedi.



Yürüdükçe yürüdüm, abarttıkça abarttım.

Sonunda göbeği erittim ve bir deri, bir kemik kaldım.

Zira midem boş, göbeğim stoklarını eritti.

Gördüğünüz gibi bir 24 Kasıma hazırım.



Dersim 16.30’da başlayacak olmasına rağmen

Olur ya bir telefon, bir davet alırım dedim.

Sabah erkenden kalktım.

Urbalarımı giydim.



Ama şu saat oldu,

Ne arayan var ne de soran,

Beklediğim yemek daveti gelmedi bir türlü.

Neymiş de salgın varmış.



Salgın var diye aç mı duruyorsunuz?

Yemeden-içmeden ne yapıyorsunuz?

Bilin ki salgın beni götürmezse,

Açlık alıp götürecek beni.



Diyelim ki salgın var,

Beni korumak istiyorsunuz.

İyi de! Bugün ben daş kökü mü yiyeceğim.

Sonra bu kadar hazırlığı niye yaptım ben?



Tamam, salgın var,

Lokantalarda servis yok.

Bunu bahane etmeyin.

Evlere servis yapıyorlar.



Bu alternatifi düşünün,

Öncesinde benden adresimi isteyin.

Ardından lokantacınıza bir alo deyin.

Ne olur! Bu garibi bugün, gününde sevindirin.



Şayet bunu yapmaz iseniz,

Umduğum dağlara karlar yağar ise,

Bağrıma taş bastırır,

Yemen fukarası gibi beklerim umutla.



Daha olmadı. Ne umdum ne buldum derim.

Kendi ikramımı kendime yaparım.

Giyerim eşofmanlarımı ve spor ayakkabımı,

Veririm kendimi yeniden yollara.



Zaten tok karna yürünmez,

Yürürken aç be aç olunmalı.

Zaten kim ölmüş acından?

Bu da benim kendime bir ödülüm olur.


Kaldı 800 km'yi bitirmeye 8 km,

Gider yürür gelirim onu da

Bugünkü ödülüm de bu olur.

Dönüşte tuz, ekmek yerim.



İnanmam, şaka yapıyorsun derseniz,

Derim ki hiç şaka yapar tarafım var mı?

Bilin ki hiç olmadığım kadar ciddiyim.

Zira aç ayı oynamaz ve aç köpek fırın deler.



Derseniz ki bu yazdığın nesir mi yoksa nazım mı?

Yüce der ki ne nesre benzer ne de nazma.

O zaman niye yazdın denirse,

Derim ki aç karna ne yazdığımı biliyor muyum ben?

 


22 Kasım 2020 Pazar

Sorunun Kaynağını Sonunda Tespit Edebildim *

Online ders için okul yönetiminin atadığı az sayıdaki derslere girdikten sonra MEB, EBA harici platformlarda ders işlemeye izin verdi ve EBA üzerinden ders atama işleri, öğretmene bırakıldı. 

Okul, pazar akşamı haftalık ders programını yaptıktan sonra programımızı e posta adresimize gönderdi.

EBA harici ders atama nasıl yapılır bilmem ama iş başa düştü. Oturdum bilgisayarın başına. Önce ders atamanın nasıl yapılacağını gösteren videoyu birkaç defa izledim. Videoyu izledikçe teknoloji özürlü benim cahilliğim gitti ve bu işi yapabileceğime güvenim geldi.

Verilen ders programına göre ilk atamayı yaptım. Kayıt yapmadı. Tekrar tekrar kaydettim yine olmadı. Bu durumu whatsapp grubu üzerinden öğretmenlere sordum. "Sistem öyle diyor bazen ama az sonra ders atamasını yapıyor" cevabını aldım. Atadığım dersi, bildirimlerde görmek için gözüm ekranın üzerine gitti gitti geldi. Nedense görmek istediğim bildirimi göremedim. Sisteme kızdım. Zira sistemin bana bir garezi olmalıydı. Sistem derken MEB'e kızıyorum. Daha doğru dürüst alt yapıyı hazırlamamış diyorum.

Bu sınıfın dersini bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmaya kalktım. "Ders atadığınız sınıfın o saatte atanmış bir başka dersi olduğundan dersiniz atanmamıştır" uyarısını aldım. Sil baştan yeniden denedim. Aynı uyarıyı aldım. Gruptan öğretmenlere "Arkadaşlar! Falan sınıfa şu saatte kim ders atadı ise düzeltebilir mi" şeklinde yazı yazdım. Kimse oralı olmadı. Bu öğretmen milleti de bir alemdi. Benim saatime ders ataması yapıyor ve üzerine almıyor. Vah ki vah!

Bu sınıfı da bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmayı denedim. "Canlı dersi ata butonu aktif olmadı. Bu da bir başkasının bu saate ders atadığı anlamına geliyormuş. Nasıl kızmam ilgili müdür yardımcısına. Kendisinin yapacağı işi bize bıraktı, üstelik bu işi nasıl yapacağımızı bir güzel izah bile etmedi diyorum.

Bir başka sınıfı denedim. Ekranın üstünde kırmızı bildirim göründü. Hele şükür ki oldu. Bir sevindim bir sevindim. Ne de olsa kedi olalı bir fare tutmuştum. Hemen diğer bir dersi atadım. O da oldu. 

Az sonra atadığım dersleri görmek için bildirimlere girdim. Ne de olsa uzun bir uğraştan sonra emeğimin karşılığını görmüş, bazı sınıflara ders atayamamışsam da ilk mahsulümü almıştım. O da ne! Bir anormallik vardı. 10.30'a atadığım ders, 11.30'a atanmış görünüyordu. Sanırım saati yanlış yazdım diyerek atadığım dersi sildim. Seçtiğim saati tekrar tekrar kontrol ettim ve dersi atadım. Zoom'da dersin başlangıcı 10.30 görünürken EBA'da yine 11.30 gösteriyordu. Atadığım dersi yeniden sildim ve tekrar atama işlemi yaptım. Saati seçeceğimde saati yine yanlış yazmayayım diye kol saatime, cep telefonunun saatine, bilgisayarın saatine ve seçtiğim saate baktım. Hepsini teyit ettikten sonra ders atamayı yaptım. 10.30'a atadığım ders yine 11.30 görünüyordu. Öğretmenler grubundan biri "Arkadaşlar, şu saate kim ders atadı? Silebilir mi" dediyse de bu sefer ben üzerime almadım.

Gecenin 11 sularında cepten bir öğretmeni aradım. 10.30'a atadığım ders, 11.30’a dönüşüyor. Sizde de böyle oluyor mu dedim. “Hayır” dedi. “Ben atama yaptım ve saat de doğru” dedi. Bilgisayarın saatini kontrol eder misin dedi. Hem de kaç defa kontrol ettim ve bilgisayarımın saati de doğru dedim. Teşekkür edip telefonu kapattım.

Gecenin bir vaktine kadar ders atayamamamın nedenini öğrenmeye çalıştım. Çoğunluk atama yapabildiğine göre acaba hata bende olabilir miydi? Bunu, daha içimden geçirir geçirmez egom ve nefsim "Ne münasebet! Senin ne suçun olabilir ki! Zira sen elinden geleni yaptın. Ki sen, sütten çıkmış ak kaşıksın" dedi. O zaman mesele ne idi? Alt yapısından dolayı MEB'e, okul idaresine, öğretmenlere kızdım. Ne kadar kızdımsa da kızgınlığım beni kesmedi. O zaman başka kime kızayım derken imdadıma dış güçler geldi. Tabi ya! Nasıl da aklıma gelmedi. Dersimi bir saat sonrasına atama işi, dersimi sabote etmek amacıyla ancak dış güçlerin işi olabilirdi. Zaten her taşın altından onlar çıkmıyor mu? Zira büyüklerimizden dış güçler sözünü çok duyduk. Onlara yapan dış güçler bana da hayli hayli yapabilirdi. Bu gerçeği, aklımın bir köşesine yazarak yatağa girdim ve sabahki derslerimi EBA yerine Zoom üzerinden yapma kararı aldım. Okul idaresi "Sayın hocam, ders atamanızı niçin yapmadınız" derse dış güçler bana engel çıkardı diyeceğim.

Okuldan kimse niçin EBA üzerinden dersini yapmadın demedi. Öğrencilerime mesaj göndererek onları Zoom'a yönlendirdim. 

Tüm öğretmenler, EBA üzerinden derslerine giriş yaparlarken ben, derslerimi üç gün boyunca Zoom'dan işledim. Aynı zamanda zaman zaman EBA üzerinden ders atamayı denedim, olmadı.

Sonunda burnumdan kıl aldırmayı göze alıp büyük bir tevazu örneği göstererek bilgisayarın sağ alt köşesindeki saate sağ tıkladım. “Tarih ve saati ayarla” kısmını seçtim. “Saat dilimini değiştir” seçeneğine girince, bir de ne göreyim! Benim bilgisayarımın saati İstanbul yerine Avrupa saatine ayarlı. Kimseye bir şey demeden ve belli etmeden, bir el çabukluğuyla Avrupa'yı, İstanbul'a çevirdim. Ardından perşembe ve cumanın derslerini tereyağından kıl çeker gibi bir çırpıda atadım. Gördüğüm şu ki ne sistemde bir sıkıntı vardı ne bir öğretmen benim dersimin yerine yanlış ders atamıştı ne de okuldan kaynaklanan bir hata vardı. Tüm suç, Avrupa ayarlı bilgisayarımın saatinde. Hasılı suç unsuru benim evimden çıktı. Dış güçler, bilgisayarım vasıtasıyla evime kadar girmiş, beni yönlendiriyor. "Ah şu dış güçler!" dedim. Ardından iyi ki varsınız dış güçler dedim ve içimin yağları eridi.

Konuyu yazı konusu edinmemin sebebi, bu işin arkasında dış güçlerin olduğuna sizi ikna etmektir. Sizi ikna edebilirsem ben de mecburen ikna olacağım.  


*25/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.