4 Ocak 2020 Cumartesi

Alın Size Bir Havuz Problemi! *

2020'nin ilk günü, ekmek almak için yolumun üzerindeki bir fırına girdim. İstediğim ekmek için uzattığım paranın üstünü beklerken, fırıncı "Bu sabahtan itibaren ekmek fiyatları 1,20 kuruş oldu" deyip üste para istedi. Öyle mi deyip paramın eksik kısmını tamamladım. Yılbaşı demek bizde iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demekti. Aslında ekmeğe de zammın gelebileceğini hesaba katmam gerekirdi. Neyse gelen zammın da bir ehemmiyeti yokmuş. 1,10 kuruş iken 1,20 kuruş olmuş.

Misafir gelecek diye aldığım ekmek, arttığı için dört gün boyunca yolum fırına düşmedi. İlk gün zamlı aldığım ekmek birkaç gün gitti. Cumartesi günü ekmek almak için kendi fırınıma gittim. Gözüm, tereklerin üzerine fırıncı tarafından “200 gram ekmek: 1,20 kuruş” yazılmış yazı ilişti. Yeni fiyata alıştığım için 1,20 kuruş dikkatimi çekmedi. Yazılan gramaja takıldım ve fırıncıya, daha önce kaç gramdı dedim. “250 gram idi. Şimdi 200 grama indi” dedi. Ardından “Bu gramaj daha iyi oldu. Çünkü 250 gram ekmek tam pişmiyordu. Bu, daha iyi pişer” dedi. İyi o zaman dedim, ayrıldım.

Koltuğumun altında sıcak ekmekle evimin yolunu tutarken, ekmeğe sadece 10 kuruş zam geldi düşüncemin yanlış olduğunu anladım. 250 gram olan ekmeğin, gramajının 200 grama düşürülmüş olmasıyla birlikte, bu durumda ekmeğe ne kadar zam gelmiş düşüncesi aldı beni. Çünkü ekmeğin gramajıyla oynanmış, üstüne bir de fiyat ayarlaması yapılmış. Bu ayarlamada hem örtülü hem de aleni bir durum var. Düşün düşün, içinden çıkamadım tabi. Zira oldum olası Matematik ile aram yok. Aram yok derken Matematikten hiç anlamam değil. Ama ekmeğe gelen zam oranı hiç anlamadığım ve çözmek için çaba sarf etmeye yeltenmediğim havuz problemine benziyordu. İsterseniz havuz problemi derken çeşitleri çok olsa da bir tane örnek vererek içinden çıkamadığımız havuz problemlerini bir hatırlayalım:
“Boş bir havuzun tamamını tek başına A musluğu 12 saatte, B musluğu 18 saatte doldurmaktadır. Havuzun tabanında bulunan C musluğu dolu havuzu 9 saatte boşaltmaktadır. Buna göre, bu üç musluk birlikte açıldığında boş havuz kaç saatte dolar?”
A)    18                   B) 24               C) 28               D) 32              E) 36

Dua edin, bu havuz problemini www.matematikkolay.net sitesinden aldım. Kolayı bu ise zoru nasıl, varın ötesini siz düşünün. Çocuklarımızın bu havuz problemlerinden ne çektiğini de bir empati yapın, yavrum! Nasıl yapamadın?” demeyin. Neyse siz havuz problemiyle uğraşa durun, ben yeniden havuz problemine benzeyen ekmek zammına geleyim ve size sorayım: 2019 yılında 250 gramı 1,10 kuruşa satılan bir ekmek, 2020’den itibaren 200 gramı 1,20 kuruştan satılmaya başlandığına göre ekmeğe gelen zam oranı nedir ve ekmeğe ne kadar zam gelmiş oldu?

Sizi bilmem ama ben bu hesabın içinden çıkamadım ve merak ya, sosyal medyaya yazarak matematikçilerden yardım istedim. Gelen cevap, yüzde 36,36 oldu. “Hesap doğru mu yanlış mı bilmem. Zira benim aklım ermez. Yanlış ise cevabını sizden bekliyorum.

Her şeye zammın geldiği düşünülürse girdi fiyatlarından etkilenen ekmeğe de zammın gelmesi normal. Hatta gelen bu zam, diğer ürünlere gelen zam oranına göre makul da olabilir. Simit bile 2 liraya çıkmışsa, ekmeğin bu fiyata çıkması normal görülebilir. Burada normal olmayan, ekmeğe bir taraftan zam yapılırken diğer taraftan gramajının düşürülmesidir. Yani gramajı indirilirken fiyatı da yükseltilmiş. Ekmeğin gramı düşürülmüşse zam niye yapıldı? Zam yapılmışsa ekmeğin gramajı niçin düşürüldü? Garip olan bu. Bu arada 36,36’lık bir zam oranı biraz tuzlu olmuş. Allah bu günlerimizi aratmasın.

Not: Yazıyı yazdıktan sonra aldığım bilgiye göre Belediyenin müdahale etmesiyle 200 gram ekmeğin 1,10 kuruştan satılmaya devam edeceği bilgisini aldım. Bekleyip göreceğiz.

*06/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yönetim Çalışıyor! *

Konya'nın en eski çarşılarından. Yeni açılan çarşılara rağmen müşteri kaybetse de hala işlerliğini devam ettiriyor. 

Aktif olan bu çarşının yönetimi de çalışıyor. Daha çarşının içine girmeden kapıda bir uyarı ile karşılaşıyorsunuz: "ÇARŞIMIZIN GİRİŞ KAPISI ÖNÜNDE SİGARA İÇMEK YASAKTIR!! (YÖNETİM)" 

Gördünüz değil mi yönetimin boş durmayıp hummalı bir şekilde çalıştığını. Yönetim, çarşının içini düzene koymuş olmalı ki sıra kapı önüne gelmiş. Keşke tüm yönetimler böyle çalışsa, ülkede çözülmedik dert mi kalır? Siz daha girişinde bu düzen ve tertibi görür ve de sigara içen biri iseniz, bu çarşı kapısının önünde sigara içmeye yeltenir misiniz? Ne mümkün efendim dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynı sizin gibi düşünürdüm. Yalnız yazılana aldanıp yoğurdu üfleyerek yemeye kalkmayın. Girin çarşının içine! Girişteki ciddiyeti bir de içeride test edin. Çarşının içine girer girmez sigara içen esnaf ve müşterileri görürsünüz. Katlara çıkın. Oralarda da durum aynı. Esnaf dükkânlarına girin. Çay eşliğinde sigaraların tüttürüldüğünü görürsünüz. İçenler, biri özellikle yönetim gelir de bir şey söyler endişesi de taşımıyor. Kimseden çekinilmeden rahat bir şekilde içiliyor.

Anlayacağınız; giriş kapısında, gözünüze çarpan ciddiyet -ki yazı dili böyledir- koridor, kat ve dükkanlarda yok. İçeriye bir şey söyleyemeyen ve ağırlığını koyamayan yönetim, giriş kapısına bir uyarı yazısı yazarak varlığını hissettirmeye çalışmış ya da ben uyarı görevimi yapayım da sen ne yaparsan yap diye düşünmüş olmalı.

Türkiye'de yaşıyorsanız aslında bütün işlerimiz böyle değil mi? "Park etmek yasaktır" yazısının olduğu yere aracımızı park ederiz. "SİGARA İÇİLMEZ" yazısının altına "Burada tütün ürünleri tüketilmesi yasaktır. Tüketenlere ve tüketilmesine göz yuman sorumlulara 4207 sayılı Kanun uyarınca 1486 TL-7453 TL idari para cezası uygulanır" uyarı levhası asılsın, levhaya sırtımızı dayayarak sigara içmeye devam ederiz. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bence fazla örneğe gerek yok. Zira tepeden tırnağa her şeyin kuralı var bu ülkede. Ne yasak, ne değil, hepsi belli. Teorisi mükemmel ve inceden inceye her şey düşünülmüş fakat uygulanabilirliği yok. Çünkü kural ve yasak tanımazlık genlerimize işlemiş.

Biz daha kapalı yerlerde sigara tüketilmesini tamamen uygulayamamışız. Özel araçların içinde bile sigara içimine yasak getirerek yasağın kapsamını genişletiyoruz. 

Uygulatamayacağımız ve denetleyemeyeceğimiz yasakları niye koyuyoruz? Niçin bu yasakların bir caydırıcılığı yok? Çok anlamış değilim. Denetim denetim dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız.

*18/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Ocak 2020 Perşembe

Herkes Kendi İşini Yapmalı! ***

Etrafı düşmanla çevrili bir ülkede yaşıyoruz. Biraz sendelesek bizi yok etmek için akbabalar gibi üzerimize üşüşecek ülkeler var. Ortadoğu’daki savaş ve iç savaş durumları bizi hep olumsuz etkiliyor. Zaten 80 yılından beri PKK denilen kanlı terör örgütüyle başımız dertte. Dağ ve kırsalda yuvalanan bu terör örgütünün şehirdeki ikizi olan FETÖ ile son yıllarda başarısız kanlı bir darbe teşebbüsüne maruz kaldık. Tehlike daha tam geçmiş değil. Çünkü bu sinsi örgüt milletimizin göz bebeği askeriyenin içinde yuvalanmış. Ordumuz Irak ve Suriye’ye zaman zaman operasyon düzenlemekte. Libya’daki iç karışıklığı önlemek için bu ülkeye asker gönderiyoruz. Stratejik ortağımız denilen ABD ile hiç olmadığı kadar gerilimli günler yaşıyoruz. Böyle bir ülkede yaşıyorsanız orduya büyük önem vermek ve güçlü bir orduya sahip olmak zorundasınız. Ordu, yarın sefere çıkacakmış gibi savaşa hazır olmalı. Aynı zamanda askeri işlerden anlayan danışmanlara da ihtiyacınız var.

Ülkeyi yönetenler; ordumuz ne durumda, neye ihtiyacı var, asker, teçhizat ve teknoloji yönünden yeterli mi, bir savaş çıktığı zaman stratejimiz ve taktiğimiz ne olmalı gibi askeri konularda yol göstersin diye danışman tayin ediyor. Böyle bir danışman, askeri konulara yoğunlaşıp eksik ve zaaf yönlerimizi tespit ederek giderilmesi için hükümete öneri sunup yol göstereceği yerde, ilahiyatçıların bile kendi arasında, gelip gelmeyeceği tartışma konusu olan Mehdilik konusunda “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” açıklamasında bulunuyor ve esas vazifesinin dışında gündeme geliyorsa ne oluyoruz dememek mümkün değil. Çünkü Mehdi beklemek, Mehdi ile ilgili görüş serdetmek askerin ve askeri alanda danışmanlık yapanların işi değil.

Kendi görev alanı dışında açıklama yapmak şimdiki muvazzaf askerimizde yok. Zira asker, olması gereken alanına çekildi. Ama eski TSK’da, ülkeyi dıştan gelebilecek tehlikelere karşı korumaktan ziyade vatandaşla uğraşmak, siyasete baskı yapmak, Cumhurbaşkanı seçimine müdahale etmek, kılık kıyafetle uğraşmak, kendilerini laikliğin güvencesi görmek, irtica adı altında bu milletin değerleriyle mücadele etmek gibi bir gelenek vardı. Vazifesinin dışında her işe burnunu sokan ve her şeyi tehdit olarak algılayan asker, maalesef burnunun dibinde yuvalanan terör örgütü mensuplarını göremedi. Türkiye bunun bedelini çok ağır ödedi. Yaptığı açıklamayla gündeme gelen ve tartışma konusu olan danışmanımız da eski bir asker olduğu için görev alanı dışındaki işlere karışmak, sanırım genlerinde kalmış olmalı. Türkiye o devri, bir daha açılmayacak şekilde geride bıraktı. Birileri bunu danışmana anlatmalı. Hala danışman olarak kalması gerekiyorsa esas alanına odaklanmalı. Zira buna çok ihtiyacımız var.

İlgili danışmanın, görev alanı dışında yaptığı bu açıklamayı okuyunca yazıma son vermeden, aklıma gelen iki anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum. Sanırım bu anekdotlar ne demek istediğimi daha iyi anlatır:

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri, incelemesi için Shakespeare'e gönderir. Ünlü yazarın cevabı: “Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın...” olur.

Sefer esnasında bir padişahın atının üzengisi bozulur. Eratın içinden bir tamirci aranır. Bir asker onu kısa süre içinde tamir eder. Askerin ustalığı, padişahın hoşuna gider. Bir kese altınla ödüllendirir onu. Ardından işine son verir. Adamları: "Padişahım! Oldu mu şimdi yaptığınız? Aynı anda hem ödül hem de ceza verdiniz" derler. Padişah: "Hem de çok iyi oldu. Çünkü asker, üzenginin tamirini çok güzel yaptı. Demek ki bu konuda çok maharetli. Fakat bu askerimizin asıl görevi askerliktir. Eğer bir insan bir başka işi kendi işinden daha iyi yapıyorsa asıl işini ihmal eder. Bu yüzden askerlik görevine son verdim" der.

Sanırım maksadımı anlatabildim. Başka söze ne hacet!

***04/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.