2 Ocak 2020 Perşembe

Ahlak Bekçiliğine Soyunmak ***

Van ili Çatak ilçesinde lisede görev yapan bir erkek öğretmen, aynı okulda çalışan bir kadın meslektaşını, 20 Mayıs doğum günü dolayısıyla sarılarak tebrik eder. Bu kutlama burada kalmaz. Aynı okuldan iki öğretmen, birbirlerini kutlayan öğretmenleri idareye şikayet eder. Okul müdürü, yaşanan görüntülerin uygunsuz olduğu iddiasıyla 2 öğretmen hakkında idari soruşturma açılmasını talep eder. Van Valiliği, 2 öğretmen hakkında soruşturma izni verir. Bunun üzerine Van Milli Eğitim Müdürlüğü Disiplin Kurulu, olayın araştırılması için müfettişler görevlendirir. Okula gelen müfettişler hem kamera kayıtlarını inceler hem de öğretmenlerin savunmalarını alır. Aynı zamanda Çatak Kaymakamlığı da öğretmenlerden hem savunma ister hem de Çatak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunur.

Savcılık "Sarılmak suç değil" diyerek kovuşturmaya gerek görmezken Milli Eğitim Müdürlüğü, yapılan savunmaları disiplin yönünden yeterli görmeyip sarılmayı “uygunsuz” bulur ve kadın öğretmene aylıktan kesme, erkek öğretmene de sürgün cezası verir.

Gazetelere yansıyan haberin özeti böyle. Olay gazetelerde yazılanlardan ibaret ise orta yerde suç unsuru olarak karşıt iki cinsin birbirine sarılması var. Olayın perde gerisinde başka neler var? Belki de adı geçen öğretmenlerin senli-benli konuşmaları, çok sıkı fıkı olmaları okulda ayyuka çıkmış, ilişkileri birlikte çalıştığı diğer öğretmenleri rahatsız etmiş olabilir. Bunları bilmiyoruz. Çünkü gizli yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğini bilme imkanımız yok. Farz edelim ki ikili, ilişkilerini ileri boyutlara taşımış olsunlar. İkilinin hal ve tavırları, eğitim ve öğretimi engellemiş, okulun sosyal barışını bozmuş, öğrencilerine kötü örnek olmuş olabilir mi? Böyle bir durum varsa da gazetelere yansımış şekliyle haklarında böyle bir isnat yok. İlçe kaymakamının yaptığı suç duyurusuna da savcılık “Kovuşturmaya gerek olmadığına” dair karar vermiş.

Kameralarla tespit edilen sarılarak tebrik etme eylemini savcılık, suç olarak nitelendirmeyerek doğru karar vermiş. Zira birbirlerinden şikayetçi olmadıkları müddetçe karşıt cinslerin birbirleriyle sarılmaları ve kucaklaşmaları, birbirlerini öpmeleri, nikahsız birliktelik yaşamaları, aynı evi ve aynı ortamı paylaşmaları kanunlarımıza göre suç değil. Din, nikah düşen karşıt cinslerin birbirlerine sarılmalarını, senli benli olmalarını uygun görmez. Halkımızın ekserisinin ahlak anlayışı da tıpkı dinin görüşü gibidir. Örf ve âdetlerimiz de din ve ahlak anlayışımız çerçevesinde şekillenmiştir. Nikahsız birliktelikler kanunen suç olmasa da toplum bu tür birlikteliklere pek sıcak bakmaz.

Evlenmelerinde sakınca olmayan, birbirine nikah düşen iki kişinin gizli veya alenen sarılmalarını sıcak karşılayan biri değilim. Bırakalım nikah düşen karşıt cins ile sarılmayı, toplumun büyük bir kesimi -ben dahil- umum içinde eşiyle dahi sarılmaz. Nerede, evli olmadığı halde birbirine sarılan birilerini görsem garip karşılarım. İçimizde yaşayan birçok kişi de bu durumu benim gibi değerlendirdiğini düşünüyorum. Ama içimizde sayıları azımsanamayacak bir kesim daha var ki sarılmayı garipsemez. Bir kesim bu durumu dine, örfe ve genel ahlaka mugayir görürken diğer kesim sakınca görmüyor.

Bu durumu sadece din, örf ve ahlak sınırlandırmaz. Toplumdan topluma değişse de kişilerarası ilişkilerde alan kavramı ta 1966 yılında Edward T. Hall tarafından tanımlanmıştır:

Mahrem alan: Bedenimizden 45 cm kadar uzaklığı eder. Bu alana anne-baba, eş, sevgili ve çocuk gibi yakın akrabalar girer.

Kişisel alan: 45-120 cm.lik bir mesafedir. Dost, arkadaş, yakın ilişkide olunan ve hoşlanılan kişilerin kullandığı alandır.

Sosyal alan: 120 cm ile 2 metrelik bir alandır. Bu alan kişisel olmayan ilişkilere ve nezaket ilişkilerine ayrılmıştır. Yeni tanışılan ya da az tanınan kişiler ile sosyal aktivitelerde, resmi işlerin yürütüldüğü iş görüşmelerinde, alışveriş vb. durumlarda kullanılır. 

Kamusal Alan: 2 metreden daha uzak bir alanı kapsar. Tanınmayan kişiler topluma açık olan bu alanda tutulmaktadır.

Yazımı biraz uzatmış olsam da olması gerekeni ifade etmeye çalıştım. Yeniden Van Çatak’taki lisede cereyan eden sarılma olayına ve bunun sonucunda verilen disiplin cezalarına gelirsek, bu olay savcılık ve disiplin soruşturması boyutuna getirilmemeliydi. Okulun müdürü, bu duruma vakıf olduğu zaman tarafları odasına alarak bir görüşme yapmalıydı. Onlara bölgenin hassasiyetini anlatmalıydı. Okul ortamında ilişkilerde belirli mesafenin korunması gerektiği üzerinde durabilirdi. Fakat okul müdürü bu olayı disiplin yönünden çözme yoluna gidiyor. Bu tür meseleleri savcılığın ve disiplin soruşturmasının çözmeyeceğini bir yönetici bilmeliydi. Kimse kusura bakmasın, bu olayda sarılma eylemini gerçekleştirenleri şikayet eden iki öğretmen, bu meseleyi ilçe boyutuna taşıyan okul müdürü, iddiaları ciddi görerek soruşturma açılmasını teklif eden milli eğitim, inceleme ve soruşturmaya onay veren valilik ve adli bir vaka gibi savcılığa suç duyurusunda bulunan ilçe kaymakamlığı, tabir yerinde ise ahlak bekçiliğine soyunmuşlardır. Ezcümle, bu mesele bu boyutlara getirilmemeliydi ve böyle çözme yoluna gidilmemeliydi. Çünkü bu mesele böyle çözülmez.

***09/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

1 Ocak 2020 Çarşamba

İlk Günün Sürprizleri

Yeni yıl yeni yıl dediniz. Sevinçten göbek attınız. Ben de bir şey var, hayatım değişecek, mutlu günler yakın, bakalım bahtıma ne çıkacak deyip hazır tatil de yapılmışken yılın ilk gününün keyfini çıkarayım dedim ve kendimi dışarıya attım.

Gördüğüm, beni iyi şeylerin beklemediğiydi. Hasılı yıla olumsuz havadisle başladım. Eskiler, nasıl başlarsan öyle gider derler. Şom ağızlılıklarından öyle demiş olmalılar. Umarım öyle gitmez. 

*Duyduğum ilk haber, bugün tatil olduğu için 10 saat ücretim kesilmiş.
*Can havliyle ekmek almaya gittim. Para üstünü beklerken fırıncı, üste para istedi. Ne parası demeye kalmadan "Efendim! Ekmek 1,20 kuruş oldu" dedi.

Yeni yıl ile birlikte gelen zamlardan, cezalardan ve vergilerden haberim yok. Öğrenmek de istemiyorum. Çünkü hepsini aynı anda öğrenerek -kalmayan- yüreğime insin istemiyorum. Sağlığım açısından sindire sindire anlayacağım.

Sevindirici haberler de yok değildi:
*Çarşıya gitmek için otobüse bindim. Fiyat eski tarife.
*Çay içmek için çay ocağına oturdum. Çay da eski fiyat.
*Dönüşte birkaç kalem ihtiyacımı almak için markete girdim. Fiyatlar belli aralıklarla değiştiği için hangi ürünün fiyatının değişip değişmediğini tespit edemedim. Tespit edemeyince moralim bozulmadı. Zamsız almış gibi hissettim kendimi.
*Çıkışta alışveriş fişine baktım. 01 Ocak 2018"den beri fiyatı sabit kalan alışveriş poşeti vardı. Hala 25 kuruş. Bu da beni mutlu etti.

Ben böyle basit şeylere dikkat ederek basitliğimi gösterirken arabasını otobüs durağına park eden araçları, çekici marifetiyle çekmeye çalışan trafik polislerinin hummalı çalışması dikkatimi çekti. İlk günün sürprizini, geldiği zaman arabasını yerinde bulamayacak araç sahipleri yaşayacak. Çekici, arabasını çekip giderken onlar da arkadan derin bir iç çekecekler. Keşke tüm iş, arkadan iç geçirmeye kalsa... Birkaç gün ne yediklerinden ne de içtiklerinden bir şey anlarlar.

Not: Bu arada ulaşıma da zam gelmiş. İlk günüm mahmurluğundan gelen zammın farkına varamamışım.

31 Aralık 2019 Salı

Olmadı Kar!

Kış geldi geleli, ha bugün ha yarın yağar diye bekledik seni kar. 
Çiftçi bekledi, çünkü mahsulü ekti. İstedi ki doğal yoldan bağı, bahçesi, tarlası sulansın. Zira kuraklıktan toprak yarıldı neredeyse.
Esnaf bekledi, özellikle kışa dönük çalışan esnaf. Çünkü mont, bot gibi kışlık ürünlerini satacaktı.
Başta belediyeler olmak üzere devlet de bekledi. Çünkü barajlar boşaldı neredeyse. Su kıtlığı kapıda çünkü.
Arabası olanlar bekledi. Ne de olsa kış lastiklerini taktırmışlardı. Boşa gitmemeliydi. 
Okullar bekledi hele bir yağsın. Ne güzel kartopu oynarız dedi öğrenciler. Hele bir de arkasından kar tatili gelirse ne de güzel olurdu. Onların büyümüş şekli olan öğretmenleri de çok bekledi karı. Belli etmeseler de arkasından gelecek tatilini. Hizmetliler, tatil ile birlikte kirlenmeyeceği için sınıf ve koridor temizliği yapmayacaktı. Okul yönetimleri öğrenci ve öğretmensiz okul bekleyecek, birbiri ile çaylarını yudumlarken muhabbetin dibine vuracaklardı.
Hamile ve engelli olanlar da karı beklerken meteorolojinin sayfasına girdi durdu. Onlar da karın yağmasını bekledi.
Büyük çoğunluk civara kaç santim kar yağdı. Bize de yağsa ah bir keşke dedi durdu.

Biz gözümüzü havaya, sayfamızı da meteoroloji sayfasına çevire duralım. Beklenen kar gelmedi bir türlü. Siz az daha bekleyin dedi kar. Ben civarlara bol bol yağarken siz de ayazımdan çekin bir süre dedi. Çektik. Allah daha fazla çektirmesin!

Biz, yeni yıla anlaşılan böyle kurak gireceğiz derken yılbaşına ramak kala kar yüzünü gösterdi. Önce yağmur, arkasından sulu sepen şeklinde yağan kar, sonrasında lapa lapa kar bizim ilimize de geldi. Küsmemişti bize belli. 

Zaman zaman kesilen bazen artan kar, tüm kar bekleyenleri sevindirdi. Bir mutluluk bir mutluluk...sormayın. Ama bu sevinç kursağımızda kaldı. Çünkü doğru dürüst yerleri ağartmadı. En azından kaç santim olduğunu ölçmeye, bu konuda yorum yapmaya zaman kalmadı. Ucunu pazartesi gösteren kar, şimdilik dursa da gece bastırır, sabaha her yeri doldurur, dedik. İçimizden yine bir sevinç bir sevinç. Zira bekledik bekledik. Ha bir gün daha bekleriz dedik. Maalesef arkası gelmedi. Haliyle karla beraber gelir diye beklenen kar tatil de gelmedi.

Hasılı tatil yüzü görmeden yılbaşına kavuştu Konyalı. Arkasında beraberinde tatili getirmeyen karı ben ne yapayım. Halbuki ne de güzel olurdu yaşadığımız yılın son gününü, yeni yılın ilk tatil günüyle bağlamak. Olmadı işte. Alacağı olsun karın. 

Neyse kar ve tatil beklentimizi, kazasıyla beraber yeni yılda bekliyoruz kar. Bizi daha fazla bekletme olur mu?