29 Aralık 2019 Pazar

Ne İsterler Allah'ın Garibinden? *

2018 Ekiminde Aydın İlinde bir camide görev yapan din görevlisinin, cami cemaatinin şikayeti üzerine DİB tarafından bir başka yere görev yeri değişikliği yapılınca, bu duruma sinirlenen görevli, oturduğu lojmana daha sonradan ilave ettiği/ettirdiği lavabo, tuvalet, banyo ve kömürlüğü balyozla yıktığı, haberlere yansımıştı. Böylesi olay niçin benim yaşadığım memlekette olmaz diye Aydın’ı kıskanmıştım. Nihayet bir yıl gecikmeli de olsa hele ki şükür bizde de benzeri bir olay vuku buldu. Öyle ya neyimiz eksikti bizim Aydın’dan.

Merkeze 20 km uzaklıkta bir camide 11 yıldır görev yapan imamımızı, cemaatin bir kısmı şikayet eder. Yapılan şikayeti boşa çıkarmak amacıyla imamımız da karşı atağa geçer. Bir kısım cemaatin desteğini alarak “İmamımızdan memnunuz” imzalı dilekçeyi müftülüğe sunar. Ama bu karşı atak fayda vermez. Müftülük, görevlimiz daha yakın bir yerde görev yapsın diye personelinin görev yerini şehir merkezinde bir camiye yapar.

Tayini çıkan imam “Şikayette bir hayır var. Bak şehir merkezine atamam yapıldı” deyip sevineceği ve yeni görev yerine koşa koşa gideceği yerde, iddiaya göre eski görev yerinden ayrılmadan önce kaldığı lojmanın bahçesine daha önce ekip büyüttüğü 17 ağacı keser. Her kestiği ağacı da yakmak için küçük küçük bölümlere ayırır. Kesip ufalttığı ağaçların çoğunu arabaya yükleyerek eski görev yerinden ayrılır. Olay bundan ibaret. Dikkatinizi çekerim odunların hepsini de götürmemiş. (Belki aracı almadı, belki sobada yaksınlar diye camiye bıraktı.)

17 ağacı keserken ne yapıyorsun demeyen cemaat, imam lojmandan ayrıldıktan sonra kesilen ağaçların fotoğraf ve videosunu çekerek basına servis eder. “Vay efendim! Bu ağaçları niye daha önce kesmedi de tayini çıktıktan sonra kesti” gibi. Cemaate göre kesilen 17 ağaç, imama göre ise bir ağaç. Arada 16 ağaç fark var. O bir ağacı da imam, ağacın dalları elektrik tellerine değdiği için kesmiş.

Şimdi burada kim haklı? Sizi bilmem ama bana göre imam haklı. Ağaçları kendi ekmiş, bundan sonra kendisine yar olmayacaksa niçin geride bıraksın? Kendisine yar olmayacak dünyayı ne yapsın sonra. Camiyi ve lojmanını yıkmadığına şükredin. Yerine gelecek imam da tıpkı kendisi gibi eksin, büyütsün, faydalansın. Herhangi bir şikayet olursa o da kesip gitsin. Geride bir şey bırakmasın, tıpkı kendisinin yaptığı gibi. Sonra bu cemaate de iyilik yaramıyor. O ağaçları dikmek için çukur kazmada, fidan getirmede ve o ağaçları zaman zaman sulamada kaçı, imama yardımcı oldu da şimdi o ağaçlara sahipleniyorlar? Hepsinde imamın alın teri ve emeği var. Ayrıca şikayet eden cemaat kendisine nankörlük yapmış. Şikayet de neyin nesi? İnsan sıkılır. Sonra hoca şikayet edilir mi? Onların namazlarını mı kıldırmadı, camiyi mi açmadı, çocuklarını mı okutmadı? Çoğu imam gibi değildi üstelik. Kağıda bakmadan kendi şivesiyle deli dolu hutbesini okurdu. Arta kalan zamanlarda lojmanında yetiştirdiği tavukların yumurtasını da satıyordu. Nasılsa lojmanın bahçesi büyüktü. Sonra sattığı yumurtalar gezen tavuk yumurtası idi. Başta mahalleli olmak üzere halkın sağlıklı besin yemesini de sattığı yumurtalar sayesinde sağlamış oluyordu.

Kestiği ağaçlarla da halkın oksijensiz kalmasını istiyor şimdi. Bence iyi yapmış. 11 yıldır görev yaptığı, neredeyse mülk edindiği bir yerden seni beğenmiyoruz diye göndermek kolay mı? Hakkaniyete sığar mı hiç? Caminin her bir köşesinde, lojmanın her bir yerinde ve bahçesinde emeği vardı. Bu kadar emek, bir şikayet üzere bu şekilde berhava edilmemeliydi. Onların yaptığı nankörlüğe bu kadar iyilik yaramazdı.

İmamın “Ağaçların dalları elektrik tellerine değiyordu, ondan dolayı kestim” gerekçesini de yabana atmamak lazım. Adam giderken bile mahallelisinin başına bir şey gelsin istemiyor. Düşünün ki o elektrik direğine değen ağaçtan dolayı bir yangın çıksaydı, mahallenin hali nice olurdu. Bence imama kızılacağına; imam, ağaçları bir bir kesip arabaya yüklerken mahallelinin gelip hocaya yardım etmemesi çok ayıp olmuş.

Eski mahallesinin kıymetini bilmediği bu imamı şimdi yeni mahallesi düşünsün. Umarım onlar kıymetini bilirler. Hocalarını daha iyi tanırlar da şikayete falan yeltenmezler. Yoksa başlarına ne geleceğini şu anda ben bile kestiremiyorum.

Burada bir söz de Diyanet İşleri Başkanlığına ve diğer kamu görevlilerine söyleyelim. Bu söz bu yazının en doğru tek cümlesi olsun: Bir imam veya başka kurumlardaki bir görevli, niçin bir camide, bir kurumda 11 yıl görev yapar? Bir kamu görevlisinin bir yerde yapacağı ortalama görev süresi beş yıl olmalıdır. Çünkü bu süreden fazla kalan kendini tekrarlamaya ve çalıştığı yeri kendi mülkü gibi görmeye başlar. Beş yıl görev yaptıktan sonra ayrılırken görevini bihakkın yerine getiren bir görevli ise arkada kalanlar “Allah razı olsun, iyi biriydi” desin, görevini layıkıyla yapmayan biri ise “Şükür, kurtulduk” desin.

*03/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

28 Aralık 2019 Cumartesi

Genç Bilaller Yarıştı *

"Genç Nida", "Genç Sada", "Genç Muhafızlar", "Genç Hutbe" ve "Genç Bilaller" başlıklı yarışmalar Din Öğretimine bağlı İHO ve İHL'lerde her yıl yapılır. Önce her okulun kendi bünyesinde, ardından ilçe, il, bölge, son olarak da ulusal düzeyde yapılan bu yarışmalar "Kur'an'ı Kerim'i yüzünden ve ezberden güzel okuma, ezanı güzel okuma ve hutbe irat etme üzerinden yapılmaktadır.

İHO ve İHL öğrencilerine yönelik yapılan bu yarışmalar, okullar ve öğrenciler arasında her yıl bir heyecan ve yarışa sahne olmaktadır. Yarışma tarihinden aylar öncesinden okullar, öğrencileri arasından seçme ve eleme yaparak okullarını ilçe, il, bölge ve Türkiye çapında temsil edecek en iyi öğrenciyi bulmaya çalışırlar. Yarışmaya katılacak öğrenciler tespit edildikten sonra rehber öğretmenler nezaretinde öğrenciler çalıştırılır.

Yarışmalar için seçilmiş nida, sada, muhafız ve Bilal isimleri de güzel ve anlamlı. Nida ve sada Kur'an'ı yüzünden okuma, muhafız ise ezberlediği Kur'an'ı muhafaza eden ve unutmayan anlamına gelir. Bilal denince akla hemen ezan ve Bilal-i Habeşi gelir. Biliyorsunuz Bilal İslam'ın ilk müezzinidir ve ezan okumasıyla meşhur bir sahabidir.

Her yıl değişik okulların organizesi ve ev sahipliğinde yapılan bu yarışmalardan "Genç Bilaller Ezan Okuma Yarışması, Konya İli İkinci Bölge Finali" adıyla 27 Aralık 2019 günü Mehmet-Lütfi Gülşen Anadolu İHL'nde yapıldı. 

Dinleyici olarak katıldığım bu yarışmada birbirinden güzel 17 öğrenci, bizlere ezan ziyafeti sundu. İsmi anons edilen her yarışmacı, sahneye çıkarak kendinden emin bir şekilde  ezanını okudu. Farklı makamlarda ve farklı ses tonlarıyla okunan ezanlar, kulağımızın pasını sildi. Dinledikçe mest olduk. Bazı öğrencilerin aynı ezan içinde, farklı makamlara geçiş yapmaları da görülmeye değerdi. Üç saati bulan yarışmada vaktin ne zaman geçtiğini anlayamadık bile. 

Hangi öğrenci birinci olacak, sonucunu beklemeden salondan ayrıldım. Ayrıca birinciyi hiç de merak etmedim. Zira bana göre hepsi birinciydi. Yarışmada en zorlanan da öyle zannediyorum jüri üyeleri olmuştur. Çünkü yarışmacıların sesi güzel. Hepsi ses ve makam eğitimi almışlar. İşlerinin ehli. Adları Bilal olmasa da hepsi adı üzerinde birer Bilal. Bu durumda jürinin yerinde olmayı hiç istemezdim. Ama zorlansalar da ilk üçe giren öğrenciyi belirlemek için mecburen sağdan soldan kırparak puan verecekler.

Başta yarışmayı organize eden okul yöneticileri olmak üzere bu ve diğer yarışmalarda sorumluluk alıp emek sarf edenleri gönülden tebrik ediyorum. Birbiriyle vakur ve centilmen bir şekilde yarışan genç Bilalleri hassaten tebrik ediyorum. Allah yollarını açık etsin. Sayılarını çoğalsın. Okudukları ezanın anlamına uygun yaşamayı nasip etsin. Kendilerini en yakın zamanda camilerde görev yaparken  görmek en büyük arzumuzdur. Böylece sesi olmayan, ses eğitimi almamış, makam nedir bilmeyen ama camilerde görev yapmaya devam eden, bencileyin kara düzen ve tek düze ezan okumaya devam eden görevlilerden kurtulmuş oluruz.

*30/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

27 Aralık 2019 Cuma

Kötülük ve Kötülerin Kol Gezdiği Yurt Ortamları *


Zaman zaman artan, zaman zaman azalan ama bir türlü bitmeyen ve sürekli haber konusu olan, haberi duyduğumuzda içimizi paralayan bir konu var: Çocuğa taciz ve istismar olayları. 

Uğradığı tacizi korkusundan gizleyip kimselere anlatamayanlar olduğu gibi uğradığı tacizi bir vesileyle anlatıp gün yüzüne çıkaranlar da oluyor. 

En fazla taciz olaylarının vuku bulduğu yerler de maalesef yurtlardır. Kendi kendini korumaktan aciz yumurcaklar ya bir belletmen ya bir yurt çalışanı tarafından defalarca tacize maruz kalabiliyor. 

Yurtlar ister devlete, ister özel sektöre, ister bir vakıf veya derneğe ait olsun çocuğa istismar olayları her birinde vuku bulabiliyor. Okusun, iyi bir eğitim alsın diye  anne babaları tarafından başkalarına emanet edilen çocukların bir kısmı, yurt hayatında tacize uğradığı haberlere konu olmasına rağmen anne babalar, hala çocuklarını yurtlara nasıl teslim ediyorlar? Çok anlayabilmiş değilim. Bir anne baba için çocuğunun iyi bir eğitim alması elbette önemlidir. Ama daha önemlisi çocuğun psikolojisi, mutluluğudur. Çocuğun, başına gelebilecek bir taciz olayı çocuğun hayatını karartabilir. Hiçbir şey olmasa bile bu çocuk hayata küser. Belki de içine ata ata büyüyünce psikopat biri olacak. Nitekim Ordu ilimizde meydana gelen üniversiteli kızı katleden caninin, mahkemede verdiği ifadede "Yurtta kalırken iki defa tacize uğradığını, bunu kimseye söyleyemediğini, bundan dolayı yurttan kaçtığını ve bundan sonra insanlara kötülük yapacağına karar verdiğini" söylemesi bizi taciz olaylarına karşı düşündürmelidir.

Üniversite yurdu dışında öğrencilerin -kime ait olursa olsun- yurtlarda kalmasını tasvip etmiyorum. Haydi diyelim ki lisede de öğrenci yurtlarda kalabilir. Bu yaşta çocuk kendisini koruyabilir. Ama daha ilkokul ve ortaokul çağındaki çocukların, yurtlarda kalmasına hiç sıcak bakmıyorum.  Daha ana kuzusu bu çocuklar. Kendi kendilerini koruyamaz, doğru ve yanlışın ne olduğunu bilemezler. Olup bitenlerden ibret almayan ve ders çıkarmayan anne babalar, hala çocuklarını yurtlara yerleştirmeyi düşünüyorlarsa böyle anne ve babalar kusura bakmasınlar ama çocuklarının iyiliklerini değil, istemeyerek de olsa kötülüklerini istiyorlar demektir. Çünkü yurt ortamlarında taciz riski daima vardır.

Çocuğunu seven anne baba, şeytanın kol gezdiği yurtlardan mümkün mertebe çocuğunu uzak tutmalıdır. Eğer bulunduğu yerde çocuğunun iyi bir eğitim alacağı bir eğitim yuvası yoksa anne baba, gerekirse şehre göç etmelidir. Buna imkanı yoksa çocuğunu yurda vermektense gerekirse çocuğu cahil kalsın ama yanında tutsun. Bana cahil bir evlat mı istersin yoksa tacize uğramış bir çocuk mu derseniz, çocuğumun cahil olmasını yeğlerim. Anne babalar, aman dikkat! Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan olmayalım. Çocuklarımızın hayatıyla oynamayalım.

*08/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.