21 Aralık 2019 Cumartesi

Boşanmaları En Aza İndirmenin Yolu ***


Baş göz etmek istediğimiz çocuklarımız kadar mürüvvetini gördükten sonra geçim olmadığı için ayrılan çocuklarımız da var. Böyle giderse geçimsizlikten boşananların oranı, yeni evlenenleri önce yakalayacak, sonra da sollayıp geçecek.

Her ne kadar ateş düştüğü yeri yaksa da ne zaman bir boşanan, boşanma aşamasında olan bir aile gördüğüm/duyduğum zaman üzülürüm. Üzülmekle kalmam, yapabileceğim bir şey varsa elimden gelen gayreti gösterir, ara bulmak için çabalarım. Elimden hiçbir şey gelmese de taraflara nasihat eder, soğukkanlı hareket etmelerini, acele etmemelerini ve birbirlerine bir şans daha vermeleri gerektiğini, birbirlerini anlamaya çalışmalarını tavsiye ederim. Hele arada çocuk varsa üzüntüm bir kat daha artar. Ayrılmayı kafaya koyan anne babadan daha çok çocuğu düşünürüm. 

Sonuçta sözümü dinleyen olur, birbirlerine bir şans daha verip evliliklerini devam ettirenler de oldu. Tek çözüm yolu olarak boşanmayı kafaya koyanlar ise ayrılma yoluna gitti. Evlilik kadar pek istenmese de boşanmak da bir haktır. Bu hakkı kullananların sayısı azımsanamayacak kadar arttı. Çözüm yolunu boşanma görenler boşandıktan sonra rahata eriyor, bundan sonraki hayatlarında huzur buluyorlar mı? Maalesef çoğunluğu pek huzur bulmuyor. Çünkü boşandık biz demekle olmuyor bu iş. Kimi yıllar yılı, kimi ise bir ömür boyu çekiyor.

Kimi evlenip birbirini test ettikten sonra ayrılma yoluna giderken kimileri de daha işi söz kesme, nişan veya düğün arifesinde bozuyor. Hatta salon tutulmuş, kartları bastırılmış niceleri düğün günü ayrılma yoluna gidiyor. Bu şekil evlilik öncesi yüzüğü atanlar için demek ki bunda da bir hayır var, evlendikten sonra bozuşmaktan ziyade şimdi ayrılmak, sonuçları bakımından daha iyi diyorum.

Benimkisi uzaktan gazel okumak elbet! Kimsenin iç halini bilme imkanım yok. Düğün arifesinde veya evlendikten sonra ayrılmayı tercih edenleri ayıplamıyorum. Zira ayıplamaya gelmez. Hepsinin kendince geçerli ve haklı gerekçeleri olabilir.

Düğün öncesi yüzük atma veya düğünden sonra ayrılma yolunu seçenler, acaba birbirlerini tanımadan evlendikleri için mi birbirlerine yol veriyorlar? Bence boşanmaların iyice arttığı günümüzde evliliğin temellerini baştan sağlam atmada fayda var. Taraflar söz kesmeden önce birbirlerini her yönüyle tanımaları, araştırmaları, eksi ve artı yönlerini ayrıntısıyla bilmeleri, hassasiyetlerini söylemeleri, evlilik esnasında çıkması muhtemel sorunları gidermede hangi yol ve üslubu izleyeceklerini, kimi hakem tanıyacaklarını bir güzel konuşmalılar. Kimsenin evlendikten sonra ortaya çıkaracağı gizli bir ajandası olmamalı diye düşünüyorum. Zevkleri, renkleri, kafa yapıları, hassasiyetleri, beklentileri kendilerini tatmin etmiyor, kafadaki sorular dağılmıyorsa işin başında birbirlerine evet dememeli, birbirlerine yol vermelidirler. Böylesi bir yol, evlendikten sonra ortaya çıkacak sorunlardan daha iyidir. Kimsenin böylesi durumda birbirlerine gücenme ve darılması olmaz. Herkes nasibini aramak için başka yollara yönelir.

***24/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.


"Dersime Çalışamadım" *


Kur'an-ı Kerim dersine girdiğim bir öğrenci dersten önce yanıma geldi. Aramızda şu görüşme geçti:
—Öğretmenim! Çok üzgünüm.
—Niçin?
—Dersime çalışamadım.
—Niye? Ne yaptın bir hafta boyunca?
—Her gün bir yere götürdüler beni.
—Kim götürdü, nereye götürdü.
—Nereye olacak! Akşam oturmasına gittik. Annem götürdü.
—Neyse canın sağ olsun!
—Ne okuduysam burada okudum. Ben bu hafta okumasam olur mu?
—Olmaz, okuyacağız.
—O zaman okutacak iseniz en son okusam olur mu? Biraz daha çalışayım.
—Tamam, en son oku! Problem değil. Ama az gez, bundan sonra olur mu? Yoksa derslerinden geri kalırsın.
—Anladım öğretmenim.

Siz anne baba olsanız, çocuğunuz da okula gidiyor ve çocuğunuzun hedefi olan, başarılı bir öğrenci olmasını istiyorsanız, bu durumda ne yaparsınız?
Her akşam bir ziyaret için evi terk eder, yanınızda da çocuğunuzu götürür müsünüz yoksa çocuğumun dersi var diye eş, dost, komşuya hiç ziyarete gitmez, eve misafir kabul etmez misiniz? 

Gidip gelinmezse olmaz. Zira eş, dostu ziyaret etmek sılayı rahimdir. Fakat gidip gelmelerde orta yolu bulmada fayda var. Ziyaretlerimiz, çocuklarımızın çalışma düzenini bozmaması lazım. Oturup kalkmayı hafta sonlarına denk gelecek şekilde planlamak, sınav döneminde rahatsız etmemek gerek diye düşünüyorum. Bu öğrencide olduğu gibi her akşam bir yere gitmek, haydi orada çalışırsın, gelince ödevini yap demek çocuğu düşünmemek ve gezmeyi abartmak demektir. Çocuk, misafirlikte ve misafir geldiği zaman ders çalışmaz, istese de çalışamaz. Sonra hiç kimse her tür imkânı sağladım, saçımı süpürge ettim ama çocuğum başarılı olmadı dememeli. Çünkü gezip tozan aile, çocuğuna yeterince çalışma ortamını sağlamamış demektir. Böyle durumlarda aile suçlu arayacaksa ilk önce kendisini ve gezmesini sorgulamalıdır. 

Söz, başarıdan açılmışken çocuğun başarısını etkileyen etmenlerden biri de çocuğa ders çalış derken ebeveynin yan odada dizi izleme yoluna gitmesi de var. Anne baba yan tarafta dizi izlerken çocuk kendisini derse veremez. Gerekirse anne baba da çocuğuyla okuma yoluna gitmeli veya kendisine bir meşgale bulmalıdır. Çocuk okutmak sadece cebine harçlığını koymak, okul ihtiyaçlarını gidermek, çocuğa servis ayarlamak; kurs, etüt, özel ders ayarlamak değildir.

25/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Niyet Üzüm Yemek mi? *


Kırıkkale Üniversitesi Genç Kalemler Topluluğu ile Bilim ve Sanat Topluluğu Dünya Arapça Günü ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirir. Etkinliği, Fen-Edebiyat Fakültesi Arapça Mütercim-Tercümanlık Bölümü öğrencileri hazırlar. Bu etkinlikte İstiklal Marşının ilk iki kıtası da         -etkinliğe katılan yabancı öğrenciler de anlasın diye- Arapçaya çevrilerek bir öğrenci tarafından Arapça olarak okunur.

Etkinlik, sosyal medyada paylaşılınca sosyal medyada kıyamet koptu: "Vay efendim! Nasıl olur da İstiklal Marşı, Arapçaya çevrilerek okunur? Bu saygısızlığa kim, nasıl cüret edebilir? İstiklal Marşı, Arapça okunmakla daha Müslüman olunmaz." paylaşımları en hafif kaçan paylaşımlardan. Üşenmedim. Bu paylaşımların altına yazılan yorumlara göz attım. Bazı yorumları sizinle paylaşmak isterim:
"Yazıklar olsun böyle şerefsizlere ki Allah bunları bildiği gibi yapsın."
"Başıyla k.ç. farklı yere monte edilmiş birilerinin marifeti."
"Türk yurdunda yaşa, Arap hayranı ol. Çok seviyorsan Arap'ı, git onunla yaşa. Oksijenime ortak olma."
"Eee abi! Bu kadar Suriyelinin, Arap severin, Türk ve Türkçülük düşmanının olduğu  yerde ne bekliyordun ki? Ne mutlu Türküm diyene!"
"Daha Müslüman değil, daha hain olunur."
"Arapça milli marş mı? Allah belanızı versin."
"Araplaşma Türkiye! Araplaştıkça ahlaksızlaşıyorsun Türkiye!"

En masum paylaşımların altına benim tespit edebildiğim yorumlar bunlar. Varın ötesini siz düşünün.

Arapça mütercim ve tercümanlık mesleğini icra edecek, Arapça eğitimi alan öğrencilerin, Dünya Arapça Gününde düzenledikleri bir etkinlikte, aralarında bulunan yabancı öğrencilere Milli Marşımızı anlayacakları dilden okumalarında ne sakınca olabilir? Bir bardak suda fırtına koparmanın mantığını çok anlamış değilim. Kimsenin niyetini bilemem ama bu paylaşım ve yorumların çoğunda ben iyi niyet göremedim. İşin içine ne zaman Arapça girse, Araplar konu olsa içimizden bir kesim hop oturur, hop kalkar. Bir damarları kabarır hemen. İçlerinde ne varsa boşaltır, kinini de kusarlar. 

Kimse unutmasın, Arapça kutsal bir dil değil, tıpkı diğer diller gibi bir dildir. Arapça okumak, Arapça konuşmak Müslümanlığın bir ölçütü değildir. Bir etkinlikte okumak için Arapçaya çevrilen Marşımız bir yere gitmiyor, değişmiyor ve bundan dolayı dilimiz Türkçeye de bir halel gelmiyor, Türklüğümüzden de ödün vermiş olmayız. Araplaşmayız. Yine Türkoğlu Türk kalırız. Bu etkinliğin bir bölümünde Arapça okunan İstiklal Marşından dolayı da birileri kalkıp bundan sonra Marşımızı Arapça okuyalım demez.

Durum bu iken bir bardak suda fırtına koparmanın âlemi nedir? Bizim kendimize, dilimize ve Marşımıza güvenimiz mi yok yoksa? 

Hiç unutmam, 1982 veya 83 yılında orta iki veya orta üçüncü sınıf öğrencisi iken İngilizce öğretmenimiz, tamamı Türkçe konuşan bizim sınıfa, kendisinin İngilizceye çevirdiği Gençliğe Hitabe'yi ezberletmişti. İngilizce Gençliğe Hitabe'yi ezberlediğimizden dolayı Gençliğe Hitabe, İngilizceye dönüşmedi, kaybolmadı ve Gençliğe Hitabenin Türkçesini de unutmadık.

Arap hayranı falan değilim. Bugünkü savruluşlarından dolayı Araplara herkesten fazla ben kızarım. Ama Arap düşmanı değilim, hele Arapçanın asla. Nitekim başka dil ve ırklara da düşman olmadığım gibi.  Kendi dilim Türkçenin gelişmesini ve dünya dili olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Bu Arapça İstiklal Marşı nasıl bir şeymiş diye de hiç merak etmem. Bazılarında -kendileri kabul etmese de- ırkçılık kokan ve bir kavme ve onun dilini görünce horoz kesilen söylemlerini iyi niyetle bağdaştıramıyorum. 


23/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.