Ana içeriğe atla

Boşanmaları En Aza İndirmenin Yolu ***


Baş göz etmek istediğimiz çocuklarımız kadar mürüvvetini gördükten sonra geçim olmadığı için ayrılan çocuklarımız da var. Böyle giderse geçimsizlikten boşananların oranı, yeni evlenenleri önce yakalayacak, sonra da sollayıp geçecek.

Her ne kadar ateş düştüğü yeri yaksa da ne zaman bir boşanan, boşanma aşamasında olan bir aile gördüğüm/duyduğum zaman üzülürüm. Üzülmekle kalmam, yapabileceğim bir şey varsa elimden gelen gayreti gösterir, ara bulmak için çabalarım. Elimden hiçbir şey gelmese de taraflara nasihat eder, soğukkanlı hareket etmelerini, acele etmemelerini ve birbirlerine bir şans daha vermeleri gerektiğini, birbirlerini anlamaya çalışmalarını tavsiye ederim. Hele arada çocuk varsa üzüntüm bir kat daha artar. Ayrılmayı kafaya koyan anne babadan daha çok çocuğu düşünürüm. 

Sonuçta sözümü dinleyen olur, birbirlerine bir şans daha verip evliliklerini devam ettirenler de oldu. Tek çözüm yolu olarak boşanmayı kafaya koyanlar ise ayrılma yoluna gitti. Evlilik kadar pek istenmese de boşanmak da bir haktır. Bu hakkı kullananların sayısı azımsanamayacak kadar arttı. Çözüm yolunu boşanma görenler boşandıktan sonra rahata eriyor, bundan sonraki hayatlarında huzur buluyorlar mı? Maalesef çoğunluğu pek huzur bulmuyor. Çünkü boşandık biz demekle olmuyor bu iş. Kimi yıllar yılı, kimi ise bir ömür boyu çekiyor.

Kimi evlenip birbirini test ettikten sonra ayrılma yoluna giderken kimileri de daha işi söz kesme, nişan veya düğün arifesinde bozuyor. Hatta salon tutulmuş, kartları bastırılmış niceleri düğün günü ayrılma yoluna gidiyor. Bu şekil evlilik öncesi yüzüğü atanlar için demek ki bunda da bir hayır var, evlendikten sonra bozuşmaktan ziyade şimdi ayrılmak, sonuçları bakımından daha iyi diyorum.

Benimkisi uzaktan gazel okumak elbet! Kimsenin iç halini bilme imkanım yok. Düğün arifesinde veya evlendikten sonra ayrılmayı tercih edenleri ayıplamıyorum. Zira ayıplamaya gelmez. Hepsinin kendince geçerli ve haklı gerekçeleri olabilir.

Düğün öncesi yüzük atma veya düğünden sonra ayrılma yolunu seçenler, acaba birbirlerini tanımadan evlendikleri için mi birbirlerine yol veriyorlar? Bence boşanmaların iyice arttığı günümüzde evliliğin temellerini baştan sağlam atmada fayda var. Taraflar söz kesmeden önce birbirlerini her yönüyle tanımaları, araştırmaları, eksi ve artı yönlerini ayrıntısıyla bilmeleri, hassasiyetlerini söylemeleri, evlilik esnasında çıkması muhtemel sorunları gidermede hangi yol ve üslubu izleyeceklerini, kimi hakem tanıyacaklarını bir güzel konuşmalılar. Kimsenin evlendikten sonra ortaya çıkaracağı gizli bir ajandası olmamalı diye düşünüyorum. Zevkleri, renkleri, kafa yapıları, hassasiyetleri, beklentileri kendilerini tatmin etmiyor, kafadaki sorular dağılmıyorsa işin başında birbirlerine evet dememeli, birbirlerine yol vermelidirler. Böylesi bir yol, evlendikten sonra ortaya çıkacak sorunlardan daha iyidir. Kimsenin böylesi durumda birbirlerine gücenme ve darılması olmaz. Herkes nasibini aramak için başka yollara yönelir.

***24/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde