Ana içeriğe atla

Elektrik Kayıp Kaçak Oranı ve Bedeli ***


Şırnak, Şanlıurfa, Mardin, Siirt, Batman ve Diyarbakır'da hizmet veren Dicle Elektrik Dağıtım Diyarbakır İl Müdürlüğü Sistem İşletme Mühendisi Erdinç Ergün,

-kış mevsiminde kayıt dışı elektrik kullanımının yoğunlaştığını,
-bölgelerinde kayıp kaçak oranının yüzde 86 civarında olduğunu,
-aşırı kullanım nedeniyle trafolarında sık sık arıza meydana geldiğini,
-elektriği kaçak kullanan bazı kişilerin de trafoların kapısını kırarak içeri girdiklerini,
-adı geçen yerlerde kırılan 30 bin elektrik panosunun kilidini değiştirdiklerini,
-Diyarbakır’da son 11 ayda 4500 kilit değiştirdiklerini açıklamış.

Düşünebiliyor musunuz ismi telaffuz edilen 6 ilimizde kayıp kaçak oranı yüzde 86 imiş. Yani her yüz kişiden sadece 14’ü elektrik bedelini ödüyor. Bu 14’ün içerisinde -öyle zannediyorum- elektriği kaçak kullanmayan ve bedelini ödeyenlerin kahir ekseriyeti kamu binalarıdır. (Bu bedel de devletten yani vatandaşın vergilerinden ödeniyor.) Az sayıda da bu bölgenin dürüst insanı vardır. Gerisi elektriği beleşe kullanıyor. Bedelini de “dağıtım bedeli” kaleminin içine eklenerek tüm Türkiye ödüyor. Yani bu altı ilimizdeki yüzde 86’lık bir oranın aydınlanma ve ısınma bedelini, elektrik faturasını zamanında ödeyen vatandaş çekiyor.

Kayıp kaçak oranı sadece bizde mi var? Değil elbet. Dünyada da elektriği kaçak olarak kullanan kişiler var. Dünyada kayıp kaçak oranı % 8,1 iken Avrupa ülkelerinde bu oran 6,2 civarında imiş. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın hazırladığı 2015 - 2019 Stratejik Raporu'na göre, 2013 yılında Türkiye'de kayıp kaçak oranı ortalaması %15,4 iken 2014'te yüzde 14,6'ya, 2015'te yüzde 14'e, 2016'da yüzde 13,4'e, 2017'de yüzde 12,6'ya, 2018’de ise 11,8’e düşürülmüş. Görüleceği üzere bizdeki kayıp kaçak oranı, dünya ortalamasının çok çok üstündedir.

Kayıp kaçak oranının hepsi kaçak kullanım değildir. Bunun içinde elektriğin üretildiği noktadan dağıtım şebekelerine iletilmesi sırasında yüksek gerilim hatlarında yaşanan kayıp diyebileceğimiz teknik kayıp da var. Bu şekil kaybın oranı dünya ortalamasına yakın. Sanırım esas sorun, teknik olmayan kayıp oranında. Çünkü kaçak oranını yükselten, yasadışı yollarla elektrik tüketiminin yapılmasıdır.
Bakanlığın 2015-2019 Stratejik Raporuna göre kayıp kaçak oranında bir düşüş olsa bile yine de bu oran yüksektir. Elektrik bedelini zamanında ödeyen vatandaşın ödediği her faturaya;
*yüzde 51,5’u Birim enerji bedeli,
*yüzde 20,5’u vergiler (TRT payı, enerji fonu, BTV, KDV)
*yüzde 13,9’u enerji hariç bedeller (iletim, dağıtım, satış hizmeti)
*yüzde 14,1’i kayıp kaçak bedeli (gazelektrik.com) olarak yansıyor.

Gördüğüm kadarıyla devlet kaçak, elektrik kullanımının önüne geçemiyor. Zaten hedefi de tamamen yok etmek değil. 5 yıl içerisinde kayıp kaçak oranını yüzde 10’un altına düşürmeyi hedefliyormuş. Problem değil. Zira devlet kayıp kaçağın üstesinden gelemese de aciz değil. Hemen B planını devreye sokuyor. Şunun faturasını da ödeyiver diyerek “Dağıtım bedelinin” içine yansıtıveriyor. Eksik olmasın!

Yazıma son verirken bazı bölgelerimizin kayıp kaçak oranlarına da bir göz atalım istiyorum:
Uludağ EDAŞ yüzde 4,20, Trakya EDAŞ yüzde 4,37, Çamlıbel yüzde 5,08, Dicle EDAŞ yüzde 54,9 (Bu oran 2013'te yüzde 75,8) Vangölü EDAŞ, yüzde 49,2, Aras EDAŞ, yüzde 23,6’dır. (aa.com.tr)

Kayıp kaçak oranları yıllara göre değişiklik gösterse de en fazla kayıp kaçağın olduğu bölgelerin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olduğu bir gerçektir. Devletin kolay kolay çözüm bulamadığı kayıp kaçağı önlemenin yolu, devletin caydırıcı yaptırımlar uygulaması. Devletse bunu yapmalıdır. Şayet bunu yapamıyor ve ödemeyenin veya kaçak kullananın faturasını diğer faturalara yansıtacaksa her bölgenin kayıp kaçak oranını bir müddet o bölge insanının faturasına yansıtmasıdır. Bu yöntem kendi içinde bir denetim sağlayacaktır.

***28/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde