Ana içeriğe atla

Sigaraya Gösterilen Hassasiyet


Sigara zararlı alışkanlıklardan. Sağlığa zararlı. Din, içilmesine cevaz vermez. Sigaraya verilen para tek kelimeyle israftır. Çevreye verdiği zarar başlı başına bir sorun.

Dinin bakış açısı, toplumun sigara içenlere verdiği tepki, vücuda verdiği zarar ve dünyanın parasının harcandığı bilinmesine rağmen sigara içen içmeye devam ediyor. Tütün yasası ile birlikte kapalı yerler başta olmak sigara içimini devlet, çoğu yerlerde yasakladı. Sigara paketlerinin üzerine başta "Sigara sağlığa zararlıdır" yazdırmak suretiyle sigara ve içimini özendirmeyecek bir dizi tedbirler aldı. Market ve bakkallarda sigara satışına düzenlemeler getirdi. Kapalı yerlerde sigara içenlere ve içilmesine izin verenlere yaptırdığı denetimlerle para cezaları kestirdi. Sigarayı bırakmak isteyen tiryakilerin tedavi olmaları için hastanelerde birimler oluşturdu.

İçtiği sigaradan memnun olmayan, bırakmak için soluğu hastanelerde alan bazı tiryakiler, sigarayı bırakmak için tedavi gördü. Kimi bıraktı, kimi sigara içmeye devam etti. Bağımlılık ne de olsa. Haydi deyince kolay kolay bırakılmıyor. Çünkü vücut nikotine alışınca insan bırakmak istese de vücut bırakmıyor. Aslında tiryakiyim, şu kadar yıldır bu mereti içiyorum. Bırakmak istiyorum ama bırakamıyorum işte" diyen tiryaki geçinenlerin yüzde 90'ı, tiryaki falan değil. Çoğu alışkanlıktan içiyor. Bırakmak isteyip de bırakamayanların iradeleri zayıf. Bu iş bırakıyorum demekle olmuyor. Bu işi beyinde bitirmek gerekiyor. 

Hasılı sigara içen ve kendisini tiryaki sanan içiciler, içmeye devam etseler de sigara içmekten çok memnun değiller. Bakmayın siz dertten ve zevkten içtiklerine. Sonra sigaranın savunulacak bir tarafı yok. Zira ne içen içtiğinden memnun ne de sigara içmeyenler içenlerin durumundan. Kimse memnun olmasa da devlet sigaraya yüklü zam yapsa da her geçen gün sigara içenlerin sayısında bir artış var ve sigaraya başlama yaşı daha da aşağılara iniyor. 

Bütün bu yazdıklarımı biliyorsunuz. Zira yazdıklarım malumun ilamıdır. Burada değinmek istediğim, tütün yasası ile birlikte sigara içenlere karşı -Reisicumhur'un hassasiyetinden midir- toplumda da sigara içenlere karşı bir tepkidir gidiyor. Sigara içmeyenler, yanından sigara içerek giden birilerini görse burnunu tıkıyor, uzakta iç, be adam dercesine el kol işareti yapıyor. Hiçbir şey yapamasa bile kinli kinli yüzüne bakıyor. Okul kapısının önünde içen öğretmenleri gören "Şunlara bak! Bir de örnek olacaklar. Bunlar çocuklarımıza kötü örnek oluyorlar" deyip oturuyor bilgisayarın başına. Bu durumu CİMER'e şikayet ediyor. Kurumların önünde içen çalışanları gören vatandaş "Şunlara bak! Mesai vakti keyif çatıyorlar. Günde şu kadar sigarayı bu kadar vakitte içseler, mesaiden bir o kadar çalıyorlar" deyip homurdanıyor. Bu durum devletin üst kademesine de gidiyor olmalı ki kapı önlerinde sigara içilmemesine dair yazıların biri geliyor, diğeri gidiyor. Eskiden site önüne park etmek yasak, "Garaj kapısıdır. Araç park etmeyiniz" yazılarını görürken şimdilerde "Site önünde sigara içmek yasaktır" uyarılarını daha sık görüyoruz. Zaman zaman gittiğim eski bir çarşının içinde, sigara yasağına aldırmadan müşteri ve dükkan sahipleri, odasında ve koridorlarda sigara içmeye devam ederlerken çarşının yönetimi, giriş kapısına "Çarşı giriş kapısı önünde sigara içilmesi yasaktır." yazısını yapıştırmış bile.

Sigarayı ve sigara içeni savunuyor değilim. Zira savunulacak bir meret değil. Sigara içmeyen vatandaşların ekserisinde sigara içimine karşı bir hassasiyet oluşmuş durumda. Devletin sigara içenlere karşı savaş açtığını hepiniz biliyorsunuz. Tiryaki, kendisine içecek kuytu bir yer buldukça devlet oraları da yasak kapsamına almaya çalışıyor. Merak ettiğim, sigara içilmemesine karşı devlet ve vatandaşta oluşan bu hassasiyet niçin diğer bağımlılık yapan zararlı içecek ve oyunlara karşı da gösterilmiyor? Mesela içki ve uyuşturucu içimine, şans oyunlarına, kumara, piyangoya niçin bu derece bir tepki yok? Hatta televizyonlar vasıtasıyla piyango özendirilmektedir.

Devletin en tepesinden normal vatandaşa varıncaya kadar sigara konusunda gösterilen hassasiyette herkes samimi mi? Gösterilen tepki de samimi olabilirler. Buna diyeceğim yok. Ama bana göre samimiyet, sigara içenlerle mücadeleden önce sigaraya savaş açmaktan geçer. Devlet tütün ekimini yasaklar, sigara imalatına izin vermez, satmaz, sattırmaz, sigara ithalatına yasak koyar. Devlet kadar sigara içilmesine tepki gösteren halk da sigara mamullerinin piyasaya sürülmemesi için devlet kurumlarını topa tutar. Maalesef ne devlette bu şekil bir samimiyet var ne de vatandaşta. Satışına izin verilen sigaralar, bakkal ve marketlerde müşteri beklerken devlet ve sigara düşmanları, bataklığı kurutma yerine sivrisineklerle uğraş misali içicilerle uğraşıyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde