Yönetim başlı başına bir sanattır. İnsan yönetimidir ne de
olsa. Dünyanın en zor işidir insanı yönetmek. Bundandır ki her insan yönetici
ve lider olamaz. Olursa da ağzına yüzüne bulaştırır.
“Plânlama, örgütleme, yöneltme, eş güdümleme
(koordinasyon) ve denetim” yönetim sürecinin aşamalarını ifade eder.
Planlama, örgütün amaçlarının ve bu amaçlara ulaştıracak yolların belirlenme
sürecidir. Örgütleme, planların hayata geçirilmesinde görev yapacak kadronun
oluşturulmasıdır. Yöneltme, yapının harekete geçirilmesidir. Koordinasyon,
örgütün amaca ulaşabilmek için birbirleriyle yapacakları işbirliği ve
aralarında çıkabilecek sorunları çözmek için sürdürülen çabalardır. Yönetim
sürecinin işlevlerinden sonuncusu ise denetimdir. Denetim; “örgütsel, yönetsel
ve ürünsel amaçlardan sapmaları önlemek için, örgütün işlemesini izleyip
düzeltme sürecidir. Yönetim sürecinin kusursuz işlemesi, yönetimin her eylemine
ilişkin geri bildirimi sağlayabilmesini gerektirir.”
Klasik yönetim anlayışının öğeleri diyebileceğimiz bu beş
maddenin temelleri 19.yüzyılda atılmış, daha sonraki dönemlerde
geliştirilmiştir. İster şirket ister devlet yönetimi olsun aynı amaç uğruna,
birden fazla insanın çalıştığı her yerde bir yönetim vardır ve en az bu beş
yönetim süreci her yönetimde olmalıdır.
Yönetim sürecinin her aşaması önemli olmakla birlikte ben burada sürecin denetim öğesi üzerinde duracağım. Çünkü denetim, kontrol, hesap sorma ve hesap verme olmadan bir yönetim anlayışı başarılı olamaz. Çünkü denetimin olmadığı, varsa da ciddi yapılmadığı yerlerde kokuşmuşluk, bozulma baş gösterir.
Bir kurum ve kuruluşta veya işletmede sonuç alıcı, ciddi bir denetimden söz edebilmek için orada çalışan insanların farklı düşünce yapısına sahip, işinin ehli insanlardan oluşması gerekir. Bir kurum ve kuruluşta farklı kafa yapısına sahip insanlar olursa bu kurum, ciddi bir denetim geçirmese bile o kurum kendi içinde kendi denetimini yapar. Çünkü herkes işine odaklanır. Kimse birlikte çalıştığı meslektaşına malzeme vermek ve malzeme olmak istemez. Amir amirliğini, memur da memurluğunu bilir. Ama bir kurumda tepeden tırnağa, aynı düşünce yapısına sahip insanlar görev yaparsa bu kurumda işler tıkırında gitmez. Yapılan iş ve işlemler sağlıklı yürümez, verim de alınmaz. Denetime gelen ciddi bir inceleme yapmaz veya yapamaz. Çünkü böyle yerlerde görev yapması için atananların her birisinin arkasında bir dayısı vardır. Yani işe adam değil, adama iş verilmiştir. Kimse bunlara diş geçiremez. Buralarda işler güven esasına dayalı yürür. Çünkü hepsi bizim adamımızdır. Adamımıza güvenmeyip de kime güveneceğiz?
Güven esas olmakla beraber asla kontrolü elden bırakmamamız gerekiyor. İkili, kişisel ilişkilerde güven ön planda olabilir ama devlet yönetiminde ve siyasette kontrol ön planda olmalıdır. İşini yapmayan, işini savsaklayan, kurumun amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışmayan bedelini ödemelidir. Çünkü kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalıdır.
Türkiye'nin bugünkü en büyük sorunu maalesef denetimdir.
Her yere kendi kafa yapımızdan insanları doldurarak bir yere varamayız.
Beklediğimiz başarı da asla gelmez. Bu anlayış, aynı zamanda insanlardaki
adalet, hak ve hukuk kavramlarını da zedeler ve yok eder. Sonuç olarak denetim
elzemdir.
*07/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*07/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder