Ana içeriğe atla

"Dersime Çalışamadım" *


Kur'an-ı Kerim dersine girdiğim bir öğrenci dersten önce yanıma geldi. Aramızda şu görüşme geçti:
—Öğretmenim! Çok üzgünüm.
—Niçin?
—Dersime çalışamadım.
—Niye? Ne yaptın bir hafta boyunca?
—Her gün bir yere götürdüler beni.
—Kim götürdü, nereye götürdü.
—Nereye olacak! Akşam oturmasına gittik. Annem götürdü.
—Neyse canın sağ olsun!
—Ne okuduysam burada okudum. Ben bu hafta okumasam olur mu?
—Olmaz, okuyacağız.
—O zaman okutacak iseniz en son okusam olur mu? Biraz daha çalışayım.
—Tamam, en son oku! Problem değil. Ama az gez, bundan sonra olur mu? Yoksa derslerinden geri kalırsın.
—Anladım öğretmenim.

Siz anne baba olsanız, çocuğunuz da okula gidiyor ve çocuğunuzun hedefi olan, başarılı bir öğrenci olmasını istiyorsanız, bu durumda ne yaparsınız?
Her akşam bir ziyaret için evi terk eder, yanınızda da çocuğunuzu götürür müsünüz yoksa çocuğumun dersi var diye eş, dost, komşuya hiç ziyarete gitmez, eve misafir kabul etmez misiniz? 

Gidip gelinmezse olmaz. Zira eş, dostu ziyaret etmek sılayı rahimdir. Fakat gidip gelmelerde orta yolu bulmada fayda var. Ziyaretlerimiz, çocuklarımızın çalışma düzenini bozmaması lazım. Oturup kalkmayı hafta sonlarına denk gelecek şekilde planlamak, sınav döneminde rahatsız etmemek gerek diye düşünüyorum. Bu öğrencide olduğu gibi her akşam bir yere gitmek, haydi orada çalışırsın, gelince ödevini yap demek çocuğu düşünmemek ve gezmeyi abartmak demektir. Çocuk, misafirlikte ve misafir geldiği zaman ders çalışmaz, istese de çalışamaz. Sonra hiç kimse her tür imkânı sağladım, saçımı süpürge ettim ama çocuğum başarılı olmadı dememeli. Çünkü gezip tozan aile, çocuğuna yeterince çalışma ortamını sağlamamış demektir. Böyle durumlarda aile suçlu arayacaksa ilk önce kendisini ve gezmesini sorgulamalıdır. 

Söz, başarıdan açılmışken çocuğun başarısını etkileyen etmenlerden biri de çocuğa ders çalış derken ebeveynin yan odada dizi izleme yoluna gitmesi de var. Anne baba yan tarafta dizi izlerken çocuk kendisini derse veremez. Gerekirse anne baba da çocuğuyla okuma yoluna gitmeli veya kendisine bir meşgale bulmalıdır. Çocuk okutmak sadece cebine harçlığını koymak, okul ihtiyaçlarını gidermek, çocuğa servis ayarlamak; kurs, etüt, özel ders ayarlamak değildir.

25/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde