Ana içeriğe atla

Niyet Üzüm Yemek mi? *


Kırıkkale Üniversitesi Genç Kalemler Topluluğu ile Bilim ve Sanat Topluluğu Dünya Arapça Günü ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirir. Etkinliği, Fen-Edebiyat Fakültesi Arapça Mütercim-Tercümanlık Bölümü öğrencileri hazırlar. Bu etkinlikte İstiklal Marşının ilk iki kıtası da         -etkinliğe katılan yabancı öğrenciler de anlasın diye- Arapçaya çevrilerek bir öğrenci tarafından Arapça olarak okunur.

Etkinlik, sosyal medyada paylaşılınca sosyal medyada kıyamet koptu: "Vay efendim! Nasıl olur da İstiklal Marşı, Arapçaya çevrilerek okunur? Bu saygısızlığa kim, nasıl cüret edebilir? İstiklal Marşı, Arapça okunmakla daha Müslüman olunmaz." paylaşımları en hafif kaçan paylaşımlardan. Üşenmedim. Bu paylaşımların altına yazılan yorumlara göz attım. Bazı yorumları sizinle paylaşmak isterim:
"Yazıklar olsun böyle şerefsizlere ki Allah bunları bildiği gibi yapsın."
"Başıyla k.ç. farklı yere monte edilmiş birilerinin marifeti."
"Türk yurdunda yaşa, Arap hayranı ol. Çok seviyorsan Arap'ı, git onunla yaşa. Oksijenime ortak olma."
"Eee abi! Bu kadar Suriyelinin, Arap severin, Türk ve Türkçülük düşmanının olduğu  yerde ne bekliyordun ki? Ne mutlu Türküm diyene!"
"Daha Müslüman değil, daha hain olunur."
"Arapça milli marş mı? Allah belanızı versin."
"Araplaşma Türkiye! Araplaştıkça ahlaksızlaşıyorsun Türkiye!"

En masum paylaşımların altına benim tespit edebildiğim yorumlar bunlar. Varın ötesini siz düşünün.

Arapça mütercim ve tercümanlık mesleğini icra edecek, Arapça eğitimi alan öğrencilerin, Dünya Arapça Gününde düzenledikleri bir etkinlikte, aralarında bulunan yabancı öğrencilere Milli Marşımızı anlayacakları dilden okumalarında ne sakınca olabilir? Bir bardak suda fırtına koparmanın mantığını çok anlamış değilim. Kimsenin niyetini bilemem ama bu paylaşım ve yorumların çoğunda ben iyi niyet göremedim. İşin içine ne zaman Arapça girse, Araplar konu olsa içimizden bir kesim hop oturur, hop kalkar. Bir damarları kabarır hemen. İçlerinde ne varsa boşaltır, kinini de kusarlar. 

Kimse unutmasın, Arapça kutsal bir dil değil, tıpkı diğer diller gibi bir dildir. Arapça okumak, Arapça konuşmak Müslümanlığın bir ölçütü değildir. Bir etkinlikte okumak için Arapçaya çevrilen Marşımız bir yere gitmiyor, değişmiyor ve bundan dolayı dilimiz Türkçeye de bir halel gelmiyor, Türklüğümüzden de ödün vermiş olmayız. Araplaşmayız. Yine Türkoğlu Türk kalırız. Bu etkinliğin bir bölümünde Arapça okunan İstiklal Marşından dolayı da birileri kalkıp bundan sonra Marşımızı Arapça okuyalım demez.

Durum bu iken bir bardak suda fırtına koparmanın âlemi nedir? Bizim kendimize, dilimize ve Marşımıza güvenimiz mi yok yoksa? 

Hiç unutmam, 1982 veya 83 yılında orta iki veya orta üçüncü sınıf öğrencisi iken İngilizce öğretmenimiz, tamamı Türkçe konuşan bizim sınıfa, kendisinin İngilizceye çevirdiği Gençliğe Hitabe'yi ezberletmişti. İngilizce Gençliğe Hitabe'yi ezberlediğimizden dolayı Gençliğe Hitabe, İngilizceye dönüşmedi, kaybolmadı ve Gençliğe Hitabenin Türkçesini de unutmadık.

Arap hayranı falan değilim. Bugünkü savruluşlarından dolayı Araplara herkesten fazla ben kızarım. Ama Arap düşmanı değilim, hele Arapçanın asla. Nitekim başka dil ve ırklara da düşman olmadığım gibi.  Kendi dilim Türkçenin gelişmesini ve dünya dili olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Bu Arapça İstiklal Marşı nasıl bir şeymiş diye de hiç merak etmem. Bazılarında -kendileri kabul etmese de- ırkçılık kokan ve bir kavme ve onun dilini görünce horoz kesilen söylemlerini iyi niyetle bağdaştıramıyorum. 


23/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde