15 Aralık 2019 Pazar

Takdirlik Çocuklar ***

Sınavdan çıkıp tramvaya bindim. Sınavdan çıkanlarla birlikte tramvay daha bir kalabalıktı. Tramvayda nasıl vakit geçireyim diye düşünürken bir teyze imdadıma yetişti. Kulak kabartmama gerek kalmadı. Mecburen herkes gibi ben de dinledim. Teyze biriyle telefonda herkesin duyacağı şekilde konuşuyordu:

"Ne oldu bilmem çocuğa? İlkokulda, ortaokulda hep takdirlikti. Liseye geldi, değişti. Süper bir kafası vardı. Şimdi açıktan okuyor, geçen hafta sınava girdi çıktı. Hiç derse bakmadı. Çalışsa yapar ama çalışmıyor. Nasıl oldu bilemedim. O başarılı ve takdirlik çocuk gitti, sınıfta kalan bir çocuk oldu."

Görüldüğü gibi teyze çocuğundan dertliydi. Bu şekilde dertli olan anne ve baba sayısı az değil. Çocukları zeki olmasına rağmen başarılı olamıyorlar. Halbuki zeka varsa daha ne isterlerdi bu çocuklar? Üstelik kendi yetiştikleri döneme göre neleri eksikti bunların? Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasındaydı. Anne-babalar saçlarını süpürge ediyor. Çocuklarda tık yok. Ölü mübarekler!

Yukarıda alıntıladığım teyzenin serzenişi toplumda çoğu ebeveynin ortak derdi. Hemen hemen hepsi de çocuklarının lisedeki başarısızlığını ilkokul ve ortaokuldaki başarısı ile kıyaslıyor. Ne idi ne oldu, çocuk çok değişti, tanıyamıyoruz diyorlar. Anne babalar bu kıyasında haklı olabilirler. Ama göz ardı ettikleri bir yön var. Ergenlik dönemi savrulmalarından ve arkadaş çevresinden kaynaklanan başarısızlığı bir tarafa bırakırsak, ilkokul ve ortaokullarda çocukların başarısı, doğru dürüst objektif kriterlere göre ölçülmüyor. Çocukların aldıkları notlar ya da öğretmenlerin verdiği puanlar yanıltıcıdır. Çünkü öğretmenler bu kademelerde bol bol not basıyor. Fazla not verilince haliyle çocuğun gerçek başarısı liseye kadar gizleniyor. Doğru dürüst çalışmadan eve takdirle gelen çocuğunu görünce ebeveynler çocuklarını süper görüyorlar. Çalışmadığı halde böyle ise bir de çalışsa bu çocuk derece yapar diye düşünüyorlar.

İçinizden öğretmenler ilkokul ve ortaklık kademesinde niçin yüksek not veriyor, vermesin diyebilirsiniz. Doğru dersiniz. Olması gereken bu. Ama veliler alttan giriyor, üstten çıkıyor: "Aman öğretmenim! Çocuğumun notları düşük olmasın. Lisede okul seçiminde bu notlar önemli olacak" diyor. Bunu gören öğretmen vereyim gitsin deyip yapıştırıyor yüksek yüksek puanları. Yani çoğu çocuk hak etmediği notu alıyor. Notlar bu şekilde hormonlu olunca (Ben böyle fazladan verilen notlara hormonlu not diyorum) ne çocuk kendisini tanıyor ne de veli. Çocuk liseye gelince üstü örtülen gerçek ortaya çıkıyor. O zaman da iş işten geçmiş oluyor. Çocuğumuzla ilgili ileride şok yaşamak istemiyor ve çocuğumuzun gerçek başarısını veya başarısızlığını erken yaşta görmek istiyor ve zamanında tedbir almak istiyor isek, özellikle ortaokul kademesinde sınav, performans ve proje puanlarına bir ayar vermek gerekiyor. Herkes hak ettiği puanı almalı, aile de çocuğunu durumuna göre bir yol haritası belirlemeli. Çünkü çocukların kaybedildiği kademe bu kademedir.

***19/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Kıskandım Şu Aleyna Tilki'yi ***

Birkaç gündür gündemde Aleyna Tilki var. Ödül verildi, verilmedi tartışması üzerine kimdir bu diye baktım. Daha 19'unda bir sanatçı. "Gençliğe ilham veren 30 altı 30" kişi olarak listeye adını yazdırmış. Bu hengamede gençliğe ilham olan biri olarak layık görüldüğü ödülü alıp alamadığını öğrenemedim. Bakanlık ödül verilmedi. Zira 30 kişilik listede yok diye açıklama yapıyor. Aleyna ise ödül verildiğini sosyal medyadan paylaşıyor. Kime inanacağız bu durumda? Bir tarafta devletin açıklaması, diğer tarafta bir kadının beyanı. 6284 sayılı kadını koruma kanunu durduğu müddetçe kadının beyanını esas almak zorundayız diye düşünüyorum. Ayrıca "Psikolojim bozuldu, müzik yapamıyorum, sahneye çıkamıyorum. Bu ödül tartışması dolayısıyla maddi ve manevi sıkıntı içerisindeyim" şeklinde dilekçesiz sözlü bir şikayeti başımıza iş açar.

Ben herkes gibi ödül verildi, verilmedi tartışmasını anlamaya çalışırken sosyal medyadaki bir paylaşım dikkatimi çekti: "Gençlere İlham Veren Ödülünü alan Aleyna Tilki denilen şahsın, bugün İnstagram hesabını 2,5 milyon insan takip ediyor. Her yaptığı paylaşım binlerce beğeni alıyor ve paylaşımları merakla bekleniyor. Size şaka gibi gelebilir. Twitter üzerinden kontrol edebilirsiniz: 'Birkaç saat sonra akşam olacak' diye yazmış; 26,7 bin beğeni ve 2.854 yorum almış. Allah aşkına, sosyal medyada 2,5 Milyon takipçisi olan kaç tane hocamız, kaç tane ilim adamımız var? Milyonu geçtim, yüz binin üzerinde takipçisi olan kaç tane hocamız var? Kaç tane hocamızın paylaşımları merakla bekleniyor?" (Harun Güzel)

Her ne kadar  "Gençlere ilham veren Ödül” için ilk otuza girememeyi ben, otuz yaşın üzerindeyim, hoca değilim, ilim adamı hiç değilim diye kendi kendimi teselli etmeye çalışsam da kızcağızı kıskandım doğrusu. Nasıl kıskanmam? Daha 19 yaşında ve 2,5 milyon takipçisi var. Az bir rakam değil bu. Üstelik "Birkaç saat sonra akşam olacak" paylaşımı 26,700 beğeni almış.  Yanarım yanarım da Aleyna Tilki gibi gündem olamadığıma ve beğeni alamadığıma yanarım. Ben de sosyal medyada Facebook'u aktif bir şekilde kullanıyorum. Tanıdığımı, tanımadığımı eklememe rağmen arkadaş sayım 1795 kişi. Paylaşımlarımın beğenisi de bir elin parmaklarını geçmiyor. Bugüne kadar her konuda çokça paylaşım yaptım. Hiç aklıma "Birkaç saat sonra akşam olacak" paylaşımı gelmedi. Buradan anlıyorum ki neyi paylaşacağımı önce bir güzel düşünüp tartmam gerekiyor. Demek ki düşünüp taşınarak yapılan paylaşımlar çok beğeni alıyor. Bir diğer husus, yıllardır yaptığım paylaşımlarım toplam beğenisi, Tilki'nin akşamın olacağını bilmesi paylaşımı kadar bile değil. Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün... Ben bir yere sap olayım, koltuk kapayım diye uğraşırken bu kızımız sanal alemin fenomeni olmuş. Hem de bu yaşta.

Daha fazla beğeni ve yorum almak için ne yapabilirim? Bu kızımızı örnek alsam olur mu diye düşündüm. Sesim yok ki şarkı söyleyebileyim. Tip, boy pos yok ki resmimi paylaşayım. Vücut ve endam olsa da açılıp saçılsam...o da yok. Zaten beceremem. Hoş becersem de üşürüm bu havada. Zira hava buz gibi. Of! Olmuyor işte... Ne yapmalıyım fazla beğeni ve yorum almak için bu durumda? Tüm alternatifleri düşündüm. Aklıma başka bir şey de gelmedi. Durun ya hu! Acaba soyadımı Tilki olarak değiştirsem mi diyorum. Zaten hemşerimizmiş kendisi. Aslında soyadım Tilki değilse de bir tilki kadar kurnazım. Bakmayın siz benim saf gibi göründüğüme. Ama kimse beynin içine bakmıyor ki... Benimki de laf yani! Ona kalırsa tüm anne babalara göre çocukları çok zeki ama çalışmıyorlar… Çalışmayan, kullanılmayan ve meşhur etmeyen zekayı ben ne yapayım?

***17/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

14 Aralık 2019 Cumartesi

Listede Yine İsmim Yok

Şu Davutoğlu iyidir, hoştur, güzeldir, hemşerimizdir dedik. Başımızın tacı yaptık. Dört gözle kuracağı partiyi beklemeye koyulduk.

Nihayet partisi kuruldu. 154 kişilik kurucular kurulu listesinde ismim kaçıncı sırada diye listeyi tepeden tırnağa göz attım. İsmimi bulamadım. Gözümden kaçmış olmalı diyerek tekrar göz gezdirdim. Yine yok. Sonradan göz gezdirmeyi bıraktım, tüm listeyi tek tek okudum. Maalesef ismime yine rastlayamadım.

Kurucular kurulunda ismime yer verilmemesine üzüldüm doğrusu. Halbuki ne kadar da umutlanmıştım. Gerçi benim üzgünlüğüm sadece bu yeni kurulan partide ismimin olmamasına değil. Ülkede irili ufaklı yüz kadar parti var, hiçbirinde ismime yer verilmedi. Halbuki ne kaybederlerdi adıma yer verselerdi.

Kurucular kurulunda yer almak için müracaatın var mıydı derseniz, yoktu elbette. Buna rağmen ismimin "Ramazan Ağabey! Sensiz olmaz, sen olmazsan partimiz ölü doğar" denerek ismime listenin en ön sıralarında yer verilmesini bekledim. Ama heyhat ki heyhat!

Üzüntüm kendi adıma değil, ülkem adınadır. Çünkü listede yer alıp bir sorumluluk alabilseydim partime hizmet ederken haliyle ülkeme de hizmet etmiş olacaktım. Bu durumda ben değil, ismime yer vermeyen parti ve doğal olarak ülke kaybetmiş oluyor.

Bulunmaz Hint kumaşı mısın falan demeyin. Alınırım. Herkesin kendini Hint kumaşı gördüğü kadarım ben de. Deneme tahtası değilim ama denenmeden bilinemem.

Bugüne kadar bir siyasi tecrübem olmadı.  Zira siyasetin içerisinde yer almadım. Ama siyasetten uzak yaşamadım. Her vatandaş gibi her konuda söz söyledim, eleştiriler getirdim, çözüm önerileri sundum. Manevra kabiliyetim yüksek.

İstedim ki derin tecrübemden partiler ve ülke faydalansın. Kendi adıma bir ikbal peşinde olmadım. Neyse olan oldu. Listede ismim olmadığına göre yeni kurulacak diğer partiye umudumu bağlayacağım. Umutsuz değilim. Zira her gün bir umuttur. Siyaset de bir umuttur. Umutsuzluk bana yakışmaz.

Son söz olarak kurucular kurulunda yer almadığım partinin ismi üzerine bir şey söyleyeyim. Partinin adı "Gelecek Partisi" olmuş. Parti ismi pek içime sinmedi. Yarın muarızlar ve muhalifler bu partinin adından hareketle bu partiye "-cek, -cak partisi" diyecekler. Bu durumda bu partinin "cek, cak partisi" olmadığını en iyi ben savunabilirdim. Neyse hemşerimiz Davutoğlu kendisi bilir.