20 Kasım 2019 Çarşamba

Derdimiz/Dersimiz FETÖ

Türkiye 17-25 Aralık 2013 süreciyle birlikte "Paralel Devlet Yapılanması ile tanıştı. Aynı yapı 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle FETÖ diye anılmaya başlandı. Kanlı darbe teşebbüsünün üzerinden üç yıl geçmesine rağmen FETÖ ile mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Operasyon üzerine operasyon yapılıyor. Tüm dert, devletin içine çöreklenmiş, devletin kendisi olmuş, kısa zamanda devasa bir güce ulaşmış, devlet içinde devlet olmuş sinsi bir örgütten kurtulmaktır.

FETÖ belasından kurtulmak, örgütü çökertip yok etmek için devlet yoğurdu üfleyerek yiyor, kılı kırk yarıyor. En ufak bir duyumu bile dikkate alıyor. Herkesten şüphe ediyor. Devlet topyekûn giriştiği bu mücadeleden nasıl çıkar? Sonucu ne olur? Bunu zaman gösterecek.

FETÖ konusunda halkımız ne durumda?
Bir kesim vardır ki onlara göre hemen hemen herkes FETÖ'cü. Bunlarla sonuna kadar mücadele edilmeli, hiç acıma ve merhamet gösterilmemeli, kamuda çalışanların görevlerine son verilmeli. Çünkü bunların eline imkan geçmiş olsaydı neler yaparlardı neler! Mücadele edilirken bazı mağdurlar da olabilir. Sonra görevlerine iade edilirler.

Bir diğer kesime göre FETÖ'nün siyasi ayağı ortaya çıkarılmadı. Onlar korunuyor. Siyasi ayak ortaya çıkarılmadıkça FETÖ ile mücadele olmaz.

Bir başka kesime göre FETÖ ile mücadele falan yok. Hepsi faso fiso. Operasyon yapılan, ceza alan hep alt kesim. Üst kesime dokunulmuyor. Çünkü üst kesimde olanların çoğu FETÖ artığı. FETÖ ile mücadelenin başarılı olması için temizliğe üstten başlanmalıydı. 

Bir diğer kesime göre FETÖ ile mücadelede sap ile saman karıştırılmış, kişilerle mücadeleye dönüşmüştür. Biri yerinden mi edilecek. Onun için FETÖ ile mücadelede pasif kaldı, mücadele etmedi, korudu, geçmişte onlarla beraberdi, hatta onlar hakkında falan tarihte şöyle diyordu deniyor. 

Bir başkasına göre FETÖ ile mücadele etmek için adı geçen yapının cemaat ile örgüt boyutunun ayırt edilmesi gerekirdi. Toptancı anlayış ve hepsini aynı kefeye koyup insanları fişlemek ve onları töhmet altında bırakmak onulmaz yaralar açacak ve toplumsal barışı yaralayacaktır.

Bir başkasına göre FETÖ ile mücadele tarihi olarak 17-25 2013 Aralık'tan ziyade 15 Temmuz 2016 tarihi esas alınmalıdır.

Bir başka kesime göre FETÖ ile mücadele ediyoruz denerek torpil ve adam kayırmacılığın önü açıldı. Sözlü sınavların yazılıların önüne geçmesi, atama ve yükselmelerin bir cemaat veya sendikaya ait olması toplumsal barışı zedelemiştir...

Vücudumuz Bir Emanettir *


İster kabul edelim ister kabul etmeyelim, vücudumuz Allah'ın bize bir emanetidir. Ne demek emanet? Önce emanetin anlamına bir bakalım. Emanet "Birine, geri alınmak üzere, geçici olarak bırakılan, teslim alan kişice korunması gereken eşya, kimse vb." demektir. Emanetin bu tanımından anladığımıza göre bize teslim edilen bu emaneti gözümüz gibi korumalıyız. Canımızın istediği gibi hoyratça kullanamayız. Şayet kullanırsak hıyanet etmiş oluruz.

Vücudumuzun emanet oluşu sadece nefes alıp verdiğimiz hayatla sınırlı değildir. Öldüğümüz zaman da devam eder. Tek farkı, ölünceye kadar vücudumuzun tasarrufu bizde iken öldükten sonra geride kalanlara emanettir. Bu emanetin muhafaza edileceği yer de asıl mayamız topraktır. Zira topraktan geldik yine toprağa ait olacağız. "Benim cesedimi yakın" gibi vasiyetler emanet anlayışına terstir. Biz kim oluyoruz ki cesedimizin yakılmasını vasiyet ediyoruz? Sonra ne hakkımız var? Kimin malını kimden kaçırıp yaktırıyoruz? Akla muhal böylesi vasiyetler kesinlikle yerine getirilmemelidir. Ancak makul vasiyetler yerine getirilir.

Kimse mezarlarda yer kalmadı, insanlar üst üste konuyor, benim mezarım geride kalanlara yük olmasın gibi gerekçelerin arkasına sığınmasın. Gerekirse naaşlar üst üste konur ama asla yakma yoluna gidilemez. Ahiret inancı olan, emanetin önemini bilen birileri böyle bir maceraya giremez. Bırakalım cesedimizi gömecek yeri arkada kalanlar düşünsün.

Öldükten sonra ahiretin varlığına inanmadığı için veya yaktırmak suretiyle cesedini ortadan kaldırmayı ve öbür dünyada hesaba çekilmekten kurtulacağını düşünenler varsa bilsinler ki Allah için yeni bir beden yaratmak zor değildir. Ol der, oluverir. Ayrıca yakmak Allah'a mahsustur. Kimse yetkisinde olmayan bir tasarrufu kullanamaz. Kullanırsa ne olur? Hadsizlik etmiş ve üzerine vazife olmayan bir iş yapmış olur.

Söz, bedenin emanetinden açılmışken yaşarken de bedenimiz üzerinde istediğimiz gibi davranamayız. Zararlı alışkanlıklara karşı bedenimizi korumak zorundayız. Vücut ve akıl sağlığına zarar verecek yiyecek ve içeceklerden sakınmalıyız. İstediğim olmadı, bu dünya yaşanacak gibi değil, artık kaldıramıyorum gibi gerekçelerle intihara kalkışmak yine emanete ihanettir. Kendi canımıza kıyma gibi bir ihanete kalkışamayacağımız gibi meşru savaş ve kısas dışında bir insanın canını almak da emanetin ruhuna aykırıdır.

* 22/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


19 Kasım 2019 Salı

İki Koltukta Kaç Bir Kişi ***

Şehirlerarası yolculuk yaparken seyahat seçenekleri arasında hızlı tren varsa çoğunluğun tercihi yüksek hızlı trendir. Hem hızlı hem konforlu hem de otobüslere göre fiyatı cazip. Hızlı trenlerin tek sorunu yer bulma sorunu. Şayet günler ve saatler öncesinden almadı isen ara ki bulasın. Özellikle sabah ve akşam seferleri yüzde yüze yakın doluluk oranına ulaşıyor. 

Niçin yüzde yüze ulaşmıyor derseniz; size, şu kadınlar var ya şu kadınlar! Ah şu kadınlar diyeceğim. Aşağı yukarı her seferde 8-10 koltuk boş gidiyor. Boş olan bu koltukların cinsiyetini sorarsanız, hepsi kadın yanı olması. Almış hepsi teker teker pencere kenarını. İki kişilik koltukta teker teker seyahat ediyorlar. Keyifleri mi? Sormayın. Zira keyiflerine diyecek yok. Kim istemez iki kişilik koltukta tek kişi gitmeyi. Onlar keyiflenirken sen internet başında kafanı kaldırmadan TCDD Taşımacılıktan e bilet alacağım diye uğraş dur. Hangi peronda bir boş koltuk varsa sevinçle o peronu açıyorsun. Bulduğun boş koltuk kadın yanı. Sevincin kursağında kalıyor. Öbür peronlardaki boş koltuklara yöneliyorsun. Ya engelli koltuğu ya da malum kadın yanı. Naçar benden iyi engelli mi olur, şu engelli koltuğunu seçeyim diyorsun. Senin TCDD, kırmızı harflerle "Sadece tekerlekli sandalyeli yolcular içindir" uyarısını yapıyor. İlave olarak da "Aksinin tespiti halinde bilet geçersiz sayılır" diyor. Olmayacak alayım bir tane tekerlekli sandalyeli araç diyorsun. Nereden bulacaksın tekerlekli sandalyeyi? Haydi buldun diyelim. Fiyatının normal olacağını sanmıyorum. Haydi aldın. Bunun sayesinde engelli koltuğuna oturdun. Sonra bunu nasıl taşıyacaksın? Haydi iş inada bindi, taşıyacaksın. Ya tren görevlisi sen engelli misin? Kalk bir yürü derse  bu durumda ne yapacaksın? Tekerlekli sandalye olmadan trene binsen, biletin geçersiz olacağı için aşağıya indirilmek de var. Of, sıkıntı! Sonra engelli yolcunun tekerlekli sandalyeli oturacağı bir aracı varsa koltuğa ne ihtiyaç değil mi? Otursun kendi sandalyesinde. Yerine de benim gibi kendisini engelli görmeyenler otursun. 

Neyse, biz gelelim yine tek koltukta yolculuk yapan kadınlara. Bilet almak için peronları tekrar tekrar geziyorsun. Nafile! Koltuk yok. Varsa da kadın yanı. Olmayacak, kadın yanı da olsa şu koltuğu seçeyim. Ne yapayım, mecburum. Sonra göründüğüm kadar kötü değilim diyorsun. "Bu koltuk sadece kadın yolcular için geçerlidir. Lütfen başka koltuk seçiniz" uyarısını alıyorsun. Sanki başka koltuk var da ben gidip kadın yanını seçiyorum. Tüm peronları bir tur daha atıyorsun. Yok. Bilet alma ve koltuk seçme gayretime sistem belki insafa gelir, şu kadın yanını seçeyim diyorsun. Aynı uyarı. Bereket kızıp ulan sapık, ne işin var kadın yanında demiyor. 

Bilet bulamayınca gara giderek gişe görevlisine şu sefer saatli peronlarda boş koltuklar tek kişilik kadınlara ait. Bilet aldığına göre sizde iletişim bilgileri vardır. Arayıp koltuk birleştirme yoluna gidemez misiniz diyorsun. Görevli, böyle bir şeyi ne sen söyledin ne de ben duymuş olayım der gibi bakıyor ve lütfedip olmaz cevabı alıyorsun ve sen bilet alamıyorsun. Kızımız devleti bir koltuk zarara uğratarak yolculuk yapıyor.

Size basit bir mesele gibi gelebilir ama boş koltuk olduğu halde kadın yanı olduğu için bilet alamadığınız zaman anlattığım duruma hak verirsiniz. Bunun yolu, bilet alana tüm peron ve koltukları boş göstermemek. Tek olarak yolculuk yapacak erkek veya kadın, ilk önce tek kişi olan hem cinsinin yanındaki koltuğu seçebilmeli. Koltuklar doldukça diğer koltuklar açılmalı. 

Bilmem anlatabildim mi meramımı? Biliyorum, siz anladınız. Ah bir de sıra sıra dizilmiş iki koltuğu işgal ederek tek koltukta yolculuk yapan kadınlar da anlasa... Bu arada bilet bulamadığım için gideceğim yere gidememiş değilim. Nasılsa işi çıktığı için bilet saatini değiştiren bir erkek çıkıyor. İyi ki var onlar! Bunlar sayesinde son anda bilet bulabiliyoruz.

***23/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.