1 Kasım 2019 Cuma

Temcit Pilavı*

Bizim ülkemizin yumuşak karnı çok. Terör, ekonomi, kutuplaşma, diplomasi ve dış politika gibi. Genelden özele inersek bize göre tehcir, başkalarına göre "soykırım" meselesi, her yıl nisan ayında dünya gündemine gelir. 1965 yılından bu yana 29 ülke meclisinde “soykırım” oylanarak kabul edildi.

Bu senenin diğer yıllardan farkı, “soykırım” nisanı beklemeden tekrar gündeme geldi. ABD Temsilciler Meclisinde yapılan oylama ile Osmanlı’nın Ermenilere “soykırım” yaptığına dair yasa tasarısı kabul edildi. Temsilciler Meclisinden geçen bu yasa tasarısı, ABD parlamentosundan da bu şekil geçerse Osmanlı’nın Ermenilere “soykırım” uyguladığını kabul eden 30.ülke olacak.

ABD Temsilciler Meclisine “soykırım” meselesi ilk defa gelmiyor. Her sene temcit pilavı gibi gelir. Fakat kabul edilmezdi. Bu sene üstelik nisan ayı da beklenmeden Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bir araya gelerek ezici bir çoğunlukla “soykırım”ı kabulde yarıştılar. Aynı Meclis, “Barış Pınarı Harekâtından” dolayı Türkiye’ye yaptırım yapma yasa tasarısını da oylayarak kabul etti. Halbuki aynı ABD, Türkiye ile yaptığı Ankara Mutabakatında yaptırım uygulamayacağını söylemişti.  

Ne oldu da her yıl ABD kamuoyunun ve Meclislerinin gündemine gelen ve kabul edilmeyen “soykırım” apar topar oylandı? Aldığımız yaptırım kararlarını geri çekiyoruz diyen ABD, sözünün ve imzasının üzerinden on beş gün bile geçmeden yaptırım kararını oylayıp kabul edebiliyor. Hiç büyük ve köklü bir devlet ciddiyeti var mı ABD’nin bu yaptığında? Hoş, karşımızdaki ABD olunca normal görür olduk artık. Çünkü saat başı karar ve görüş değiştiren, görüşlerinde sürekli zikzak çizen ve “U” dönüşü yapan bir ABD var karşımızda.  Konuştuğu ve yazdığı her şeyde, aldığı her kararda dünyayı yakından ilgilendiren ve etkileyen bu ülkenin ne dilinde diplomatik bir dil var ne devlet teamülü var ne de sorumlu bir devlet görüntüsü var. İşin garibi Temsilciler Meclisinde oylanarak kabul edilen “Soykırım Yasa Tasarısı”na ABD’lilerin inandığını falan düşünmüyorum. Anlaşılan “Barış Pınarı Harekatı dolayısıyla imzalanan Ankara Mutabakatını hazmedememiş görünüyorlar. Belki de bu harekatla tekerlerine taş koyduk. Ortadoğu’daki emellerine ulaşamayacaklar. “Soykırım” ve ekonomik yaptırım kararları ile akılları sıra bize had bildirecekler ve intikam alacaklar. Bu aşamadan sonra ABD’nin her yaptığı cami duvarına işemekten başka bir şey değil. Biz de ABD’nin çizdiği bu tablodan sonra, ne olur: “Efendim! Birlikte biz bir NATO ülkesiyiz, müttefikimiz, stratejik ortağımız” falan demesin.

Bir söz de ABD Temsilciler Meclisinden geçen “soykırım” ve yaptırım kararını, TBMM’de grubu bulunan partiler ortak bildiri ile kınarken bir partimiz kınamamış. ABD’nin aldığı bu karar gibi bu partimizin kınamaya destek vermemesini de yadırgamadım. Çünkü o partinin hiçbir milli davada Türkiye’nin yanında yer aldığını görmedim bu güne kadar. Körler, sağırlar misali birbirlerini ağırlayıp duruyorlar. Ama TBMM’nin kınama kararına ret oyu vermesi, kendi içinde kendisiyle çelişmiyor. Çünkü emin adımlarla davasını(!) savunmaya devam ediyor. 1975 yılında suikastlara imza atan ve birçok konsolosumuzu öldüren ASALA terör örgütü, 1985’lerde eylemlerine son verdikten sonra bayrağı PKK devraldı. Değişik adlarla bu kanlı terör örgütü, içeride ve dışarıda Türkiye ile mücadele etmeye devam ediyor. PKK bu işi, içimizde ve sınır ötemizde yaparken Ermeni diasporası da dünya devletlerinin parlamentolarında lobi çalışması yaparak Türkiye’yi mahkum ettirmeye çalışıyor. PKK terör örgütü ile organik ve inorganik bağını kesmeyen ve bunu inkar etmeyen TBMM’deki parti de Meclisteki görevini harfiyen yerine getiriyor. Biz besliyoruz, dışarıya çalışıyor. Merak ediyorum, bu gayri milli görüntüsüyle bu partinin Mecliste ne işi var?

*02/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

30 Ekim 2019 Çarşamba

Farklı Fikirleri Kimler Dinlemez? *


Zaman zaman birileri hakkında şunu dinlemeyin; sapıktır, bunu dinlemeyin; itikadı bozuktur...
Falandan uzak durun; tehlikelidir.
Şu var ya şu...Kur'an'cıdır; sünnet ve hadisleri inkar ediyor. 
Falan mı? Kafanı bulandırır, bunun bir konuşmasını dinledim; Allah'ım! Aklıma mukayyet ol, beni affet, dedim. Bir daha mı? Tövbe tövbe! Beni dinden çıkartacaktı…ben kıymetli vaktimi onun gibi birini dinleyerek geçiremem.
Falan, sahabeye hakaret ediyor. 
Böylelerini konuşturmamak lazım.
Bunların kitapları okunmaz.
Sen bunun kitabını nasıl okur, konferansına nasıl gidersin? Halbuki o, şöyle biridir. Falan konuda şöyle bir düşünceye sahiptir.
Bunlar müsteşriklerin içimizdeki yerli işbirlikçileridir gibi sözler duyarsınız. Sizi uyarır dururlar.

Kur'an'da müminlerle ilgili Allah "O kimseler ki tüm sözleri dinlerler ve sözlerin en güzeline uyarlar" buyurmasına rağmen bu ayete karşı gelircesine bu tür uyarılar nedendir? Yapılanlar inanç ve fikir hürriyetine ve İslam'ın hoşgörü anlayışına sığar mı? Allah sapıtma ve inkar etme konusunda şeytana bile özgürlük verirken Müslümanlar aynı kıbleye baş koymuş Müslüman kardeşlerine niçin aynı hoşgörüyü göstermezler? Yanlış buldukları ve katılmadıkları bir görüşünden dolayı o kimseye niçin iki satırlık bir reddiye yazma yoluna gitmezler?

Bu tür uyarı yapanların hepsi yeknesak değil. Ne niyetle böyle yaptıklarını sorgulamaya çalışacağım. Uyarıların aşağıdaki sebep ya da sebepler dolayısıyla olabileceğini düşünüyorum.
1.Farklı fikre tahammülü yoktur.
2.Yeni bir fikre açık değildir.
3.Ön yargılıdır.
4.Kişiyi yeterince tanımıyor, kulaktan dolma bilgilere sahiptir. Bu kadarını yeterli görüyor.
5.Kendi fikrine güvenmiyor, fikrinin değişeceğinden endişe duymaktadır.
6.Halihazırda savunduğu fikirden ekmek yiyordur. Ekmeğinin elinden uçup gideceği endişesini taşımaktadır.
7.Aklını kullanmıyor, yeni ve farklı fikirleri sorgulamaktan kaçınıyor ya da kendi fikri konusunda yeterli donanıma sahip değildir.
8.Farklı fikre karşı çıkarak birilerine yaranmaya çalışıyor.
9.Kafasını doldurduğu bidat ve hurafeleri en doğru kabul etmektedir.
10.Geleneklere aşırı bağlıdır. İyi bir taklitçidir.
11.Ya çok samimi ya da samimi görünmeyi seçmektedir.
12.Eleştiri kültürü gelişmemiştir...

* 30/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


29 Ekim 2019 Salı

Cumhuriyet Üzerine Bir Değerlendirme ***

Cumhuriyetin ilan edilişinin 96.yılını öğrenci, öğretmen ve çocuğu etkinliklerde görev alan az sayıda veli ile birlikte kutladık. Bazı yerlerde halkın katılımı olsa da çoğu yerde halk yok bu kutlamalarda. Protokol dışında devlet memuru da yok. Hasılı "Milletin, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi" olan cumhuriyet kutlamalarına halkın katılımı, neredeyse yok gibi. Halkımızın çoğunluğu tarafından tatil olarak değerlendirilen bugünün kutlaması, her zamanki gibi öğretmen ve öğrencilerin üzerinde dense abartmış olmayız.

Halkın cumhuriyet ile bir sorunu var mı? Sanmıyorum. Cumhuriyet ve değerlerine soğuk bakanların bile cumhuriyet ile bir sorunlarının olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bir yönetim biçimi olan cumhuriyet, İslam dininin "Onların işleri istişare iledir" fermanı gereğince Müslümanlarca günümüzün en uygun yönetim şekli kabul edilmesi lazım. Zira halkın temsilcileri vasıtasıyla oluşan Meclis, bir nevi şura/istişare heyetidir.

Durum bu iken yani cumhuriyet İslam'a en uygun yönetim biçimi olduğu halde mütedeyyin insanlardan oluşan bir kesim, niçin cumhuriyete ve cumhuriyetin değerlerine karşı çıkar? Kimin, niçin karşı çıktığı veya soğuk baktığı, dilinin altında gizli olduğu için sebep ya da sebeplerini bilme imkanımız yoktur. Fakat psikologlar kendisine tedavi için gelenleri anlamak ve ona göre bir tedavi önermek için kişilerin çocukluğuna inmeye çalıştıkları gibi ben de bunun nedeninin geçmişte olduğunu düşünüyorum. Din ve cumhuriyet gibi değerler her birimizin ortak değeri olması gerekirken bu değerlere tavır alabiliyoruz çoğu zaman. En azından soğuk bakıyoruz. Niçin böyle derseniz? Bana göre suç, bu değerlerden ziyade bu değerleri uygulayan, anlatan kişilerde olduğunu düşünüyorum. Bu değerlerin arkasına sığınarak yapılan veya dayatılan bazı hususlar dolayısıyla kişilerin yaptığından nefret eden insanımız, ister istemez bu kişilerin savunduğu değerlere de mesafe koyuyor. Çünkü bu güzel değerlerin uygulayıcısı insandır. Dünyanın en kötü sistemi iyi insanlar elinde adalet dağıtabiliyor iken en iyi sistem de kötü uygulayıcılar elinde berbat bir sisteme dönüşebiliyor. 

Nasıl ki din adına yapılan veya dayatılan ya da manevi baskı uygulayan kişiler yüzünden bir kesim, dine ve dini yaşayışa soğuk bakıyorsa cumhuriyet adını kullanarak geçmişte yapılan birçok uygulama ve baskı, cumhuriyetin doğru anlaşılmasının önüne geçmiştir. Bugün cumhuriyet yönetimine karşı çıkanlar sanmayın ki padişahlık sistemine özlem duyuyorlar. Karşı çıkanların elinde imkan olsa onlar da yönetim biçimi olarak cumhuriyet yönetim biçimini tercih ederler.

Hasılı bugün kimsenin cumhuriyetle, laiklikle ilgili bir sorunu olmasa da halen bu ve benzeri değerlere soğuk bakış varsa nedenini geçmiş uygulamalarda aramak lazım. Kişilerin yaptığı, değerleri bağlamasa da kişi uygulamalarından hareketle değerlere mesafe koyma gibi değişmeyen bir huyumuz var. Geçmiş yapılanlar geçmişte kaldı. Kötü örneklerin izi belleklerimizden silinsin isteniyorsa kanun yapıcıların kanun yaparken halkın değerlerini ve hassasiyetlerini gözetmelerinde fayda vardır.

***31/10/2019 tarihinde  Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.