10 Temmuz 2019 Çarşamba

Neredeyse Beni Anlatıyor Diyeceğim *


-Sosyal medyada Ördek Sendromu-

"Bir çift düşünün. Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar. (Hiç sinema alışkanlığım yok ya...tamam diyelim) Adam karısına geç hazırlandığı için kızıyor. (Allah'ın emri gibi bir şey bu) Asansörde tartışarak iniyorlar. (Bir asansörüm bile yok. Ayaklar sağ olsun!)

Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, (Eksik olmaz) bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına saydırıyor. (Geç kalmayaydı efendim! Birine kızacağız. Niçin eşimiz olmasın? Yabancı mıyız şurada? Sonra niye elin adamına kızdığımıza karışıyor?)

Park yeri bulamayıp bir on dakika da öyle dolanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar. (Çok park sorunu yaşamıyorum. Çünkü parkın sorun olduğu yerlere aracımla gitmem. Toplu taşıma araçları sağ olsun!) Film de hoşlarına gitmiyor. Çıkışta bu sefer kadın, kötü bir film seçtiği için eşini suçluyor. Tartışarak eve dönüyorlar.

Şimdi gelelim sosyal medyaya. (Buradan sonrası kimi kastediyor bilmiyorum)

Siz bu çiftin arkadaşı olduğunuzu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz. Bu arada Instagram’a arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor. İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi.

Fotoğrafın altında şöyle yazıyor;

“Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım.” (Ben çektim, sen de çek demektir bu)

Cümlenin sonunda bir de kalp var. Moraliniz bozuluyor. “Ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!” diye canınızı sıkıyorsunuz.

İşte sosyal medyanın illüzyonu bu. Herkes ucu bucağı olmayan bir podyumda ha bire poz veriyor. Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa ha bire özeniyor.

Sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var. Ama ekranda bu gayret gözükmüyor.

Stanford Üniversitesinde konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar işte bu durumlar için bir kavram geliştirmişler; “Ördek Sendromu.” (Bu vesileyle ördek sendromu diye bir sendromun da olduğunu öğreniyorum)

Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları bir makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca hiç belli olmaz. (Biz buna ne iş yapıyor ki deriz. Özellikle takip gördüğümüz ve çekemediğimiz meslek grupları için...)

Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar da ekranda gözükse, inanın kimse moralini falan bozmaz." (Numaradan da olsa poz pozdur. Kısa bir mutluluk için değmez mi? Zaten hep olduğundan farklı görünmek değil mi tüm çabamız)

Yaptıklarımdan ve gördüklerimden bir sendrom durumunu yaşadığımızı biliyorum da bunun adının bizim ördek olduğunu bilmiyordum. Bu alıntı ile (parantez içleri bana ait) benim gibi bilmeyenleriniz de ördek sendromunu öğrenmiş oldu. Bu konuda ne desem boş! Eğer böyleysek hepimize iyi ördek sendromu yaşamalar!

*13/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




15 Temmuzların Başarıya Ulaşmasını İstemiyorsak... ***

*Cemaat, STK (adına ne dersek diyelim) hangi alanda çalışıyorsa devletin organları tarafından denetim altına alınmalı. FETÖ benzeri yapılanmalara izin verilmemeli. Çünkü bugünkü FETÖ, yarın karşımıza başka bir grupla çıkabilir. Özellikle çok kapalı yapılarda aynı tehlike söz konusu olabilir. Bir örgüt, son vuruşuyla ortaya çıktıktan sonra mücadele etmektense yılanın başı küçükken ezilmelidir.
*Devlet gözetimi ve denetimi altında olmayan merdiven altı yerlerde din eğitimi ve öğretimi yapılmasına izin verilmemeli. Doğru din okullarda verilmeli. Çünkü din bizim yumuşak karnımızdır. Bizim doğru ve yeterince vermediğimiz din, kapalı kapılar ardında başkası tarafından anlatılırsa bunun bize neye mal olduğunu hep beraber tecrübe ettik.
*Devletin kurum ve kuruluşlarını belli bir zihniyete teslim etme yerine bu ülkenin tüm mozaiklerinin devletin her yerinde görev almasına özen gösterilmeli. Bunun için herkesin kabul edeceği adalet, ehliyet ve liyakat gibi genel geçer kuralları alımlarda esas kılmalı. Torpil ve adam kayırmacılığın her türlüsü ayaklarımızın altına alınmalı.
*Başta devletin tüm kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere amme adına iş yapan kim veya neresi varsa hepsinde şeffaflık ve hesap verebilirlik esas olmalı.
*Başta siyasiler olmak üzere sorumluluk mevkiinde olanlar toplumu ayrıştırıcı dil kullanmayı terk etmeli, kimse kimseyi ötekileştirmemeli. Aralarında iletişim asla ihmal edilmemeli.
*En iyi ve en güzel hizmetin devlet eliyle verildiğini devlet herkese göstermeli. Bu konuda vatandaş devletine güvenmeli. Kimse bir başka arayış içerisine girmemeli.
*Devlete küs, kırgın olanlara ve dışlanmış sendromu yaşayanlara zeytin dalı uzatılmalı, gönülleri alınmalı.
*Adalet hızlı çalışmalı, zamanında karar vermeli, siyasi yargılama olmamalı.
*Birlik ve beraberliğimize halel getirecek hal ve söylemlerden kaçınılmalı. 15 Temmuz sonrası oluşan Yenikapı ruhu yeniden canlandırılmalı. Toplumsal barış için elden ne geliyorsa yapılmalı. Devlet ve millet bütünleşmesi yeniden sağlanmalı.
*Bu ülkede yaşayan herkes, tedbiri elden bırakmadan birbirine güvenmeli ve güven vermeli. (Çünkü bugün en büyük sorunumuz bu. Kimse kimseye güvenmiyor) Kimse bu ülkeyi diğerinden kurtarma mücadelesine girmemeli. Birbirimizle mücadelemiz bu ülkeye nasıl daha iyi hizmet edilir üzerine olmalı.
*Lise ve üniversite öğrencilerinin kalabileceği barınma ihtiyacı devlet eliyle giderilmeli.
*Haksız yere kamudan ihraç edilen varsa bunların mağduriyetleri çabucak giderilmeli. İlgili komisyonlar daha hızlı çalışmalı.
*Hangi sebeple olursa olsun işini kaybetmiş ve yeni bir iş bulamamış kişilere imkanlar ölçüsünde devlet yardım etmelidir. Çünkü devletin bu kişilere esirgediği yardımı bir başka el yaparsa bu kişiler, ekmeğini yediği kapıya hizmet edebilir.
*Terörle mücadele anlayışımızı yeniden gözden geçirmede fayda vardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da toptancı davranmamak gerekir. Tecrit etme yerine kazanma yolu tercih edilmeli.
*Eleştiri kültürü bu topluma yerleşmeli, her eleştiri yapan düşman bellenmemeli.

Allah bizi bir daha 15 Temmuz benzeri bela ve musibetleriyle imtihan etmesin. Birlik ve beraberliğimizi daim eylesin. Birlik ve beraberliğimiz ve toplumsal barış zedelenirse benzeri saldırılarda maazallah bir daha başarılı olamayız.

***13/07/2019 günü Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yenikapı Ruhunun Neresindeyiz? *


Her milletin tarihte bir dönüm noktaları vardır. Bizim diğer milletlerden farklı olarak birden fazla dönüm noktamız var. En sonu ise 15 Temmuz 2016 sinsi darbe teşebbüsüdür. 250 şehit ve binlerce yaralıya mal olan bu kanlı darbe teşebbüsü, kış uykusuna yatan bu milleti "Ne oluyoruz" diyerek tekrar uyandırdı. 

Genel Kurmay Başkanlığının bile işgal edildiği bu darbe teşebbüsünden kurtulmamızda en büyük pay, devlet-millet bütünleşmesi, birlik ve beraberliğimiz olmuştur. Eski darbeler gibi millet evine kapanıp perde gerisinden darbeyi takip edecek diye umut edenler avucunu yaladı.

15 Temmuz gecesinde ve sonrasında haftalarca devam eden birlik ve beraberlik 7 Ağustos 2016'da yapılan mitingle taçlandırıldı. Hemen hemen tüm siyasi partilerin katıldığı bu mitingde oluşan havaya Yenikapı ruhu dendi. Tüm dünyaya buradan biz farklı düşünsek de mesele vatansa gerisi teferruattır. İşte biz, bir ve beraberiz mesajı verildi. 6752 sayılı yasa ile yeniden dirildiğimiz 15 Temmuz'a "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" adı verilmiştir. 

Üçüncü yılını geride bıraktığımız 15 Temmuz'u burada anlatacak değilim. Çünkü canlı yayında izlediğimiz görüntüler hala belleklerimizde tazeliğini koruyor. İstediğim resmi tatil ilan ederek yeniden yaşadığımız 15 Temmuz'u anarken/kutlarken  bir daha 15 Temmuzların olmaması için ne yapmamız gerektiği üzerinde durmaktır. Çünkü düşman sonuç almak için dün olduğu gibi yarın da farklı farklı yolları deneyecektir. FETÖ eliyle yapılan bu saldırının yarın bir başka eller vasıtasıyla yeniden tedavüle sürülmemesi için kendimizi sorgulamamızda, diri tutmamızda ve boşluk bırakmayacak şekilde tedbirler almamızda fayda vardır.

Seneyi devriyesini yaşadığımız bugün, kimsenin moralini bozmak istemem ama bazı soruları sormadan da edemeyeceğim. 15 Temmuz gecesi ve izleyen günlerde günlerce devam eden, Yenikapı ruhuyla taçlandırılan birlik ve beraberliğimizin bugün neresindeyiz? Maalesef haddinden fazla kutuplaştığımızı, birbirimize düşmana bakar gibi baktığımızı düşünüyorum. Önceki yıllara göre halkta daha fazla sıkıntının olduğunu seziyorum. Sıkıntılar arttıkça memnuniyetsizlerin oranı da elbette artacaktır. 15 Temmuz’un farklı bir versiyonu olan ekonomideki durumumuza/saldırıya çözüm bulunmaz, hayat pahalılığı bu şekilde devam eder, piyasada yaprak kıpırdamaz, insanlar işini kaybeder, işsizlik artar ise sıkıntılar daha da derinleşebilir. Öncelikle ekonomi masaya yatırılmalı, gerekirse sonuç alıcı milli bir seferberlik ilan edilmelidir. Ekonomimizi dış saldırılara karşı dayanıklı duruma getirmeliyiz. Çünkü düşman sonuç alıcı yerden yani yumuşak karnımız neresi ise oradan saldırır. Bunun dışında,
*Bu ülkenin tüm mozaiklerine zeytin dalı uzatılmalı. Küskün, dargın olanlara, kendisini dışlanmış hissedip isyanlara oynayanlara kucak açılmalı. Onların gönülleri alınmalı, iletişim yolu tıkanmamalıdır.
*FETÖ ile mücadele konseptimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
*Yurtdışına kaçan ve dış ülkeler tarafından korunan FETÖ elebaşlarının ülkeye getirilip yargılanmaları için iyi ve akılcı bir diplomasi yürütülmelidir.
*Kamuya eleman alımında ve atamalarda halkın bir kısmını küstürecek sübjektif kriterlerden vazgeçilerek objektif kriterlere dayalı alım ve atamalar hayata geçirilmelidir.
*Bu ülkede faaliyette bulunan cemaat, STK’lar -adına ne dersek diyelim- hepsi şeffaf ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulmalıdır.
*Merdiven altı, denetlenmeyen yerlerde verilen din eğitimi ve öğretiminin önüne geçilmelidir. Çocuklarımız doğru dini okullarda öğrenmelidir.
*Kısaca, halkın memnuniyetsizliğine sebep olan, milli birlik ve beraberliğimizi ve toplumsal barışı zedeleyen nedenler araştırılarak yeni politikalar geliştirilmelidir.

Allah milli birlik ve beraberliğimize halel vermesin. Bir daha bizi 15 Temmuz ve benzerleriyle imtihan etmesin.

*15/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.