Çoğu kimsede geçmişe özlem vardır. Neydi o günler, nerede kaldı eski bayramlar, ah o eski komşuluklar, domateslerin eski tadı yok, köy hayatı en iyisiymiş, eskiden ana-babaya saygı vardı, eski öğretmenlere bir saygı vardı, herkes büyük aile idi; şimdi çekirdek aileye döndü, yokluk vardı ama insanlar mutluydu, günümüzde her şey var ama ağzımızın tadı yok...şeklinde. Bu serzenişlerde haklılık payı var mı? Var elbet.
Bende de geçmişe bir özlem var. Benim özlemim de eski partimedir. Küçüktü, yüzde on barajını aşamazdı. Aşamazdı ama sanki barajı aşacak hatta iktidar olacak gibi çalışırdı. Tıpkı karınca gibi. Partinin yetkilileri ayak basmadık yer bırakmazdı. Ulaşamadığı yerlere partiye gönül vermişler parti hatiplerinin kasetlerini götürür, oradakilere izletirdi.
Seçimler yapılır. Akşam ekranlarda geç vakitlere kadar heyecan içerisinde sonuçlar izlenirdi. Tüm umutlar barajı aşmaktı. Bir aşsak, Meclise vekil göndersek bizden mutlusu olmayacaktı. Sonuç, barajı aşamayınca ağlamaklı bir şekilde yatağı boylardık.
Her yerde kazansın veya kazanamasın mutlaka aday gösterirdik. Adayımız kazanamasa da gönüllerde taht kurardı. Çünkü oy vermeyenlerin çoğu "Temiz aday mı arıyorsun? Aslında falan aday" diyerek bizim adayımızı gösterirdi. Kazanamazlar veya barajı aşamazlar diye bizim adayımıza oy vermezlerdi. Bizimkiler oyumuzu ne kadar artırdık, ona bakar. Bir sonraki seçimin hazırlıklarına başlarlardı.
Pes etmek, küsmek, darılmak yoktu. Başarı bizim için hedef değildi. Önemli olan rızayı Bari için çalışmaktı. Çalışmak bizden tevfik Allah'tandı. Bundandır ki bu işi meccanen yapan çoktu. Yeter ki bizi dinlesinler, dinleyecek bir kişi olsun. Yüzümüze baksınlar; derdimizi, dert edindiğimizi bir dinleyip anlasınlar yeterdi. Çünkü görünürde siyaset yapsak da bir irşat görevi ifa ediyorduk. Makam, mevki vız gelirdi bizim için. Ahlaktı, maneviyattı, kalkınmaydı, ağır sanayiydi. Kısaca kökü İslam'a dayalı milli bir duruştu bizimkisi.
Meclis'e girersek bu milli duruşu sergileyecek, ezilmişlerin sesi olacaktık. Hele bir de iktidar olursak çözüm mercii olacak, başta kızlarımız olmak üzere herkes inandığı gibi yaşayabilecek, herkesi kucaklayacak, bize yapılan dışlamayı kimseye yapmayacaktık.
Sonunda Allah Teala, "Kulum, çok istediniz, istemekle kalmayıp sebebini işlediniz ve çok çalıştınız. Alın nöbeti size veriyorum. Bakalım bu imtihanı başarıyla geçebilecek misiniz, küçükken gösterdiğiniz samimiyet ve içtenliği büyüyünce, makam ve mevki sahibi olunca gösterebilecek misiniz dedi. Bayrağı bize verdi. Sonuç? İmtihanı geçtik mi, geçmedik mi? Takdir okuyucunun... Bana sorarsanız allem (Konya tabiriyle Allah en iyisini bilir demektir) ben, benim zihniyetimin barajı aşmadan ve iktidara gelmeden önceki baraj altı küçüklüğünü ve Meclisteki muhalefet etme yönünü özledim. Katılır veya katılmazsınız...saygı duyarım. Aynı saygıyı ben de beklerim.