5 Haziran 2019 Çarşamba

Evlere Ayakkabı ile Girsek Nasıl Olur? *

Başlığı görünce "Ne dediğinin farkında mısın, kendinde misin" dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız elbet! Zira bizim kültürümüzde evlere ayakkabı ile girilmez. Bakmayın eski Türk filmlerinde evlere ayakkabı ile girilip çıkıldığına. 

Evlerimiz günlük, haftalık ve yıllık rutin temizlenir. Misafir öncesi ve misafir sonrası ev temizliği tekrar gözden geçirilir. Kapının önünde ayakkabılar çıkarılır, varsa vestiyere konur. Sonra kapı eşiğine serilmiş paspasa basılır ve içeri girilir. Evden çıkarken hakeza yere basmadan ayakkabı giyilir. Çünkü evlerimiz aynı zamanda birer namazgahtır. Seccade sermeden namazımızı kılarız. O yüzden ayakkabı ile girilmez. Çünkü ayakkabı ile başta umum tuvaletler olmak üzere her yere girer, çıkar, dolaşır, basmadık yer bırakmayız. Hasılı ayakkabılarımızın altına her türlü pislik bulaşır.  Bundandır ki ayakkabıların çıkarıldığı yere çıplak ayak veya çorabımızla da basmayız.

Ben böyle diyorum. Öyle zannediyorum, siz de aynı kanaattesiniz ve aynı hassasiyetleri taşıyorsunuzdur. Fakat gel gör ki bazılarımız bu hassasiyeti taşımıyor. Eve ve camiye girerken ayakkabısını kapıya yaklaşmadan bir iki metre ötede çıkarıyor. Sonra o güzelim çoraplarını herkesin ayakkabısı ile bastığı yerlere basıp yürüyerek içeriye geçiyor. Hiç istifini bozmadan cami veya eve giriyor. Böyle yapan birini görünce garipserim. Ki garipsememek mümkün değil. İçim cız eder, annah der, dudaklarımı ısırırım. Ben böyleyim ama bunu yapanlar çok rahat. Öyle zannediyorum bu rahatlıkları beni öbür dünyaya tez elden götürürken onları daha çok yaşatacak. Böylelerini görünce maalesef bir şey yapamıyorum. Kısa bir şok geçiririm. Camideysem namazda iken bile o kimse gözümün önüne gelir. Acaba nerelere bastı diye düşünür dururum. Bu olay evimde veya başkasının evinde cereyan etse oturduktan ve konuşmaya başladıktan sonra kendimi sohbete veremem. Aklım fikrim girişteki basılan yerdedir. Hatta bazen belli etmeden dost başa düşman ayağa misali ayağına bakarım. Hatta böylelerinin yaptığı ayıba aldırmadan ayıp olmasa kalkıp elime bir bez alıp bastığı her yeri bir güzel silmek isterim. Bunu yapmadan önce yeni açılmış bir çorabı getirip "Ayağındaki çorapları çıkar, şunları giy" diyesim gelir. Çünkü bastığı yer cami veya ev neresi ise az sonra belki namaza kalkıp başımızı secdeye koyacağız.

Umarım abarttığımı düşünmüyorsunuzdur. Ama bu konuya bir çözüm bulmamız gerekiyor. Yok bulamayız denirse böyle olacağına bari bırakalım da herkes eve barka ayakkabı ile girsin daha iyi. Böylece insanlar girip çıkarken ayakkabı giyip çıkaracağım, bağını çözeceğim, kerata kullanacağım, bağını bağlayacağım derdiyle de uğraşmaz, burnumuza çorap kokusu gelmez. Kapının önüne paspas sermeye gerek kalmaz. Hem böylece giriş çıkış sirkülasyonu daha çabuk olur. Kimse önündeki ayakkabı giyecek, ardından ben diye sıra beklemez. Evlere halı sermeye gerek yok. Sadece ara sıra vileda ile paspas çekeriz, olur biter.

Nasıl buldunuz benim çözümümü? Kusura bakmayın, başka çözüm aklıma gelmedi. Ya pis ve kirli yerlere basmadan ev, cami vb. yerlere girmeyi öğreneceğiz ya da ayakkabı ile gireceğiz. Bence düşünmeye değer.


*05/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

4 Haziran 2019 Salı

Seçimsiz Günler ***


Seçimlerin de tadını kaçırdık diye düşünüyorum. Ortalama yılda bir seçim yaptığımız yetmediği gibi şimdi de iptal edilen ve yenilenen seçimlerle yatıp kalkıyoruz. 2018 yılında yapılan 24 Haziran seçimlerinin ardından hazırlığına başladığımız 31 Mart seçimlerini maalesef bitiremedik. 23 Haziran 2019'da yapacağımız İstanbul seçimleriyle tam bir yılı seçimle geçirmiş olacağız. 

31 Mart seçimleri yapılmadan önce 2023'e kadar başka seçim yok. Biz seçimsiz yapamayız demiştim. Şükür ki İstanbul seçimleri imdadımıza yetişti.

İstanbul deyip de geçmeyelim. Seçimi sadece İstanbul yapmıyor. İstanbullu sandığa gidecek, ülkenin geri kalanı da İstanbul ile yatıp kalkıyor. Her günün akşamı yorum yapan aynı aktörler aylardır seçime dair aynı şeyleri söyleyerek bizleri oyalıyor. Ajansların ilk haberleri İstanbul seçimleri üzerine. Hangi aday ne dedi, neredeydi...gibi. 

Sizi bilmem ama bana göre biz seçimlerin cılkını çıkardık. Ne ramazan umurumuzda ne bayram ne geçim. Varsa yoksa seçim. 

Kimin kazanmasında değilim. İki güçlü adaydan hangisi kazanır bilmiyorum. Bunun kararını İstanbul seçmeni verecek. Gönlüm 23 Haziran tartışmayı bitirsin; kazanan, kaybeden durumuna razı olsun. Ortaya yeni tartışmalar dökülmesin.  Ülke biraz da seçimsiz günler yaşasın. Yazık bu ülkenin seçimlere harcadığı zamana, paraya-pula. Birbirimizi kırdığımız döktüğümüz de işin çabası. Artık birbirimize güvenmiyoruz. Herkes yekdiğerini hırsız olarak görüyor. Kolay kolay kapanmayacak bu güvensiz ortamın tohumları öyle zannediyorum bol bol meyvesini verecek. Böyle bir ortamı oluşturduktan sonra İstanbul'u kimin kazanması, İstanbul'u bir beş yıl kimin yönetmesi çok da önemli değil. Tatlı rekabetin bitirildiği, ölümüne ve kıyasıya bir mücadelenin verildiği, sanki İstanbul yeniden fethedilecek ve düşmanın elinden alınacak gibi bir seçim çalışmasının bu ülkeye pek hayrının olacağını düşünmüyorum. Adaylar ya da partililer tarafından seçim kazanma uğruna seçmene verilen uçuk-kaçık seçim vaatleri mirasyedi evladın ata malını har vurup harman savurmasına benziyor.

Üzülüyorum bu duruma gerçekten. Üzüntüme maalesef bir derman da bulamıyorum. Görüyorum ki seçim falan bize lüks. İstediğim ülkenin huzura kavuşması, suların durulması, ülkenin normal gündemine dönmesi.

Seçimlerin normal süresi içerisinde yapıldığı nice seçimsiz günlere inşallah!

***22/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



3 Haziran 2019 Pazartesi

Ortaöğretimde Yeni Sistem Üzerine *


Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, 2020-2021 öğretim yılından itibaren uygulanmaya konacak olan yeni ortaöğretim sistemi hakkında açıklamalarda bulundu. Buna göre liselerde 9.sınıflardan başlamak suretiyle kademeli olarak ders çeşitliliği azaltılıyor. Bilgi Kuramı dersi zorunlu okutulacak dersler arasına girerken zorunlu olarak okutulan bazı dersler seçmeli ders hale geliyor. Detaylı bir açıklama olmasa da kısa açıklamadan anladığım haftalık ders saati 35 saate iniyor.

Yeni ortaöğretim sistemi, detaylı açıklanınca ve uygulamaya konunca sistemin olumlu ve olumsuz yönleri hakkında kanaat belirtmek en doğrusu ama yine de yapılan açıklamalar çerçevesinde kısa bir değerlendirmede ve öneride bulunmak istiyorum.

Öncelikle yeni sistemde ders çeşitliliğinin azaltılmasını olumlu bulduğumu ifade etmek isterim. Fakat ders çeşitliliğini azaltmak tek başına yeterli değildir. Haftalık ders saatleri daha fazla azaltılmalıydı. Beş saatlik azaltma yeterli değildir. En azından 25 saate inmeliydi. Yeni sisteme kademeli geçiş yapılması okullarda beraberinde servis sorununu getirecektir. Eski sisteme tabi olanlar günde 8 saat ders işlerken yeni sistemin öğrencileri 7 saat ders işleyecektir. Okullar eski ve yeni sistemin öğrencilerine ayrı ayrı servis ayarlamayacağına göre yeni sistemin öğrencileri diğerlerini bir saat beklemek zorunda kalacaklardır. Bu sorun üç yıl boyunca devam edecektir. Keşke kademeli geçiş yerine aynı anda tüm sınıflar bu yeni sistemden faydalandırılsaydı daha iyi olacaktı. 

Burada değinmek istediğim diğer bir husus, sistem değişikliğine ortaöğretimde başlanması. Halbuki liseyle birlikte ortaokullarda da ders çeşitliliğini ve haftalık ders saatini azaltmakla işe başlanmalıydı. Sistem birbirine paralel olarak birbirini tamamlardı. Nedense ortaokullar üzerine bir açıklama yok. Belki de liseden önce ortaokullara neşter vurulmalıydı. Değişim yukarıdan aşağıya değil de aşağıdan yukarıya olmalıydı. Çünkü ortaokullarda ders yükü ve çeşitliliği fazla ve bu ders yükünü bu küçük bücürler kaldıramıyor. 

Değinmek istediğim bir başka husus, hangi sistemi getirirsek getirelim -isterseniz dünyanın en iyi eğitim sistemi olsun- etraflıca düşünmezsek bu sistem de önceki sistemler gibi kadük kalır. Bence eğitim ve öğretimde kaliteli yakalamak adına yapılan bu sistem değişikliklerinin fayda vermesi için okullarda eleme sistemi mutlaka olmalıdır. Sorumluluğunu bilenle, bilmeyen; çalışanla çalışmayan arasında bir ayrım ve yaptırım olmalıdır. Anasınıfından başlayan her çocuk, başarı durumu ne olursa olsun liseyi hep beraber bitirecekse sistem değiştirmenin bir anlamı yoktur. Okullara getirilecek eleme usulü çocuklarımızı yarıştıracak ve sorumluluklarını bilmelerine fayda sağlayacaktır. Bunu her şeyden önce başarılı ve sorumlu çocukları korumak ve kurtarmak için yapmaya ihtiyaç vardır.

*14/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.