Ana içeriğe atla

Seçimsiz Günler ***


Seçimlerin de tadını kaçırdık diye düşünüyorum. Ortalama yılda bir seçim yaptığımız yetmediği gibi şimdi de iptal edilen ve yenilenen seçimlerle yatıp kalkıyoruz. 2018 yılında yapılan 24 Haziran seçimlerinin ardından hazırlığına başladığımız 31 Mart seçimlerini maalesef bitiremedik. 23 Haziran 2019'da yapacağımız İstanbul seçimleriyle tam bir yılı seçimle geçirmiş olacağız. 

31 Mart seçimleri yapılmadan önce 2023'e kadar başka seçim yok. Biz seçimsiz yapamayız demiştim. Şükür ki İstanbul seçimleri imdadımıza yetişti.

İstanbul deyip de geçmeyelim. Seçimi sadece İstanbul yapmıyor. İstanbullu sandığa gidecek, ülkenin geri kalanı da İstanbul ile yatıp kalkıyor. Her günün akşamı yorum yapan aynı aktörler aylardır seçime dair aynı şeyleri söyleyerek bizleri oyalıyor. Ajansların ilk haberleri İstanbul seçimleri üzerine. Hangi aday ne dedi, neredeydi...gibi. 

Sizi bilmem ama bana göre biz seçimlerin cılkını çıkardık. Ne ramazan umurumuzda ne bayram ne geçim. Varsa yoksa seçim. 

Kimin kazanmasında değilim. İki güçlü adaydan hangisi kazanır bilmiyorum. Bunun kararını İstanbul seçmeni verecek. Gönlüm 23 Haziran tartışmayı bitirsin; kazanan, kaybeden durumuna razı olsun. Ortaya yeni tartışmalar dökülmesin.  Ülke biraz da seçimsiz günler yaşasın. Yazık bu ülkenin seçimlere harcadığı zamana, paraya-pula. Birbirimizi kırdığımız döktüğümüz de işin çabası. Artık birbirimize güvenmiyoruz. Herkes yekdiğerini hırsız olarak görüyor. Kolay kolay kapanmayacak bu güvensiz ortamın tohumları öyle zannediyorum bol bol meyvesini verecek. Böyle bir ortamı oluşturduktan sonra İstanbul'u kimin kazanması, İstanbul'u bir beş yıl kimin yönetmesi çok da önemli değil. Tatlı rekabetin bitirildiği, ölümüne ve kıyasıya bir mücadelenin verildiği, sanki İstanbul yeniden fethedilecek ve düşmanın elinden alınacak gibi bir seçim çalışmasının bu ülkeye pek hayrının olacağını düşünmüyorum. Adaylar ya da partililer tarafından seçim kazanma uğruna seçmene verilen uçuk-kaçık seçim vaatleri mirasyedi evladın ata malını har vurup harman savurmasına benziyor.

Üzülüyorum bu duruma gerçekten. Üzüntüme maalesef bir derman da bulamıyorum. Görüyorum ki seçim falan bize lüks. İstediğim ülkenin huzura kavuşması, suların durulması, ülkenin normal gündemine dönmesi.

Seçimlerin normal süresi içerisinde yapıldığı nice seçimsiz günlere inşallah!

***22/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde