16 Nisan 2019 Salı

Seçimleri Kazanmanın Yolu

31 Mart seçimleri bitti ama tartışması bitmedi. Mazbatalar verilmesine rağmen bazı yerler için hala itirazlar devam ediyor. Bundan sonra top YSK’da. Ya itirazları reddedip mevcut durumu onaylayacak ya da yeniden seçime gidilecek.

Diğer il ve ilçeleri bilmiyorum ama İstanbul seçim sonuçlarında iptal edilen oyları saydıkça oylarda bir partinin lehine değişiklik göstermesi manidar gerçekten. İptal edilen oyların iptal gerekçesi, mührün sadece parti ambleminin üstüne vurulmasından ve vurulan mührün görülmemesinden ibaret olmasa gerek. Görünen o ki organize bir durum var.

Bu durum tespitinden sonra bir başka konuya gelelim. Partilerin kaleleri diyebileceğimiz bazı iller hariç birçok büyükşehirde başa baş bir yarış vardı. Kazanan ve kaybeden arasında fazla bir oy farkı oluşmadı. O kadar farklı parti içerisinde neredeyse iki parti yarıştı. Sanki orta yerde iki parti varmış gibi oldu. İttifakların ön plana çıktığı bu seçimde  ve 24 Haziran seçimlerinde seçmen belki de ilk defa partisinin dışında bir başka partiye oy verdi. İşin ilginci bir araya gelme ihtimali olmayan, birbirine zıt düşünceye sahip partiler seçmenlerini ikna ederek yabancısı olduğu bir partiye oy verdirmeyi becerebildi. İlk defa bu seçimde Matematik hesabı tuttu. Özellikle Millet İttifakı'nın toplamı fire vermedi. Hepsi topyekûn ittifaklarının arkasında durdu. Sandığa gitmeyecek seçmenini de sandığa getirmeyi becerebildi. Millet İttifakı'nın bu başarısında Cumhur İttifakı'nın payı büyük. Hatta bu başarı tamamen Cumhur İttifakı'na ait dense yeridir. Bundan önceki seçimlerde ötekileştirici siyaset işe yararken bu seçimde rakibin işine yaramıştır.

Bu seçim sonuçları göstermiştir ki seçimlerimiz yeni sistemle birlikte bundan sonra iki turlu bir seçim olacak ve ittifakı geniş tutan ipi göğüslemiş olacak. Bu demektir ki ittifakları geniş tutmakta fayda var. Bunun yolu da partilerle asgari müştereklerde bir araya gelmektir. Bir araya gelinemiyorsa bile en azından hiçbir partiyi rakibin kucağına atmamak, düşmanlığını kazanmamak gerekiyor. Bir puanın veya bir oyun bile değerli hale geldiği günümüzde oy oranına bakarak hiçbir parti küçümsenmemelidir. Çünkü küçümsenen parti, bu işi onur meselesi yapar, gider rakibinle iş tutar veya karşına aday çıkarır. Aldığı oy kendi işine yaramasa da sonucu belirler.

Demem odur ki bundan sonra her seçim hiçbir parti için çantada keklik değildir. Hesap-kitap yapan, geniş kitlelere açılan, her kesimden oy alabilecek adayları belirleyen, ortak akılla hareket eden ve istişareye önem veren seçimlerin favorisi olacaktır. Anlatmak istediğim seçimleri kazanmanın yolu adam kazanmak ve gönüllere girmekten geçiyor. Tek başına hizmet yeterli değildir. Hizmet artı gönül siyaseti belirleyici olacaktır. Kim ya da hangi parti gönüllere girerse seçim onundur. Hem de bu gönlü geniş kesimlere açmak gerekiyor.

14 Nisan 2019 Pazar

Siyaset Yapacaklara...

—Siyasete atılmayı düşünüyorum. İlk işim bir siyasi parti kurmak.
—Siyasi parti kurmayı kolay mı sanırsın?
—Herkes kuruyor, ben de kuracağım.
—Bu işler öyle kolay değil. Türkiye çapında teşkilatlanacaksın. Ekip bulabilecek misin? Zira siyaset bir ekip işi. Haydi her şeyi ayarladın. Siyaset aynı zamanda para demektir. Partinin giderlerini nasıl karşılayacaksın?
—Önce bir kuralım. O kadar parti parayı nereden buluyorsa biz de bulacağız.
—Diyelim ki partiyi kurdun. Siyasette bir varlık gösterebilecek misin? Yüzde on barajı var, aşabilecek misin? Haydi aştın. İktidar olabilecek misin? Moralini bozmak istemiyorum ama siyaset başarı ister. Yoksa tutunmak zordur.
—Moralimi yeterince bozdun zaten. Problem değil. Deneyeceğim. Çünkü bu yola baş koydum. Ayrıca siyasette tek kriter başarı değil. Şayet öyle olsaydı yıllardır her seçime girdiği halde bir varlık gösteremeyen onlarca parti var. Sen, parti kurmamak üzerine öğüt vereceğine parti kurduktan sonra neler yapmalıyım, nelerden kaçınmalıyım? Onu söyle... 
—En önemli soru bu. Cevabı da zor bu sorunun. İktidarda iken yapman gerekenler var, muhalefetteyken hakeza. 
—Diyelim ki iktidar oldum.
—İyi bir ekip kurmalısın. Ekibin sadece şakşakçılardan oluşmasın. Halkta karşılığı olsun. Ekibini çalıştırmayı bileceksin. Onlara sorumluluk vereceksin. Her işe karışmayacaksın. Herkese cevap vermeyeceksin. Ne zaman, nerede, ne şekilde konuşacağını iyi bilmelisin. Her mikrofonu gördüğünde kendini konuşmak zorunda hissetmemelisin. Partinin içinde ve Türkiye yönetiminde yerinde ve zamanında inisiyatif alacak şekilde hakem rolü üstlenmelisin. İstişareye önem vermelisin. Ortak akılla hareket etmelisin. Tek adam görünümü vermekten kaçınmalısın. Ekibine ve söylediklerine değer vermelisin. Eleştiri ve önerilere açık olmalısın. Her eleştireni düşman bilmemelisin. TV ve meydanlarda fazla görünmemelisin. Gece gündüz koşturmayacaksın. Yeri geldiğinde dinlenmeye zaman ayıracaksın. Dinlenirken kendini öz eleştiriye tabi tutmalısın.
—Başka?
—Siyasi rakiplerine saygıyı elden bırakma. Onlara hakaret etme. Onları küçümseme. Hepsi olmasa da içlerinde tıpkı senin gibi vatanseverler olduğunu kabul et. Ötekileştirme. Hepsini aynı kefeye koyma. Şayet ötekileştirirsen görüşleri sana yakın olsa bile rakiplerinle iş tutmaya kalkar. Bazılarını kendi yanına çekmeye çalış. Gelmiyorsa bile onun düşmanlığını kazanma. Çünkü bu yeni sistemde bir oy bile önemlidir.
—Başka?
—Halka değer verdiğin kadar kamu görevi yapan memur ve amirlere de değer ver. Onları meydanlarda eleştirerek halkın gözünden düşürmeye kalkma. Halkta karşılığı olan insanlara ekranlarda ayar verme. Bil ki memurun sana cevap verme imkanı yok. Onların onurlarıyla oynama. Şayet işini yapmıyorsa denetim mekanizmasını iyi çalıştır. Gerekirse inceleme ve soruşturma yoluna git.
—Başka?
—Kamuya eleman alımında, yönetici seçiminde, yardımcılarını belirlemede, vekil ve belediye başkanı seçiminde yüz güldürecek insanları getir. Bunun yolu da ehliyet ve liyakatten geçer. Asla adaletten  ayrılma. Torpil kapısını açma. Kamuya eleman alımında ülkenin her rengine kamuda görev ver.
—Başka?
—İş yaparken kırdığın, üzdüğün kişiler varsa onları yeniden kazanmaya çalış. İnsan kazanma temel felsefen olsun. Her kesime ulaşmaya çalış. Hepsine güven ver. Herkes seni güvenilir bilsin.
—Başka?
—Çalışmaların esnasında hata ve yanlış yaparsan hatalarınla yüzleş. Çık TV'ye ben şu konuda hata ettim, ben şu işi beceremedim, de. Yapamadıklarından ve yanlışlarından dolayı başta teşkilatın ve kamuoyu seni eleştirebilmeli. Herkese korku salma. Bil ki eleştiri seni mükemmelliğe götürür. Daha az hata yapmaya başlarsın.
—Başka?
—Ekonomiye önem ver. Ayakları yere basan, rüzgardan etkilenmeyen, kırılgan olmayan bir ekonominin temellerini at. Bu zor biliyorum. Ama uzun yıllar görev yapacaksan hiç de zor değil. Ekonomiye önem vermene rağmen olur ya ekonomiyi beceremedin, hayat pahalılığı aldı başını gitti. Paramız döviz karşısında eridi. Ülke likidite sıkıntısı çekiyor. Bu durumu vatandaş eleştirebilsin. Kriz var desin. Ülkede kriz miriz falan yok deme. Çık konuş. Evet bir krizle karşı karşıyayız. Ama bu işin altından kalkacağız de. Sakın ola ki her şeyi dış saldırılara bağlama. Hele ki kendi döneminle önceki dönemleri kıyaslayıp benim dönemin daha iyi demeye kalkma. Unutma ki kötü örnek olmaz. Zaten onlar beceremediği için seçmen sana kredi verdi. 
—Başka?
—Hele bu dediklerimle bir başla. Daha söyleyeceklerim olur. Son kez şunu da söyleyeyim, olur ya bir gün seçimi kaybedersen koltuğu rakibine vermekten kaçınma. Kazanmak seni nasıl memnun ediyorsa kayıplara da alışmalısın. Yani yenilgiyi hazmedeceksin.
—Teşekkür ediyorum.
—Ben teşekkür ederim. Nasıl danışmanın olabilir miyim?
—Hele bir bakalım...

Daha Ne Desin Çavuşoğlu? *


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un her yıl 24 Nisan’da “Ermeni soykırımı anma günü düzenlenmesi” kararı alması Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerinde gerilimi tırmandırdı. Macron’un üzerine vazife olmayan bu kararının ardından TBMM’nin ev sahipliğinde Antalya’da düzenlenen “NATO Parlamenter Asamblesi 99. Rose-Roth Semineri ve Akdeniz-Orta Doğu Özel Grubu Ortak Toplantısı” Fransa ile Türkiye’yi bir kez daha karşı karşıya getirdi.

Toplantıyı Fransa adına temsil eden Fransız parlamenter Sonia Krimi, açılış konuşmasından sonra söz alarak Fransa eleştirilerine şok olduğunu söyledikten sonra “Tarih kazananlar tarafından yazılmaz mı? Birçok ülke için PKK terörist değildir ama sizin için böyledir. Bunu dikkate almamız gerekiyor” deyince dananın kuyruğu kopuyor. Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu karşımdaki bayan, üstelik ben ev sahibiyim, karşımda bir misafir var falan demeden Fransız parlamentere ağzının payını veriyor: "Sonia Hanım'ın şoke olmasını anlayabiliyorum. Çünkü Sonia Hanım'ın ülkesi ve Fransa gibi ülkeler bir şeyi anlamıyor. Hep patronluk taslayacaklar, hep başka ülkeleri eleştirecekler, aşağılayacaklar ve istediği kararları istediği gibi verecekler. Dolayısıyla Türkiye veya başka bir ülkeden eleştiri geldiği zaman da şoke olacaklar. Soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke Fransa'dır. Çünkü Ruanda'da, Cezayir'de olanları unutmadık. Fransa kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye'ye ders vermeye kalkmasın" dedi.

Çavuşoğlu'nun  bu sözleri üzerine Krimi ve beraberindeki diğer Fransız parlamenter arkasına bakmadan salonu terk etti. Bereket midelerine inmedi, kalp krizi falan geçirmediler. Çünkü bu sözler yenilir yutulur cinsten sözler değildi. Başka ne desindi? Bir dövmediği kalmış Sayın Bakan’ın. Misafire yapılır mı bu? Misafir haddini bilmezse bal gibi yapılır. Sayın Bakan da bunu yaptı. Ağzına sağlık! Bir insan ne söylediğini, sözünün nereye varacağını ve ağzından çıkanı önce kulağı duyacak. Yok duymuyorsa Çavuşoğlu diye biri çıkar. Ona ağzının payını verir. Dua etsin Fransız parlamenterler, karşılarında Kasımpaşalı yoktu. Ne söyleyeceğini aklıma bile getirmek istemiyorum. Zira duyacaklarından yerlerinden bile kalkamazlar, otura kalırlardı.

Sayın Çavuşoğlu’nun bu konuşmasını tekrar tekrar izledim. İzledikçe içim açıldı. kendisiyle gurur duydum.  Helal olsun! Sıradaki gelsin, var mı kaşınan dedim. Cenabı Mevla’m bize güç kuvvet verir, bir gün bu zayıf halimizden kurtulur, bu zayıf halimizle bu şekil ağızlarının payını verebiliyorsak güçlü olduğumuzda inanın, bu işi sadece sözlü cevap vermekle bırakmayız, icraata da geçeriz. İnşallah o günler yakındır. Biz yeter ki bu düşüncemizi, bu duyarlılığımızı kaybetmeyelim. Biz de bir gün Ruanda ve Cezayir dosyasını açarız. Daha neler açarız neler! Başka türlü bu Fransızlar sözden falan anlamazlar. Adı üzerinde Fransızlar çünkü…

Fransa’nın bu yaptığı ne ilk ne de son. Ermeni ajandasını ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Her nisan ayı geldiğinde Ermeni lobisinin bitmez tükenmez isteklerini yerine getirmeye kendini teşne kabul ediyor ve yumurtluyor. Bakanın sözleri kulaklarına küpe olsun. Bir daha ağızlarına Ermeni soykırımını almasınlar. PKK’yı terör örgütü kabul etmeyenler var demeye kalkmasınlar.
Bu vesileyle bir söz de sözde Ermeni soykırım iddiasını sürekli gündemde tutarak sömürgeci devletler nezdinde karar çıkartmak için lobi faaliyetlerini yürüten Ermeniler için söyleyelim: Ne anlıyorsunuz ağızlarınıza çalınan bir parmak baldan. Gidin işinize!

*15.04.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.