Ana içeriğe atla

Siyaset Yapacaklara...

—Siyasete atılmayı düşünüyorum. İlk işim bir siyasi parti kurmak.
—Siyasi parti kurmayı kolay mı sanırsın?
—Herkes kuruyor, ben de kuracağım.
—Bu işler öyle kolay değil. Türkiye çapında teşkilatlanacaksın. Ekip bulabilecek misin? Zira siyaset bir ekip işi. Haydi her şeyi ayarladın. Siyaset aynı zamanda para demektir. Partinin giderlerini nasıl karşılayacaksın?
—Önce bir kuralım. O kadar parti parayı nereden buluyorsa biz de bulacağız.
—Diyelim ki partiyi kurdun. Siyasette bir varlık gösterebilecek misin? Yüzde on barajı var, aşabilecek misin? Haydi aştın. İktidar olabilecek misin? Moralini bozmak istemiyorum ama siyaset başarı ister. Yoksa tutunmak zordur.
—Moralimi yeterince bozdun zaten. Problem değil. Deneyeceğim. Çünkü bu yola baş koydum. Ayrıca siyasette tek kriter başarı değil. Şayet öyle olsaydı yıllardır her seçime girdiği halde bir varlık gösteremeyen onlarca parti var. Sen, parti kurmamak üzerine öğüt vereceğine parti kurduktan sonra neler yapmalıyım, nelerden kaçınmalıyım? Onu söyle... 
—En önemli soru bu. Cevabı da zor bu sorunun. İktidarda iken yapman gerekenler var, muhalefetteyken hakeza. 
—Diyelim ki iktidar oldum.
—İyi bir ekip kurmalısın. Ekibin sadece şakşakçılardan oluşmasın. Halkta karşılığı olsun. Ekibini çalıştırmayı bileceksin. Onlara sorumluluk vereceksin. Her işe karışmayacaksın. Herkese cevap vermeyeceksin. Ne zaman, nerede, ne şekilde konuşacağını iyi bilmelisin. Her mikrofonu gördüğünde kendini konuşmak zorunda hissetmemelisin. Partinin içinde ve Türkiye yönetiminde yerinde ve zamanında inisiyatif alacak şekilde hakem rolü üstlenmelisin. İstişareye önem vermelisin. Ortak akılla hareket etmelisin. Tek adam görünümü vermekten kaçınmalısın. Ekibine ve söylediklerine değer vermelisin. Eleştiri ve önerilere açık olmalısın. Her eleştireni düşman bilmemelisin. TV ve meydanlarda fazla görünmemelisin. Gece gündüz koşturmayacaksın. Yeri geldiğinde dinlenmeye zaman ayıracaksın. Dinlenirken kendini öz eleştiriye tabi tutmalısın.
—Başka?
—Siyasi rakiplerine saygıyı elden bırakma. Onlara hakaret etme. Onları küçümseme. Hepsi olmasa da içlerinde tıpkı senin gibi vatanseverler olduğunu kabul et. Ötekileştirme. Hepsini aynı kefeye koyma. Şayet ötekileştirirsen görüşleri sana yakın olsa bile rakiplerinle iş tutmaya kalkar. Bazılarını kendi yanına çekmeye çalış. Gelmiyorsa bile onun düşmanlığını kazanma. Çünkü bu yeni sistemde bir oy bile önemlidir.
—Başka?
—Halka değer verdiğin kadar kamu görevi yapan memur ve amirlere de değer ver. Onları meydanlarda eleştirerek halkın gözünden düşürmeye kalkma. Halkta karşılığı olan insanlara ekranlarda ayar verme. Bil ki memurun sana cevap verme imkanı yok. Onların onurlarıyla oynama. Şayet işini yapmıyorsa denetim mekanizmasını iyi çalıştır. Gerekirse inceleme ve soruşturma yoluna git.
—Başka?
—Kamuya eleman alımında, yönetici seçiminde, yardımcılarını belirlemede, vekil ve belediye başkanı seçiminde yüz güldürecek insanları getir. Bunun yolu da ehliyet ve liyakatten geçer. Asla adaletten  ayrılma. Torpil kapısını açma. Kamuya eleman alımında ülkenin her rengine kamuda görev ver.
—Başka?
—İş yaparken kırdığın, üzdüğün kişiler varsa onları yeniden kazanmaya çalış. İnsan kazanma temel felsefen olsun. Her kesime ulaşmaya çalış. Hepsine güven ver. Herkes seni güvenilir bilsin.
—Başka?
—Çalışmaların esnasında hata ve yanlış yaparsan hatalarınla yüzleş. Çık TV'ye ben şu konuda hata ettim, ben şu işi beceremedim, de. Yapamadıklarından ve yanlışlarından dolayı başta teşkilatın ve kamuoyu seni eleştirebilmeli. Herkese korku salma. Bil ki eleştiri seni mükemmelliğe götürür. Daha az hata yapmaya başlarsın.
—Başka?
—Ekonomiye önem ver. Ayakları yere basan, rüzgardan etkilenmeyen, kırılgan olmayan bir ekonominin temellerini at. Bu zor biliyorum. Ama uzun yıllar görev yapacaksan hiç de zor değil. Ekonomiye önem vermene rağmen olur ya ekonomiyi beceremedin, hayat pahalılığı aldı başını gitti. Paramız döviz karşısında eridi. Ülke likidite sıkıntısı çekiyor. Bu durumu vatandaş eleştirebilsin. Kriz var desin. Ülkede kriz miriz falan yok deme. Çık konuş. Evet bir krizle karşı karşıyayız. Ama bu işin altından kalkacağız de. Sakın ola ki her şeyi dış saldırılara bağlama. Hele ki kendi döneminle önceki dönemleri kıyaslayıp benim dönemin daha iyi demeye kalkma. Unutma ki kötü örnek olmaz. Zaten onlar beceremediği için seçmen sana kredi verdi. 
—Başka?
—Hele bu dediklerimle bir başla. Daha söyleyeceklerim olur. Son kez şunu da söyleyeyim, olur ya bir gün seçimi kaybedersen koltuğu rakibine vermekten kaçınma. Kazanmak seni nasıl memnun ediyorsa kayıplara da alışmalısın. Yani yenilgiyi hazmedeceksin.
—Teşekkür ediyorum.
—Ben teşekkür ederim. Nasıl danışmanın olabilir miyim?
—Hele bir bakalım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde