27 Aralık 2018 Perşembe

Allah Kimseyi İşsiz Bırakmasın

Sabah 08.30 sularında iki yolcuyu havalimanına bıraktıktan sonra dönüşte -5 derecede durakta otobüs bekleyen birini arabama aldım. 

Etrafta ev de yok, buradan işe mi gidiyorsun dedim. "Hayır abi, bir iş görüşmesi için gelmiştim olmadı. İhtiyaç kalmamış, geri dönüyorum" dedi. İş başvurusuna ne zaman başvurmuştun soruma "Dün aramıştım. Gel görüşelim demişlerdi. Şimdi de ihtiyacımız yok" dediler. Hayırlısı inşallah kendine uygun bir iş bulursun dedim. Ne iş yapıyorsun dedim. "Muhasebecilik yapıyorum." dedi. Ardından "Lisede meslek lisesi elektrik ve elektronik okuduktan sonra üniversiteyi Sakarya'da bitirdim. Üzerine Konya'da yüksek lisans yaptım. Hem endüstri hem bilişim üzerine okudum. Çoğu yerlere CV'mi bıraktım. Bir yerde iş bulmuştum ki orası da kaç aydır işçilerine maaş veremiyormuş, vazgeçtim. Bu ülkede okumak işe yaramıyor. Okuyacaksan birkaç bölüm okuyacaksın sadece" dedi.

Bugüne kadar değişik fabrikalarda muhasebecilik yapmış iki çocuk babası bu işsiz insanımızı evine bıraktıktan sonra evime geçtim.

Evli ve iki çocuktan sonra işsiz kalmak. Daha bu durumda olan kaç kişi var? Kaçı evine ekmek götürebiliyor, kaçının cebinde harçlığı yok. Kaçı çalıştığı halde maaşını zamanında alamıyor? Kaçının maaşı yeterli gelmeyip kıt kanaat geçinmeye çalışıyor? Bilmiyoruz. Bu durumda olanların işleri kolay değil. Allah yardımcıları olsun. Bu kışta kıyamette kimseyi bir başkasına muhtaç etmesin. İnşallah en yakın zamanda gönüllerine göre bir iş bulurlar da kimseye muhtaç olmazlar.

Firma, işletme, fabrika, esnaf üretim ve ticaretle iştigal eden kim varsa onların da önü ve işleri açılsın, bol para kazansınlar. Kazansınlar ki işçiye ihtiyaçları olsun. İşsizlerimize iş kapısı açılsın.


26 Aralık 2018 Çarşamba

Cemaate Bir Dokundum, Bin Ah İşittim*

Namaza giderken mahallemden cemaatten biriyle birlikte yürüdüm camiye. Bir taraftan ezan okunuyor, biz ise hal-hatırdan sonra laflamaya başladık. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim adımlarken. 

Emekli komşum imam ve müezzinden dertliydi. Müezzinin engelli olması dolayısıyla namazın rükünlerini yapmakta geciktiğini, cemaatin kendisinden önce secdeye vardığını söyledi. Müezzin engelli gerçekten. Allah kimseye vermesin! Sol el ile sol ayağı işlev görmüyor.

Müftülüğe söyleyin bu durumu, müftülük bünyesinde masa başı bir iş ayarlayabilirler dedim. Gidemiyoruz ki dedi. Nedenini sorduğumda imamdan çekindiklerini ve korktuklarını söyledi. Korkacak ne var dediğimde “İmamın müftülükte kardeşi mi, yoksa bir yakını varmış, arkası güçlüymüş” dedi, ardından en ufak bir şeyde aşırı tepki gösteriyor, herkesi paralıyor. Bu yüzden kimse bir şey söyleyemiyor. Bir ara biri kalktı müezzinlik yaptı. Adamın da ne güzel sesi vardı hem de. Arkasından bir de Kur'an okudu. Namaz çıkışı bizim hoca adamı yakaladı: Sen kim oluyorsun, kimden izin aldın da müezzinlik yapıyorsun, bir daha görmeyeyim diyerek adamı azarladı, yerin dibine geçirdi. Oymuş adam bir daha bu camiye gelmedi. Sen olsan gelir misin dedi. İmam kaç yıldır bu camide dedim. 15-20 yıldır burada. Ben ilmine, okumasına bir şey demem. Allah var, iyi de yapıyor ama değişmesi lazım dedi camiye girmeden önce.

Dile kolay 15-20 yıldır aynı camide görev yapmak. Bir insanda bu süre içinde ne heyecan kalır, ne de görev aşkı. Gerçekten imamlar için rotasyon niçin düşünülmez? Bu ülkede öğretmen değişiyor, okul müdür ve yardımcıları dört yıllığına görevlendiriliyor. Kendilerinden memnun kalınırsa aynı okulda bir dört yıl daha görev veriliyor. Sonra? Ya öğretmenliğe dönüyor ya da bir başka okula görevlendiriliyorlar. Müftüler de bildiğim kadarıyla zorunlu yer değiştirmeye tabi. Bu ülkede Cumhurbaşkanı, vekiller bile 5 yıllığına seçiliyor. Tekrar seçilemezse yerini bir başkasına bırakıyor. Hâkimi, savcısı, valisi, kaymakamı aklına kim gelirse şu ya da bu şekilde yer değiştiriyor. Görebildiğim kadarıyla bir cami imamları ve müezzinleri, belediye çalışanları, bir de memurlar değişmiyor. Haydi diğerlerini anladım cami görevlileri belirli periyotlarla aralarında rotasyon yapsa cami cemaatlerine ve görevlilerine bir heyecan gelir. Tayini çıkıp giden iyi biriyse ardından Allah razı olsun denir. Problemli biriyse cemaat şükür kurtulduk der. 

Bence yerinde dura dura bir kişi kendini geliştirmediği gibi bulunduğu yerde iyice kaşarlanır. Ardından cemaati haşlamaya başlar ve mahallesine verebileceği bir şey kalmaz, camiyi kendi mülkü gibi görmeye başlar. Uzun süre bir yerde görev yapmak çoğu zaman bu cemaatin dediği gibi imamla cemaat arasını da açabiliyor. Bir insan, arkasında namaz kıldığı kişiden emin olması lazım. Ne demek cemaatin imamdan çekinmesi? 

Diyanet! Duy bu cemaatin sesini! Camilere bir soluk gelsin. Unutma ki harekette bereket vardır. Uzun süre aynı camide hizmet yapanlar, biraz da başka camilerde hizmet etsin, başka cemaat de bunlardan faydalansın biraz.

* 04/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

"Hak Yol İslam Yazacağız" ***

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslâm yazacağız.
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslâm yazacağız.
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor-ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslâm yazacağız.
Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda´nın tunç heykeline
Hak yol İslâm yazacağız.
Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslâm yazacağız.

Yukarıdaki şiir Rahmetli Abdurrahim Karakoç tarafından 1960 ihtilalinden hemen sonra yazılmış, sonraları marş şeklinde söylenmeye başlanmış ve halktan özellikle mütedeyyin insanlardan büyük beğeni almış bir eserdir. Çocukluktan çıkıp gençliğe doğru adım attığımda bu marş, katıldığım yürüyüş ve mitinglerde hep birlikte söylenir, gözlerim yaşarırdı. "Hak yol İslam yazacağız" nakaratı bazen "Tek yol İslam yazacağız" şeklinde söylenirdi. Söylendikçe duygulanır ve kulaklarımızın pası silinirdi. Bir derdi, bir davası olan ve bize bu şiiri kazandıran Şairimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Şiir/marştan bugüne bakıyorum. Bir heyecanla inanarak söylediğimiz bu marşın bugün neresindeyiz? Dünkü heyecanın kalmadığını söyleyebilirim her şeyden önce. Yine bugün İslam diye bir derdimizin olmadığını, hatta düne göre daha da karamsar olduğumu söyleyebilirim.

Şiirde de görüleceği üzere nerelere "Hak Yol İslam yazacağız" idik hâlbuki? Hiçbir yere İslam'ı yazamadığımız gibi eski samimiyetimiz de kalmadı. Üstelik bütün kurum, kuruluş vb. yerler bugün mütedeyyin insanların elinde olmasına rağmen ideallerimizi yok ettik. Orta yerde laiklik adı altında bize baskı yapacak kimse de kalmayınca bugün neredeyse birbirimizi boğazlayacağız. Ne eleştiriye geliyoruz ne de tavsiyeye. Yanlışımızı da kabul etmiyoruz.

Ben şiirde belirtilen veya başka yerlere İslam'ı yazmaktan geçtim. Kendi çocuklarımıza bari sahip çıkabilsek diyorum. Ne varmış çocuklarımızda demeyelim. Çocuklarımız -hepsi olmasa da- önce deist oluyor, belki de ileride -maazallah- ateist olacaklar. Çünkü onlara biz büyükler iyi örnek olamadığımız gibi onların anlayacağı şekilde İslam'ı anlatamıyoruz. Kendi anladığımız İslam'ı dayatıyoruz onlara. Sorgulama yapmalarına imkân vermiyoruz.

Anlattığımız, şayet onları deist yapmaz ise ya İŞİT gibi düşünüyor, ya da İslam'a mesafeli duruyor. Biz her yere İHO veya İHL açsak da, hafız yetiştiren kurumları çoğaltsak da maalesef durumumuz içler acısı. Camilerimiz de bomboş. Bu aşamadan sonra herkes çoluk-çocuğuna sahip çıksa herhalde bu en büyük kazancımız olacaktır.

Bugünden geriye gitmek istemiyorsak gençliğe kullanacağımız din dilini değiştirmemiz, aramızda tartışmalı dini konuları bırakmamız; nerede, ne iş yapıyorsak işimizi en düzgün şekilde yapmamız, adaleti tesis etmemiz, ehliyet ve liyakati esas almamız, inanç ve fikir hürriyetine geçit vermemiz, herkese güven telkin etmemiz, kısaca ahlak ve etik değerleri öncelememiz önceliğimiz olmalıdır.

*** 05/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.