4 Aralık 2018 Salı

Hapishaneleri Boşaltmanın Yolu


Türkiye'de zaman zaman adına af denmese de cezaevinde yatan hükümlü mahkûmları dışarı salıvermenin bir yolu bulunur. Çünkü seçim vaadi olarak ya söz verilmiştir ya da hapishaneler kapasitesinin üzerinde bir doluluğa sahiptir. İçeri boşaltılmalı ki yeni suç işleyenler cezaevine girebilsin. Böyle giderse biz bol bol yeni hapishaneler açmaya devam ederiz. Zaten salsak da çözüm değil. Çünkü saldığımız yeniden suç işliyor. Yeni suç işleyenleri içeri alamıyoruz. Çünkü dolu. Bunun yerine Adli Kontrol Şartını uyguluyoruz bol bol. Anlayacağımız cezaevlerimiz adalet dağıtmıyor: Birer medreseyi Yusufiye değil. Tıpkı adaletimizin adalet dağıtmadığı gibi! 

Aslında bunun çözümü bende. Hem hapishaneleri boşaltırım hem de yeni suç işleyenler cezaevine girmez. Nasıl mı? Normalde bu formülümü Adalet Bakanı olunca uygulamaya koymayı düşünüyordum ama bu iş beklemeye gelmeyecek. Bir an evvel formülümü uygulamaya koyalım ki hapishanelerimiz sinek avlasın.

Nedir önerin derseniz? Yeni suç işleyenlere durmadan Adli Kontrol Şartı uyguluyoruz ya, işte bu kuralı genişleterek cezaevlerindeki mahkûmlar için de uygulayalım diyorum. Mahkûmun suçunun büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakmadan içerideki suçluları Adli Kontrol Şartıyla tahliye edersek hapishaneler boşalır, girmek isteyene de “Dur bakalım, cezaevi bu kadar ucuz değil. Ceza olarak seni içeriye almayacağız, serbestsin deriz, olur biter. Bu durumda mahkûmlar hürriyetine kavuşur, siyasilerimiz af çıkarmak zorunda kalmaz. Bu kriz döneminde üstelik bu yol ile devlet ekonomik yönden rahatlar. Yeni cezaevleri yapmaz, hatta mevcutları satar. İnfaz memurlarını istihdam etmez, onlara maaş vermez. Adliyelerin yükü hafifler, devlet cezaevlerindeki mahkûmların yeme, içme, barınma ve güvenlik işi ile uğraşmaz ve harcama yapmaz. Adliyelerin yükü hafifleyeceği için fazla hâkim, savcı, mübaşir ve zabıt kâtibine ihtiyaç kalmaz. Devlette görev alacaklara "Adli Kontrol Şartı ile salıverilmemek" şartını da koyarız. Daha bitmedi. Polise de suçluyu yakalama görevi verilmez. Kim suç işlerse gıyabında "Adli Kontrol Şartı ile hakkında işlem yapılmıştır" kararı verileceğinden fazla polis istihdamına da gerek duyulmaz. Avukatlık mesleği tarih olur. Devlet ve vatandaş avukatlara para ödemek durumunda kalmaz. Aileler yakınımı ziyaret edeceğim deme yoluna gitmez, masraf ve vakit harcanmaz.

Biliyorum bu önerimi beğenmediniz. Hatta bıyık altından "Öneriye bak, hizaya gel" dercesine gülüp garipsediniz. Bence bu öneri yabana atılacak bir öneri değildir. Uzun uğraş sonucu patenti bana ait olarak kayıtlardaki yerini alacaktır. Bu önerim uygulansın, sonucu hep beraber görelim günümüzü. Hoş herkesi içeriye dıktık da sonuç ne oldu? Onca masraf ve çabaya rağmen suçluyla mücadelemiz sıfır elde var sıfır değil mi? Hem benimki masrafsız. Denemesi de bedava. Patent parası falan istemiyorum. Haydin yetkililer! Alın size yol ve yöntem! Uygulayın, ne kaybedeceksiniz ki?


"Ben devletin yemeğini nasıl yerim?" ***

Evlendirdiğim oğlum tarafından hısım olduğumuz 90 yaşın üzerindeki bir anneanneyi bir ay önce defnettik. Ölüm çatmadan önce rahatsızlığından dolayı kızı, annesini Meram Tıp Fakültesi Hastanesinin yoğun bakım ünitesine yatırır. Doktorlar teyzeyi burada birkaç gün misafir ederler. Öğün vakti diğer hastalara olduğu gibi bu hastaya da yemek servisi yapılır. Fakat teyze "Ben devlete ne yaptım da yemeğini yiyeceğim" diyerek gelen yemeği geri çevirir. Kızı, dışarıdan annesi için yemek getirtmek zorunda kalır.

Teyze vefat etti, darı bekaya uçtu. Biz gelelim biz sağlara. Bu teyzenin duyarlılığının "d" si biz sağlarda var mı? Çok tanımıyorum ama belki bu teyze okur-yazar bile değil. Olsa olsa ilkokul mezunudur. Hastanedeki yemeği yemesi kadar doğal bir şey yoktu hâlbuki. Ama kendisi öldü gitti, belki kendisine göre devlete bir şey yapmadı. Ama çekip giderken bile yoğurdu üfleyerek yedi gitti. Hayatım boyunca unutmayacağım ender kişilerden biri olarak kalacak bu teyze hep. Bir ayağı çukurdayken bile geride kalan bizlere ders vermeyi ihmal etmeyen bu teyze, kendisini sürekli tanıyan yakınlarına ne dersler verip gitti kim bilir? Öyle zannediyorum bu teyze bu duyarlılığıyla çocuklarına haram lokma yedirmemiştir.  Şanslı aileymiş vesselam! Aslında her ailede bu teyze gibi birileri olacak ki çoluk çocuğuna ne yedirdiğini takip edecek ve yaşantısıyla çevresine örnek olacak. Allah gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun bu teyzenin.

Bu teyze fî tarihinde yaşamış biri değil,  2018'de vefat etti. Yani asırdaşız. Bugün biz neredeyiz? Ne yediğimize, ne içtiğimize; yediğimiz ve içtiğimizin nereden geldiğine dikkat eden birileri miyiz? Şayet böyleysek yediğimiz ve içtiğimizde hiç şüphe yok demektir. Helal olsun, ne mutlu bize! 

Şimdi bu teyze kalkıp gelse devletin üyeleri için ödediği aidatlarla bir STK'nın, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte bir beş yıldızlı otelde seminer yaptığını duysa, sınırsız yeme ve içmenin sendika tarafından yani devletin parasıyla karşılandığını öğrense  en hafifinden "Vah kuzum! Sizin yediğiniz, içtiğiniz öbür dünyada burnunuzdan fitil fitil gelir" demez miydi? Bence derdi. Hatta bu seminerin iş-güç zamanı olduğunu, yöneticilerin esas işlerini bırakarak bir tatil beldesinde seminer adı altında tatil yaptığını duysa "Vah kuzum! Sizin öbür dünyada yatacak yeriniz olmaz" der miydi demez miydi? Bence derdi. "Ben cahil halimle(!) Allah'tan korkarım, en iyisi siz de korkun" bile derdi.

Ezcümle hasta haliyle ölümle pençeleşen teyze gibi hastane yemeğini yemeyecek kadar hassas olmayalım ama kamu malı konusunda özellikle üyeler adına gelen parayı kendimize doğru yontarak gerekli-gereksiz yerlerde harcamayalım. Bilelim ki üyeler adına gelen bu paralar bize birer emanettir, yerli yerince kullanalım. Bu para yenecekse üyelerle birlikte yiyelim. 

*** 11/12/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Başkası Kötülenerek Bir Yere Varılamaz *

Sosyal medyayı açınca sayfama düşen bazı takipçiler vardır. Yaptıkları tek şey düşman veya rakip gördüklerini durmadan kötülemek. Yoluna baş koyduğu bu iş için nerede bir yazı, bir paylaşım varsa işime yarar düşüncesiyle paylaşma yoluna gidiyor. Çünkü işleri bu! 

Düşüncesine, fikrine ve zikrine uygun olmayan icraatlar elbette eleştirilecek. Buna bir diyeceğim yoktur. Hamama giren terleyecek. Tasvip görmeyen icraat ve tasarruflar muhalifleri tarafından tenkide tabi tutulacaktır. Bazı eleştirilerinde haklılık payı da olabilir. Ama bu tipler bana inandırıcı gelmiyor. Çünkü hayata ve olaylara tek gözlükle bakmayı itiyat edinmişlerdir. Zaman zaman da muhalif oldukları zihniyetin bir icraatını "Bunu doğru yapmışlardır" deseler bir hakkı teslim edeceğim: Bu adamlar objektif takınıyor diyeceğim. Ama ne mümkün! Gözlerini öyle kin bürümüş olmalı ki iyi olanı görmeleri, görüyorlarsa da tasvip etmeyi kendilerine yediremez, mutlaka altında bir Çapanoğlu ararlar. Sanıyorlar ki muhalif olmak her şeye karşı çıkmaktır.

İnandırıcılıklarını her şeyi eleştirerek kaybeden bu kişiler bir konuda ne yapılması gerektiğini eleştirdiklerinin altına ilave etseler diyeceğim ki ajandaları dolu. İcraatın başına geldikleri zaman ne yapacaklarını biliyor, alternatifli düşünüyorlar. Bir şey olmaya, bir yere gelmeye göz kırpan bu tipler ömrünü başkasının icraatını kötülemeye verdikleri kadar ne yapacaklarını anlatsalar aslında bir mesafe alırlar, bir mevzi kazanırlar. Ama gördüğüm kadarıyla dertleri bir yere gelmek değil. Zira olsaydı projeleriyle ortaya çıkar; başkasını değil, kendilerini ve olması gerekenleri anlatırlardı. Bulundukları statüleri muhalifliklerinden kazanmış olmalılar ki bir adım ileri gitmeden mevcudu korumaya çalışıyorlar.

Ömrünü muhalifliğe, başkasını kötülemeye adamış, kişi siyaseti yapan bu kişiler rakibinin her yaptığına ön yargılı olduğu için rakiplerinden alabilecekleri bir şey yok, rakiplerinin de bunlara verebileceği bir şey yok. Sürekli kişi siyaseti yaptıkları için kendilerinin ne yapacağını kamuoyu da bilemiyor. Bilinen tek yönleri: Çarşı, her şeye karşı olmaları! Böyleleri gelir mi bir yere? Çok zor! Bu insanların kendilerine saygısı varsa, bir yere gelmede samimilerse, ülke için bir şeyler yapma gibi bir dertleri var ise başkalarını hep kötüleme yerine kendi yapacaklarını anlatarak bu işe baş koyabilirler. Bu ülkede iş yapacaklarsa her şeyden önce halkın teveccühünü kazanmanın yollarını bulmalılar. Yoksa müzmin muhalif olarak hep yerinde sayar ve kendilerine teveccüh göstermeyen halkı kötüler dururlar. 

Bunların yaptığı bir sınavda yüz alan öğrenciyi kötülemek gibidir. Hâlbuki yüz alanı kötüleme yerine kendileri de yüz alma yoluna gitseler mesafe alacaklardır. Bunun için taşın altına ellerini uzatmaları gerekiyor. Çalışmada gözleri yok. Sadece mevcudu eleştiriyorlar. Bu yaptıklarıyla kimseye de pozitif enerji vermiyorlar. Ah bu durumu bir bilseler!

* 15/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.