27 Ekim 2018 Cumartesi

Çözüm Yerine Sorun Üreten Siyasetimiz *

Ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasetin görevi sorun çözmektir, sorun olmak değil. Sorunu çözemiyorsa bile en azından sorunu yönetmeyi bilir, sorun üretmez. Çünkü her türlü sıkıntıya çözüm üretme gibi bir misyonu vardır siyasetin. En azından ben böyle görmek istiyorum. Dünyada nasıldır bilmiyorum ama bizim ülkemizde siyaset her şeye bir çözüm üreteceği yerde maalesef durmadan sorun üretiyor. Çünkü kendisi sorunun kaynağı. Bu durumu gördükçe bırakın bir sorunu çözmeyi, sorun olmasınlar yeter diyorum.

Bizde siyaset problem üretme yeri gibi çalışıyor. Bu işi deruhte edenler nasıl beceriyorlarsa ellerini attıkları her şey problem olup çıkıyor. Konunun iç veya dış siyasetle ilgili olması fark etmiyor. Biri kara diyorsa diğeri ak der. Bir şeyin doğru olup olmaması önemli değil. Önemli olan karşı kulvarda yer almak, aynı karede yer almamaktır. Bir konuda aynı düşünseler varlık sebeplerini inkar etmiş olurlar. Tüm hesap seçmene mesaj vermek sanki. Seçmene mesaj vermek amacıyla yapılan açıklamalar halkı kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Belki siyasetimizin en başarılı olduğu alan bu. Halkı ne kadar gerersek bu işten daha çok ekmek yeriz düşüncesinde olmalılar. İşin garibi kahir ekseriyeti aynı dili konuşuyor.

Çözüm yerine hep sorun üreten siyasetimizin hiç iyi yönü yok mu derseniz olmaz olur mu? İsterseniz biraz beyin jimnastiği yapalım. Siyasetimizin en başarılı olduğu alanlar:

●Özlük haklarını koruma ve iyileştirme konusunda bir ve beraberler. Aralarında asla tartışma çıkmaz. Çıkarılması gereken mevzuatı bir gece de çıkarırlar.

●İstisnasız hepsi iyi bir demagogdur. 

●Görevleri hep birbirini eleştirmektir.

●Kendi partilerine asla toz kondurmazlar.

●Liderleri için canlarını verirler.

●Her konuda söyleyecek sözleri vardır. Mazeret üretmede, bahane ve gerekçe bulmada üstlerine yoktur.

●Yapsın veya yapamasın seçim zamanlarında vaat üstüne vaat vermede kimse ellerine su dökemez.

●İktidara hangisi gelirse gelsin işe adam alımında kayırmacılık yapılır. Kısa yoldan kadrolaşma yoluna gidilir.

●Hepsi iyi bir niyet okuyucusudur. Senin ne dediğin değil, onların ne anlamak istediğidir önemli olan.

●Çamur atmada mahirdirler.

●Dün söylediklerini bir çırpıda revize edip “u” dönüşü yaparlar.

●Hepsinin kırmızıçizgileri vardır. İzledikleri çizgilerinin yanlış olduğu ortaya çıksa bile o kırmızıçizgiyi devam ettirirler. Bu konuda bir istikrar abidesidirler.

●Seçimi kaybederlerse genelde ya halkı suçlu bulurlar ya seçimde şaibe var derler ya da istatistiklere boğarak kendilerini başarılı gösterirler.

●Hiçbirinde uzun vadeli bir siyaset yoktur. Günübirlik yaşarlar. Günlük veya seçimlik kazanımı kazanım sayarlar.

●Kendi icraat ve yapacaklarını anlatacakları yerde rakibini kötüleyerek çamur atarak oy avcılığına soyunurlar.

●Yaptıkları erdem, fazilet siyaseti değil, algı siyasetidir.

●Hepsi için her seçim ölüm kalım meselesidir, en önemli seçimdir.

●İktidar veya memleket rakibinden kurtarılması gereken bir olgudur.

●Çoğu, asla bir öz eleştiri yapmaz. Çünkü hata yaptığını kolay kolay kabullenmez.

●Hepsi ülkeyi kurtaracağım, uçuracağım, memleketime ve insanına hizmet edeceğim diye gelir, bir daha gitmemek üzere çabalar, giderken de gelene enkaz devreder.

●Hepsi kendisini olması gerekenle değil, kendinden öncekiyle kıyaslar.

●Demokrasi, özgürlük, fikir ve vicdan hürriyeti diye iktidara gelenlerin yaptığı ilk iş, gücünün yettiği herkese gözdağı vermektir.

●Parti liderleri başarılı olsa da olmasa da özellikle başarısız olduğu durumlarda kendi istemediği müddetçe kurultay yoluyla asla değiştirilemez. Çünkü lider, seçimi kazanmaktan ziyade ilk önce delege ve üye yapısıyla oynayarak parti içinde hakimiyetini pekiştirir.

●Çoğunun memleket sevgisi kedinin ciğeri sevmesi gibidir. Önce canan değil, candır. Siyaset halk için değil, kendileri içindir.

●İktidara gelen kendi zenginini oluşturur.

●Tabanını tutmak için hepsi gerilim siyaseti izler, ortamı gerer, halkı kutuplaştırır.

●Siyasete giren kolay kolay bırakmaz. Orada tutunmak için her yol denenir. Çoğunun gönlünde mezarda emekli olmak vardır. Çünkü bizde siyaset bir meslek gibi görülür. Kim deruhte ettiği mesleği bırakabilir ki...

●Siyasetin hangi kademesinde olursa olsun siyasetçinin ihya olmayanı yoktur. Kendi köşe olduğu gibi çoluğu-çocuğu ve akrabaları da ihya olur...

Gördüğünüz gibi ülkemizde izlenen siyasetin kendisi başlı başına bir problem olsa da bu tür siyasetin başarılı olduğu alanlar da epey varmış. Bu kadar başarı beklemiyordum. Bizdeki bu siyasetin istisnası yok mu? Var diyorsan vardır, yok diyorsan yoktur. Nereden, nasıl baktığına ve kimi tuttuğuna bağlı.

*01/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Ekim 2018 Cuma

Beddualar değişiyor artık!

Suudi Konsolosluğu aranmasına rağmen Cemal Kaşıkçı olayı hala gizemini koruyor.  Resmi bir açıklama olmayınca Kaşıkçı hakkında “öldürüldü, cesedi parçalandı, cesedi Suud’dan getirilen özel bir makine vasıtasıyla içine asit dökmek suretiyle ceset yok edildi, Konsolosluğun içinde bir kuyu bulundu; Kaşıkçı’nın önce parmakları koparıldı, ardından kafası kesildi, cesedi parçalara ayrıldıktan sonra getirilen uçakla kaçırıldı…” iddiaları yazılıp çiziliyor günlerce. Garibimin başına geleni ancak Konsolosluğun içindekiler biliyor. Konuşurlarsa ne ala. Konuşmazlarsa kayıp ceset olarak tarihe geçer. Eğer Kaşıkçı öldürülmüşse Konsolosluktan birileri bunu üstlenebilir ve konu bu şekilde kapatılabilir. Bunu da zaman gösterecek. Bekleyip göreceğiz.

Kaşıkçı olayı gizemini korurken net olan durum Kaçıkçı’nın Konsolosluğa girdikten sonra bir daha çıkmadığıdır. Savcılarımız istihbaratımız feci olayı araştıra dursun ben bu olaydan zamanla yeni beddualar ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Ben bunun üzerinde duracağım. Çünkü bu olay dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir olay olarak tarihe geçecek. Kişiler nefret ettiği, görmek istemediği kişileri Konsoloslukla ilişkilendirebilir. 

Şimdi günümüzde hala kullanılmakta olan beddualar şu şekilde değişebilir:
●Gidişin olsun da dönüşün olmasın→ Suud Konsolosluğuna gidesin.
●Burası Kadıköy! Buradan çıkış yok→ Burası Suud Konsolosluğu!
●Eceli gelen cami duvarına işer→ Eceli gelenin yolu Suud Konsolosluğuna düşer.
●Canına susadın galiba!→ Seni Suud Konsolosluğuna gönderelim.
●Cesedin kurtlara ve kuşlara yem olsun!→ Suud Konsolosluğunun eline düşesin.
●Cesedin kim vurduya gitsin→ Suudluların eline geçsin!
●Allah belanı verecek senin→ Son durağın Suud Konsolosluğu olsun!
●Bir mezarın bile olmasın!→ Suud Konsolosluğuna teslim edilsin.
●Kimsenin başına gelmeyen senin başına gelsin!→ Suud Konsolosluğunun eline düşesin.

Uyarı amaçlı da kullanılabilir:
Dikkat, içeri girmek tehlikeli ve yasaktır!→ Dikkat, Suud Konsolosluğu!

MEB'in Önceliği Nedir?

—Sana bir soru: MEB'in önceliği nedir?
—Bunu bilemeyecek ne var! Eğitim ve öğretim tabii ki!
—Bilemedin.
—Dalga geçme!
—Dalga geçtiğim falan yok. Keşke öyle olsaydı.
—Eee o zaman?
—Ben sana önceliğini sordum.
—Adamı deli etme! Önceliği de eğitim ve öğretim olur. Başka ne olabilir.
—Tamam sinirlenme. Eğitim ve öğretim MEB'in asli görevleri arasında ama önceliği değil. MEB'in önceliği öğretmenlere yönelik kurs, seminer, konferans, toplantı vb. etkinliklerdir.
—Şaka yapıyor olmalısın!
—Hiç şaka yapıyor tarafım var mı? Çocuğun var mı okula giden?
—Olmaz olur mu? Hem de kaç tane!
—Hiç sordun mu çocuklarına günde özellikle bazı günlerde kaç saat dersinin boş geçtiğini?
—Oluyor bazı zamanlarda. Öğretmenlerin mazereti vardır.
—Öğretmen hastadır, raporlu olabilir veya mazereti vardır, izinlidir. Böylesi durum fazla değildir. Ama genellikle görevli izinli olur.
—Ne demek görevli izinli olmak?
—Kendi iradesi dışında öğretmenin okul dışında görevlendirilmesidir.
—Ama dersi var o saatte.
—Dersi olsa da şayet bir kurs, seminer, toplantı vb. etkinlik düzenlenmişse öğretmen bu tür aktivitelere katılmak zorundadır. Şayet katılmazsa mevzuat gereği suç işlemiş olur. Hakkında inceleme ve soruşturma açılır, savunması alınır. Geçerli bir mazeret sunamazsa disiplin cezası alır.
—Seminere gitmeyip derse girse de mi?
—Evet!
—Ama olmaz ki! Ders ne olacak? Çocukların dersi boş geçecek.
—Ama olmaz ki deyip durma bana! Sana iki saattir ne anlatmaya çalışıyorum ben? MEB'in önceliği eğitim ve öğretim değil. MEB öğretmenlere kurs, seminer vb bir etkinlik yapmayı kafaya koysun, istersen çocuğun kaç dersi boş geçerse geçsin; dersleri boşaltır, öğretmeni seminere alır.
—Olur mu öyle şey?
­­----Olur, hem de bal gibi!
----Ders dışında yapamaz mı bunu?
----Ders dışında yapmaya kalksa ayyuka çıkıyor, angarya görülüyor. Bu yüzden eğitim ve öğretim sezonunda yapıyor bu işi. Yani bir şeyi yaparken diğer bir şeyi yıkıyor. Yıkıyor, yapıyor. Bu, hep böyle.
----Bu işin başka yolu yok mu? Çocuklarımız mağdur oluyor.
----Var aslında. Öğretmenlerin iki hafta haziran, iki hafta da eylül döneminde seminer/mesleki çalışma takvimi var. Pekala bu tür kurs vb aktiviteler bu zaman diliminde olacak şekilde planlanabilir. Böyle olursa ne öğrenci mağdur olur ne de eğitim ve öğretim aksar. Çocukların dersi boş geçmez. MEB öğretmenini eğitmiş, öğretmenler de zamanı daha verimli kullanmış olur.