23 Ağustos 2018 Perşembe

Müridim Olmak İster misiniz?

Bir tarikat ya da cemaat kurmayı düşünüyorum. Bu düşüncemin fiiliyata dönüşmesi için öncelik mürit lazım. Malumunuz tek kişiden ibaret olmaz bu işler. Şimdi size -sayenizde- kurmayı düşündüğüm cemaatin prensiplerini sıralamak istiyorum:
1. Müridim olacak kişi söylediğim her şeyi ölçüp biçecek, Kur'an ve sünnet çerçevesinde akıl süzgecinden geçirecek, dediğim her şeye vardır bir hikmeti demeyecek. Aklına yatmayana itiraz edecek.
2. Tarikatımıza ait olan yer yediden yetmişe herkese açıktır, özel görüşme yoktur.
3. Tarikatımızda para-pul toplama yoktur. Masraf varsa katılan üyeler arasında pay edilecektir.
4.Tarikatımızın gizli ajandası yoktur. Başta diyanet olmak üzere devlet erkinin denetimine açıktır.
5. Tarikatımızın yapacağı faaliyetler kısa, orta ve uzun vadeli bir plan çerçevesinde kamuoyuna duyurulacaktır.
6. Tarikatımızın devletin kılcal damarlarına girme gibi bir düşüncesi yoktur, hiç olmayacaktır.
7. Tarikatımızın siyasetle işi olmaz, siyasilerle dirsek temasına geçmez. Herhangi bir siyasi partinin lehinde veya aleyhinde bir açıklama yapmaz. Mensuplarımız seçim zamanı geldiğinde hür iradeleri ile istediği partiye oy verebilir. Şu partiye verin şeklinde asla bir yönlendirme yapılmaz.
8. Kimseye cennet garantisi vermez, öbür dünyada kimseye şefaatçi olmaz.
9. Tarikatımızın genel prensibi müntesipleri hangi işi yapıyorsa en iyisi olmak için çabalamalarıdır.
10. Belirli periyotlarla yapılan sohbet ve istişare toplantılarında tarikatımızın kurucusu olan bana asla yer verilmez. Allah ve rasulü temel prensibidir.
11. Tarikatımızda kararlar istişare ile alınır, tek başına emir verilmez, karar alınmaz.
12. Tarikatın başına geçen ölünceye kadar başta kalmaz. Bu hizmeti ifa etmek için görevlendirilen kişi istişare ile seçilir, gerekirse değiştirilir.
13. Tarikatımız bu uğurda görev ifa eden gruplardan biridir, tek doğru değildir, eleştirilere açıktır. Bizi eleştiriler sapık olarak değerlendirilip dışlanmaz.
14. Tarikatımıza bağlı olduğu halde bizden ayrılan düşman ilan edilmez. Kendisi "Dün bizimle olan ama bugün farklı düşünen bir kardeşimiz" olarak değerlendirilir. Asla ardından ve aleyhinde konuşulmaz. Kapımız her zaman için açıktır.
15. Tarikatımızda holdingleşme ve şirketleşme olmaz, ticaretle uğraşmaz.
26. Tarikatımızda veraset sistemi yoktur. Silsile babadan oğula, damattan toruna geçmez. Kimin geçeceği şurada belirlenir.
27. Tarikatın hizmet alanlarının başında müntesiplerinin ahlaklı olması/davranması esastır. İnsani ilişkiler ön plandadır. Çevre temizliğine ve kalp kırmamaya özen gösterir. İnsana hizmeti, onları rahatsız etmemeyi Allah'a hizmet olarak bilir.
28. Kur'an ve sünnetin dışında tarikatın ibadet anlayışı olmaz. İbadet yapılırken çevreyi rahatsız etmemeyi prensip edinir.
29. Bilmeden yaptığımız hatamız olursa hakaret etmeden herkesin eleştirisine açıktır, hatasından da vazgeçer.
30. Tarikatımız İslam'ın aleyhine olan her türlü tasarrufa edebince tepki gösterir.
31. Tarikatımız inancı ne olursa olsun mazlum ve mağdurun yanında yer alır. Yeri geldiği zaman fincancı katırlarını ürkütür.
32. Tarikatımızda şeyh-mürit arasında bir sınıf üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Şeyh Allah'ın seçilmiş kulu değildir. Kuru et yiyen kadının oğludur. Kendisini mehdi, mesih, kutup, kainat imamı olarak görmez. Kendi halinde günahkar bir kuldur.
33. Bu yazılanlar kuruluş aşamasındaki tarikatımızın olmazsa olmaz prensipleridir. Yeterli sayıya ulaştıktan sonra Kur'an, sünnet ve ahlaki ilkeler esas olmak üzere müntesiplerimizle birlikte kriterlerimiz yeniden gözden geçirilecek, ihtiyaç olursa kriterler değiştirilir, çıkarılır ve yeni ilaveler yapılır.

Bu prensipler çerçevesinde müridim olmak ister misiniz?
Meraklısı için not: İçinizden biri bu tarikatın adı yok mu derse şimdilik urvet'ül vüska" veya "üsveyi hasene" olacaktır.

Önceliğimiz İnsan Olmak Olmalı

Mahallemde kalabalık nüfusa sahip Suriyeli bir sakinimiz var. Çocukları evli olmasına rağmen aynı evde ikamet ediyorlar. Bizdeki gibi evlenen başını alıp gitmiyor. Kalabalık olmasına rağmen mahallede bireysel olarak kimseye zararları yok. Hepsi işinde gücünde. Ama bir zararları var ki kitlesel. Her perşembe akşamları geç vakte kadar dışarıdan gelenlerle birlikte def eşliğinde ilahi söylüyor ve zikir çekiyorlar. Sesleri evlerinin dışına taşıyor. Aynı işlem cumartesi günleri de icra ediliyor. Bayram dolayısıyla arifeden başlayan ve bayramın her günü devam eden zikirler yapılıyor.

İçinizden adamlar Allah diyor, ne güzel diyebilirsiniz. Ama sakinler rahatsız bu durumdan. Kendilerini uyarmayan sakin kalmadı. Allah dediklerinden ve toplandıklarından dolayı değil. Sesin evin dışına taşmasından. Özellikle sırt sırta oturan komşusundan. Sese dayanamıyor. Zira adam vertigo hastası. Kafası sesi götürmüyor.

Kişinin inancı, fikri, zikri, görüşü, franksiyonu; giyimi-kuşamı ne olursa olsun hepsine yer var bu dünyada. Zira kişinin seçme ve yapma hürriyeti vardır. Ama bu hürriyet başkasını rahatsız edene kadardır. Kişinin hürriyeti birini rahatsız ettiği an biter. Hiçbir inanç başkasının huzursuzluğu üzerine bina edilemez. Çağımızın en iyisi denilen demokraside kişinin özgürlüğü sınırlıdır. İslam dininde peygamberimiz Müslüman'ı tarif ederken "Elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimse" diye tanımlar. Diğer dinlerde de başkasını rahatsız etmeme fikri ön plandadır.

Düşünceler başkasını rahatsız etmeme temeli üzerine kurulmuşken bize ne oluyor ki başımıza buyruk hareket ediyor, dünyayı kendimizden ibaret görüyor, başkasını rahatsız ediyor muyuz diye düşünmüyoruz? Başkasını huzursuz etme temeli üzerine kurulu hayatımızın hiçbir inançta, düşüncede yeri yoktur.

Sosyal bir varlık olan insan toplum içinde başkasını rahatsız etmemeyi öğrenmeden bir inanca sahip olmasının bir anlamı yok. 
Bana öncelik insanlık mı yoksa inanarak yaşadığımız hayat mı dense öncelik insanlıktır derim. Çünkü inanç hayatın içinde kişiye özel bir durumdur. İlkokul çağından hatta çocukluk çağından itibaren çocuklarımıza vermemiz gereken ilk terbiye toplum içerisinde ne şekil davranmamız gerektiği fiili olarak öğretmektir. Keşke okullarımızda bilgiyi öncelediğimiz kadar davranışa önem verebilseydik.

Anlatmaya çalıştığım genel prensip çerçevesinde sesli zikir ile yedi düvele sesini duyuran komşumuza gelelim şimdi. İnancını şova dönüştürüyor demiyorum. Ama başkasını rahatsız etme uğruna yaptığı zikrin İslam'da yeri nedir? Komşum dilediği kadar zikir çeksin. Allah kabul etsin. Zira Allah Kur'an'da "Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin/anın" buyurur. Ama bu anma bağıra/çağıra olmamalı. Çünkü zikrin, ibadetin efdali, olması gerekeni gizli ve sessiz yapılanıdır. Araf 55'te Allah: "Rabbinize yalvar yakar ve gizlice dua ediniz. Zira Allah haddi aşanları sevmez" demektedir. Ayette anlaşılan dua ve zikrin gizli yapılması emredilmektedir. Yüksek sesle Allah'ı anmayı sınırı aşmak olarak değerlendirmektedir. Üstelik bize bizden ve şah damarımızdan daha yakın olduğunu söyleyen Allah sağır değildir. İçimizden gizlice yaptığımız dua ve zikirleri duymaktadır. Hatta içimizden geçirdiklerimizi de bilmektedir. Durum bu iken cümle aleme duyuracak şekilde zikir çekmek ayetin gereğini yerine getirmemek ve ayete karşı gelmek demektir. 

Yüksek sesle zikir yapmak suretiyle deşarj olacak diyelim. Defi nereye koyacağız o zaman? Haydi diyelim ki oluşturdukları ibadet anlayışı bu. Yanlış da olsa yapmaya devam edecekler. O zaman sitenin içinde ne işi var bu komşunun? Müstakil ve bahçeli ev daha uygun olmaz mıydı sesli zikir için.  Orada sabah akşam ibadet edip dursunlar. Niyetleri zikirden ziyade yaptıklarını millete duyurmak ise kulakları paylatırcasına duyuruyorlar zaten. Keşke bu şekil bir ibadeti mütemadiyen devam ettireceklerine komşuluk hukukuna riayet etmeyi biraz öğrenmiş olsalardı sesli zikirden kazandıkları sevaptan daha fazla sevap kazanmış olurlardı.

Önceliğimiz daha fazla dindarlıktan önce insan olmak olmalı.







21 Ağustos 2018 Salı

Hangi İş Yapmayı Önerirsin?

—İş arayanlara ne tavsiye edersiniz?
—Teknik direktör olmalarını. Çünkü iş akdi feshedildikten sonra da süresi doluncaya kadar maaş almaya devam ediyor.
—Takım sayısı belli. Teknik direktör olmak zor. Başka?
—Belediyeye girsinler.
—Haydi girdiler diyelim.
—Gül gibi geçinip giderler. Çok sorumlulukları olmaz, sırtları terlemez, şehir şehir gezmez, eşya taşımazlar. Girdiği yerden emekli olurlar. Belediye Başkanı yolcu, oradakiler hancıdır. Kurum içinde yükselme imkanı yüksektir. Şehir içi ulaşım bedava. Öğle yemeği şirketten. Çay sudan ucuz. 
—Belediyeye de giremediler diyelim.
—Vergi dairesi, tapu, banka, PTT dışında herhangi bir kamu kuruluşunda memur olabilir. Herkesi görev alanı bellidir. Kimse kimsenin işine karışmaz. Yılın belli günlerinde bir yoğunluk olur. O zaman biraz fazla efor sarf edilir. Onun dışında Güneş görmeden kurum içinde önünde bilgisayar 08.00-17.00 arası mesai yapılır. Önündeki bilgisayarı alt üst edilir durmadan. Bürodaki diğer mesai arkadaşları ile muhabbetin dibi bulunur. Vaktin ne zaman geçtiği belli olmaz. Sıkıldıkça dışarı çıkılır, bir hava alınır.
—Burada da giremediler diyelim.
—Mahallesinde muhtar olabilirler. Hiçbir sorumluluk taşımazlar, mesai kavramları olmaz, kendi özel işini yapmaya devam ederler; kaymakam, vali, belediye başkanı demeden istediği yere girer çıkarlar, birlikte yemekli toplantı yaparlar. Rutin Beştepe muhtarlar toplantısına katılırlar, İspanya'ya geziye giderler. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasında olur.
—Mahalle, köy sayısı belli. Farzet ki bu da olmadı.
—Vekil olmayı denesinler. Vekil olmak zordur. Ama azmedince olur. Birincide olmazsa öbüründe. Bizde seçim mi biter. Borç-dert kesenin ağzını açmayı, ağzı laf yapmayı bilecekler tabi. Bir vekil oldu mu deme gitsin. İhya olur. Sülalesini, hatta yedi ceddini kurtarır.Ankara'dan beti gelmez. Gittiği her kapı sonuna kadar kendisine açılır, arayıp soranı, ziyaret edeni çok olur. Parti disiplinine bağlı kaldığı müddetçe istediğini söyler. Zira arkasında tapu gibi dokunulmazlığı var. Para gani. İtibar ve ilgi o biçim. Yaptığı her türlü harcamayı Meclise fatura eder. Çünkü özlük hakları alabildiğine geniştir. Sonraki seçimde adaylığı garantilemesi için parti liderinin gözüne girmesi gerekecek.
—600 vekil var. Bu da çok zor!
—O zaman tabela da olsa bir kaçı bir araya gelip parti kurabilirler. Yeni sistemle birlikte baraj sorunları olmaz. Büyük partiler ittifak teklif edebilir. Böylece 3-5 kişi Meclise girebilir.
—Başka?
—Şimdilik bunları denesinler. Olmazsa yeni yıllar önerebilirim.
—Teşekkürler!