Ana içeriğe atla

Müridim Olmak İster misiniz?

Bir tarikat ya da cemaat kurmayı düşünüyorum. Bu düşüncemin fiiliyata dönüşmesi için öncelik mürit lazım. Malumunuz tek kişiden ibaret olmaz bu işler. Şimdi size -sayenizde- kurmayı düşündüğüm cemaatin prensiplerini sıralamak istiyorum:
1. Müridim olacak kişi söylediğim her şeyi ölçüp biçecek, Kur'an ve sünnet çerçevesinde akıl süzgecinden geçirecek, dediğim her şeye vardır bir hikmeti demeyecek. Aklına yatmayana itiraz edecek.
2. Tarikatımıza ait olan yer yediden yetmişe herkese açıktır, özel görüşme yoktur.
3. Tarikatımızda para-pul toplama yoktur. Masraf varsa katılan üyeler arasında pay edilecektir.
4.Tarikatımızın gizli ajandası yoktur. Başta diyanet olmak üzere devlet erkinin denetimine açıktır.
5. Tarikatımızın yapacağı faaliyetler kısa, orta ve uzun vadeli bir plan çerçevesinde kamuoyuna duyurulacaktır.
6. Tarikatımızın devletin kılcal damarlarına girme gibi bir düşüncesi yoktur, hiç olmayacaktır.
7. Tarikatımızın siyasetle işi olmaz, siyasilerle dirsek temasına geçmez. Herhangi bir siyasi partinin lehinde veya aleyhinde bir açıklama yapmaz. Mensuplarımız seçim zamanı geldiğinde hür iradeleri ile istediği partiye oy verebilir. Şu partiye verin şeklinde asla bir yönlendirme yapılmaz.
8. Kimseye cennet garantisi vermez, öbür dünyada kimseye şefaatçi olmaz.
9. Tarikatımızın genel prensibi müntesipleri hangi işi yapıyorsa en iyisi olmak için çabalamalarıdır.
10. Belirli periyotlarla yapılan sohbet ve istişare toplantılarında tarikatımızın kurucusu olan bana asla yer verilmez. Allah ve rasulü temel prensibidir.
11. Tarikatımızda kararlar istişare ile alınır, tek başına emir verilmez, karar alınmaz.
12. Tarikatın başına geçen ölünceye kadar başta kalmaz. Bu hizmeti ifa etmek için görevlendirilen kişi istişare ile seçilir, gerekirse değiştirilir.
13. Tarikatımız bu uğurda görev ifa eden gruplardan biridir, tek doğru değildir, eleştirilere açıktır. Bizi eleştiriler sapık olarak değerlendirilip dışlanmaz.
14. Tarikatımıza bağlı olduğu halde bizden ayrılan düşman ilan edilmez. Kendisi "Dün bizimle olan ama bugün farklı düşünen bir kardeşimiz" olarak değerlendirilir. Asla ardından ve aleyhinde konuşulmaz. Kapımız her zaman için açıktır.
15. Tarikatımızda holdingleşme ve şirketleşme olmaz, ticaretle uğraşmaz.
26. Tarikatımızda veraset sistemi yoktur. Silsile babadan oğula, damattan toruna geçmez. Kimin geçeceği şurada belirlenir.
27. Tarikatın hizmet alanlarının başında müntesiplerinin ahlaklı olması/davranması esastır. İnsani ilişkiler ön plandadır. Çevre temizliğine ve kalp kırmamaya özen gösterir. İnsana hizmeti, onları rahatsız etmemeyi Allah'a hizmet olarak bilir.
28. Kur'an ve sünnetin dışında tarikatın ibadet anlayışı olmaz. İbadet yapılırken çevreyi rahatsız etmemeyi prensip edinir.
29. Bilmeden yaptığımız hatamız olursa hakaret etmeden herkesin eleştirisine açıktır, hatasından da vazgeçer.
30. Tarikatımız İslam'ın aleyhine olan her türlü tasarrufa edebince tepki gösterir.
31. Tarikatımız inancı ne olursa olsun mazlum ve mağdurun yanında yer alır. Yeri geldiği zaman fincancı katırlarını ürkütür.
32. Tarikatımızda şeyh-mürit arasında bir sınıf üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Şeyh Allah'ın seçilmiş kulu değildir. Kuru et yiyen kadının oğludur. Kendisini mehdi, mesih, kutup, kainat imamı olarak görmez. Kendi halinde günahkar bir kuldur.
33. Bu yazılanlar kuruluş aşamasındaki tarikatımızın olmazsa olmaz prensipleridir. Yeterli sayıya ulaştıktan sonra Kur'an, sünnet ve ahlaki ilkeler esas olmak üzere müntesiplerimizle birlikte kriterlerimiz yeniden gözden geçirilecek, ihtiyaç olursa kriterler değiştirilir, çıkarılır ve yeni ilaveler yapılır.

Bu prensipler çerçevesinde müridim olmak ister misiniz?
Meraklısı için not: İçinizden biri bu tarikatın adı yok mu derse şimdilik urvet'ül vüska" veya "üsveyi hasene" olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde