Ana içeriğe atla

Hangi İş Yapmayı Önerirsin?

—İş arayanlara ne tavsiye edersiniz?
—Teknik direktör olmalarını. Çünkü iş akdi feshedildikten sonra da süresi doluncaya kadar maaş almaya devam ediyor.
—Takım sayısı belli. Teknik direktör olmak zor. Başka?
—Belediyeye girsinler.
—Haydi girdiler diyelim.
—Gül gibi geçinip giderler. Çok sorumlulukları olmaz, sırtları terlemez, şehir şehir gezmez, eşya taşımazlar. Girdiği yerden emekli olurlar. Belediye Başkanı yolcu, oradakiler hancıdır. Kurum içinde yükselme imkanı yüksektir. Şehir içi ulaşım bedava. Öğle yemeği şirketten. Çay sudan ucuz. 
—Belediyeye de giremediler diyelim.
—Vergi dairesi, tapu, banka, PTT dışında herhangi bir kamu kuruluşunda memur olabilir. Herkesi görev alanı bellidir. Kimse kimsenin işine karışmaz. Yılın belli günlerinde bir yoğunluk olur. O zaman biraz fazla efor sarf edilir. Onun dışında Güneş görmeden kurum içinde önünde bilgisayar 08.00-17.00 arası mesai yapılır. Önündeki bilgisayarı alt üst edilir durmadan. Bürodaki diğer mesai arkadaşları ile muhabbetin dibi bulunur. Vaktin ne zaman geçtiği belli olmaz. Sıkıldıkça dışarı çıkılır, bir hava alınır.
—Burada da giremediler diyelim.
—Mahallesinde muhtar olabilirler. Hiçbir sorumluluk taşımazlar, mesai kavramları olmaz, kendi özel işini yapmaya devam ederler; kaymakam, vali, belediye başkanı demeden istediği yere girer çıkarlar, birlikte yemekli toplantı yaparlar. Rutin Beştepe muhtarlar toplantısına katılırlar, İspanya'ya geziye giderler. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasında olur.
—Mahalle, köy sayısı belli. Farzet ki bu da olmadı.
—Vekil olmayı denesinler. Vekil olmak zordur. Ama azmedince olur. Birincide olmazsa öbüründe. Bizde seçim mi biter. Borç-dert kesenin ağzını açmayı, ağzı laf yapmayı bilecekler tabi. Bir vekil oldu mu deme gitsin. İhya olur. Sülalesini, hatta yedi ceddini kurtarır.Ankara'dan beti gelmez. Gittiği her kapı sonuna kadar kendisine açılır, arayıp soranı, ziyaret edeni çok olur. Parti disiplinine bağlı kaldığı müddetçe istediğini söyler. Zira arkasında tapu gibi dokunulmazlığı var. Para gani. İtibar ve ilgi o biçim. Yaptığı her türlü harcamayı Meclise fatura eder. Çünkü özlük hakları alabildiğine geniştir. Sonraki seçimde adaylığı garantilemesi için parti liderinin gözüne girmesi gerekecek.
—600 vekil var. Bu da çok zor!
—O zaman tabela da olsa bir kaçı bir araya gelip parti kurabilirler. Yeni sistemle birlikte baraj sorunları olmaz. Büyük partiler ittifak teklif edebilir. Böylece 3-5 kişi Meclise girebilir.
—Başka?
—Şimdilik bunları denesinler. Olmazsa yeni yıllar önerebilirim.
—Teşekkürler!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde