Ana içeriğe atla

Eşime Şiddet Uyguladım

Kadına şiddet haberleri televizyonlarımızda eksik olmaz. Çünkü kadına şiddet var bu toplumda.  Aslında ifade yanlış. Güçlünün güçsüze uyguladığı şiddet söz konusu. Bünye itibariyle erkeğe göre kadın daha zayıf olduğu için kadınların şiddet görmesi daha fazladır. 

Erkeğe şiddet yok mu? Çok ön plana çıkmasa da var. Geçen gün bir erkek hanımından şiddet görmüş, ardından hastaneye giderek darp raporu almış. Sayısı az olsa da erkekler de eşinden dayak yiyebiliyor. 

Bizde dayak kimin gücü kime yetiyorsa zayıf olan nasibini alır. Erkek güçlüdür hanımını, hanımı güçlüdür erkeğini, kadın çocuğunu, öğretmen öğrencisini, öğrenci öğretmenini döver. 

Şiddet uygulayanlar kervanına ben de katıldım. Eşim bana göre zayıf ne de olsa. Diz kapağındaki sıvı azalmasından dolayı ağrı ve acıdan güç bela yürüyor, merdivenleri zorla çıkıyor. İlaç kullanması da eksik değil. Kaçırır mıyım bu fırsatı? Vurdum diz kapağına! Can havliyle bağırdı. Açısından ağlayacağı yerde az sonra sesi kesildi. Bana kızıp bağıracağı, "Eşim bana şiddet uyguladı" diye şikayet edeceği yerde "Diz kapağımın ağrısı geçti" demez mi? Boşuna denemişler "Dayak cennetten çıkma" diye.

Ertesi gün doktor raporuna paralel olarak  eşimin rutin kullandığı ilacı oğlan eczaneden alıp gelmiş. Bir gün sonra ailecek bir parkta çay içiyoruz. Oğlan annesine "Anne, ilaçların faydası oldu mu" diye sordu. Doktor ayağıma gelecek, soru soracak da annesi geçmesi der mi? "Geçti oğlum" dedi. Kaçırır mıyım bu fırsatı. Oğlum ilaca gerek yoktu, boşu boşuna para verdin, anneyin diz kapağına bir vurdum, geçti ağrısı" dedim. Merak etti oğlan doğal olarak. "Ne vurması" dedi. Hiç bozuntuya vermedim. Ama oğlan meraklandı iyice. Tekrar tekrar annesine dönüp sordu. Annesi yani eşim "Babanın ayağı görmeden diz kapağıma dokundu. Önce acıdı, ardından iyileşti" dedi. Hep beraber gülüştük. Her şerde bir iyilik vardır denilen  bu olsa gerek.

Ayak ve diz kapağı ağrısı çoğunuzda eksik değildir. Çağımızın hastalığı ne de olsa. "Doktor doktor dolaştım, ilaçlar kullandım, hatta ameliyat bile oldum. Ama hala geçmedi, çekiyorum" diyorsanız size bir telefon kadar yakınım. Masrafsız ayağınızı, diz kapağınızı iyileştiririm. Sizden tek istediğim vurduğun zaman acıya katlanmanız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde