Ana içeriğe atla

Dağ Fare Doğurdu

Bir partinin genel başkan yardımcılığı görevine getirilen birinden beklenen sorumlu davranmasıdır. Parti disiplinine bağlı hareket etmesidir. Parti kendisine ne görevi vermişse onu layıkıyla yerine getirmesidir. Eline mikrofonu alınca söylediğini kulağı duymasıdır. Çünkü konuşması partisini bağlar.

Parti genel başkanlığına getirilen bir kişi ne zaman, nerede, kimin hakkında ne konuşacağını bilen tecrübeli biri olmalı ki kendisine sorumlu bir makam verilmiştir. Ama o ne yapıyor? Partilileriyle bayramdan iki gün önce yaptığı bayramlaşma programında halihazırda görev yaptığı partisinde kurucu üye olmuş; milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış biri 24 Haziran seçimlerinde muhalefetin ortak cumhurbaşkanı olarak seçimlere girmek isteme tercihini/düşüncesini ihanet olarak değerlendiriyor ve ona hain damgasını vuruyor. "O, bir haindir" açıklamasını yapıyor.

Adı geçen kişinin eski dava arkadaşının karşısına karşı bloğun adayı olmak istemesini asla doğru bulmuyorum. Pekala Sayın Genel Başkan "Adaylık süreci şık olmamıştır" şeklinde izah edebilirdi. Bu durumu ihanetle açıklaması ve bu kişiyi hain olarak suçlaması hiç doğru olmamış ve boyundan büyük laf etmiştir. Bulunduğu makam itibariyle sorumlu davranmamıştır.  Birleştiricilikten uzaktır. Tabir yerindeyse dağ fare doğurmuştur. 

Bir insanı hainlikle itham etmenin kime ne faydası var? Partisi bundan karlı mı çıkar? Kaç kişi aferin der buna? Sonra sana bu yetkiyi kim verdi? Bizde modadır bu. İşin kolaycılığına kaçmaktır. Bir nevi tekfirdir bu söylem. Bizim ülkemizde birine "kafir, sapık, hain..." damgası vurmak çok ucuz ne de olsa. Adam inancını mı değiştirdi, düşüncesi mi farklılaştı? Seninle beraber olmamayı tercih etti. Bugün başkasına hain damgası vuran kişinin yarın savrulmayacağına, başka bir kulvarda yer almayacağına dair bir garantisi mi var? Bu kişi ayıpladığı, eleştirdiği, itham ettiği durumla karşılaşamaz mı? Benim bildiğim tasvip etmem ama ayıpladığı er veya geç kendisinin başına gelir. Ayıptır ayıp ve de günahtır günah! 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde