16 Ağustos 2018 Perşembe

Pazarcı Esnafının Sahtekârı

Baştan söyleyeyim, pazarcı esnafının içinde yaptığı işi düzgün yapan esnaflar var, fakat azınlıkta. Çoğunun yanına besmele pardon eûzü ile yakmamak gerekiyor. Hatta bazılarına eûzü de yetmez. Çünkü şeytan "Bu işi siz benden daha iyi yapıyorsunuz" diyerek insan aldatma görevini bu tiplere devretmiş.

Pazardan sebze veya meyve alacağın zaman ürün hakkında iyi-kötü kararı verebiliyorsun. Kendinin seçmediği sebze meyvede birkaç tane ezik veya çürük çıkabilir. Bu da bahtına artık. Yeter ki pazarcı esnafının gözü seni kestirsin.

Kavun ve karpuz hakkında tam karar veremiyorsun. Zira içini görmüyorsun. Çünkü dışında doğal ambalajı var. İçi yenmiş mi olur, hiç tadı olmaz mı, ham mı çıkar? Bahtına! Bu durumu bilen pazarcı kavun veya karpuzundan bir numune keser, herkesin göreceği yere birer dilim koyar. Alıcı bir kavuna, bir karpuza, bir de numuneye bakar; ya gözüne kestirdiğini ya da pazarcının seçtiğini tarttırır, evinin yolunu tutar. Buraya kadar diyecek bir şey yok. Zira olması gereken bu. 

İçlerinden bazıları var ki evlere şenlik. Sahtekarlık alasını yapıyor. Bir elinde bıçak, diğer elinde kavun veya karpuz. Gelene gidene, yüzüne bakana, bakmayana; alacak olana ve almayacak olana kestiği dilimden tartırmaya çalışır. Yeter ki önünden geç. Bana kavun karpuz ihtiyaç değil desen de peşini bırakmaz. "Alma önemli değil, mutlaka bir tat" der. Baktın ki kurtuluş yok. Alıp tadayım bari diyorsun. Tadına doyum olmaz bir kavun veya karpuz. Tatlı mı tatlı! Üstelik adamın malından tattım, birkaç tane alayım, üstelik tadı da güzel diyorsun. 

Kavunu veya karpuzu bir zaman sonra kesip tadarsan alırken tattığın tattan eser bulamazsın. Tattığın numuneden eser yok.  Parayı numuneye verdim sayıyorsun. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Zira tadı olmasa da bir nimettir. Bu durumda kavun ve karpuzu sana pazarlayan adama "vay sahtekar" diyerek bir güzel kızıyorsun. Ardından yenmeyen bu kavun veya karpuzu dolaba kaldırıyorsun. Bir sonraki öğünün müdavimidir artık. Kaldırıp koyuyorsun tekrar tekrar. Bitmiyor bir türlü. Bereketleniyor çünkü. Bitmeyince yenisini almıyor ve paran cebinde kalıyor.

Numunesi ve sattığı farklı olan bu tip pazarcılar bir malı allayıp pullayarak olduğundan farklı göstererek satmaktan ne anlar ki? Böyleleri evine haram götümekten, çoluk-çocuğuna haram yedirmekten ne zevk alırlar ki? Hele bir de kesmece, istersen keseyim bak diyerek emin bir şekilde konuşması/bağırması yok mu? Ayıp gerçekten, günah vallahi.

"Ümmetin Sorunları Yanında Yer Alan Türkiye" ve Katar *

ABD saldırısıyla birlikte dövizde meydana gelen dalgalanmayla Türk Lirasının aşırı değer kaybetmesi ve ülkenin bir ekonomik krize doğru sürüklenmesi sonucunda sayıları 8-10'u geçmeyen bir ülke "ABD'nin Türk ekonomisine yaptığı yaptırımlar" kabul edilemez ve Türkiye'nin yanındayız" anlamına gelen destek açıklaması yaptı. 

İyice yalnızlaştırılan Türkiye için sayıları az da olsa verilen bu destek bizim için anlamlıdır. Dünya Müslüman Alimler Birliğinin herkesi Türkiye'ye karşı destek olması için destek çağrısı yapması, hem Türkiye hem de İslam dünyasının geleceği için umut verici. Küçük bir İslam ülkesi olan Katar'ın diğer İslam ülkelerine nazaran Türkiye'de 15 milyar dolar yatırım kararı alması takdire şayan. Katar Emiri Temim bin Hamed el Sani'nin, bizzat ülkemize gelerek Cumhurbaşkanı ile görüşmesi, Türkiye'nin yanındayız demesi ve ülkesine döndükten sonra "Ümmetin sorunları ve Katar'ın yanında duran Türkiye'nin ve oradaki kardeşlerimizin yanındayız" tweeti yüreğimize su serpti, Allah razı olsun dedirtti. El Sani, Ne olacak bu ülkenin hali dediğimiz bir anda Hızır gibi imdadımıza yetişti ve bu milletin gönlünde taht kurdu. Emir tweetinde Türkiye'nin ümmetin sorunlarının yanında olduğuna dikkat çekmiştir. Bu da Türkiye'nin nice yıllardır mazlumların yanında olmasının ve onların imdadına koşmasının, ümmetin derdiyle dertlenmesinin anlaşılmaya başladığını gösteriyor. Geleceğimiz adına ümit verici.

Kimdir el Sani? Nerenin başkanıdır? Sani bir Arap ve Katar'ın emiridir. Temim bin Hamed el Sani ismini, ırkını ve ülkesini  “bu ne, kör müsün” diye birilerinin gözüne sokmak lazım. Çünkü Türkiye ne zaman bir İslam diyarının derdi ile dertlense ve burası bir Arap ülkesi ise içimizden bazıları "Bu Araplar bizi arkadan vurdu, ne işimiz var onların yanında, ne halleri varsa görsün" şeklinde genellemeci bir tutum içerisine girer ve bu suçlamayı temcit pilavı gibi önümüze koyar.

Konuşurlarken ve yazıp çizerlerken "Arapların bir kısmı bizi arkadan vurdu" deseler hiç gam yemeyeceğim ve doğru diyeceğim. Çünkü İngilizlerin kışkırtması ve içlerinden Şerif Hüseyin gibi satılıkların zor zamanımızda bize ihanetleri tarihi bir gerçekliktir. Ama bu menfur durumun tüm Araplara mal edilerek yüz yıl boyunca ısıtılıp ısıtılıp önümüze konması izaha muhtaçtır ve kabak tadı vermiştir. Böyle diyenlerin bir kısmı işin iç yüzünü tam bilmeden bilgisizce bu suçlamayı yaparken bir kısmı ise iyi niyetten yoksun olarak suçlamaktadır.

Bu meseleyi sık sık kaşıyanların "Araplar içerisinde iyileri de varmış, hepsini hain olarak görmek yanlışmış" demelerini beklemek hakkımız diye düşünüyorum.

Sahi Katar'ın zor zamanımızda yanımızda yer almasını içimizden bazıları nasıl değerlendirir? 

* 18/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Düğün Konvoylarında Korna Çalıp Mutluluğa Ortak Olanlar Ayrılmalarda Neredesiniz?

Evliliğe adım dediğimiz düğünlerimiz diğer illerimizi bilmem ama Konya'da başlı başına bir sorun. Adına tatlı telaş denen düğün dendi mi masraf, stres, meşakkat, maliyet, koşuşturma akla gelir. Her geçen yıl maliyetler arttıkça artıyor. Çünkü yeni bir ev kuruluyor, ailenin temelleri atılıyor. Düğünde önü açık masraflar, düğünde verilen yemek, takılan/alınan takı, belirlenen mehir, oluşturulan konvoy, atılan silahlar vs. her biri ayrı bir yazı konusu. Bu yazımda düğünlerde oluşturulan konvoylara değinmek istiyorum.

Düğünlerimizde oluşturulan konvoylar çoğu zaman düğün sahibinin  inisiyatifinden çıkıyor. Konvoylarımızda da düğünün diğer parçalarında olduğu gibi bir görkem, bir şatafat söz konusu. İçince riskler barındırıyor. Bu durumdan memnun olan yok gibi ama tedbir alanımız da yok.

Konvoyların çoğu içinde trafik canavarını barındırıyor. Trafiği felç ediyor: Ya yangından mal kaçırır gibi sürmeler, ya da kaplumbağa yürüyüşünden beter trafiği kilitlemeler. Ardı arkasına basılan korna sesleri de işin tuzu biberi. Yanıp sönen dörtlüler, sinyal vermeden sağa-sola geçişler, (Hoş sinyal verse de flaşör çalıştığı için verilen sinyal bir işe yaramıyor.) konvoydan kopmayayım diye kırmızı ışıktan geçmeler, sadece geçenleri değil; evinde-barkında oturanları da rahatsız eden klakson sesleri, gelin veya kaynata arabasının önünü kesmeler konvoy boyunca devam ediyor. Her konvoy sonrası “Şükür, bir kazaya, bir belaya meydan vermeden bitirdik dedirtiyor insanlara. Maalesef bir sevince ortak olmayı bile normal bir şekilde beceremiyoruz.

Her düğün yapan veya düğüne katılan dünyanın merkezine kendi düğününü koyuyor. Başkasını rahatsız eder miyim diye düşünmüyor.

Merak ettiğim konvoylarda düğün sahibinin sevincine ortak olmayı biliyoruz da ayrılmalarda düğün sahibinin derdine ortak olmuyoruz. Çünkü bin bir masraf, sıkıntı ve görkemle yapılan düğünlerde hissettirdiğimiz varlığımızı boşanmalarda göstermiyoruz. Zira günümüzde yapılan düğün kadar evliliğe son vermeler de arttı. Sevincine ortak olduğumuz kişilerin üzüntü durumlarında neredeyiz? Niçin kimse ne oluyorsunuz, derdiniz ne demiyor? Malumunuz sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Sahi evliliğin temelleri atılırken varız diyoruz da evlilik çatırdatırken neredeyiz? 

İçinizden “Aynı şey değil, sapla-samanı karıştırma, senin yaptığın elma ile armudu toplamak gibidir” diyebilirsiniz. Evet ikisi aynı değil. Bunu biliyorum. Ama son yıllarda artarak devam eden olur olmaz boşanmaların önüne geçmek için ayrılmak isteyen çiftlere manevi bir baskı olur diye düşünüyorum. “Bu iş böyle olmayacak, bizim evliliğimiz devam etmeyecek” diye adliye koridorlarında veya avukat bürolarında soluğu alan çiftlerin ardından evlenirken oluşturduğumuz konvoyu tekrar oluşturabiliriz. Biz onca riski, sıkıntıyı siz ayrılasınız diye mi yaptık. Madem ayrılacaksınız anca beraber, kanca beraberiz denmelidir. Siz vazgeçmedikçe biz peşinizi bırakmayacağız denmelidir.

Bu önerimi yabana atmayalım. Böyle birkaç kişiye yapılsa ayrılmayı düşünen çiftler ne oluyoruz diye kendilerine çekidüzen vereceklerdir. Denemeye değer…Ama ayrılık konvoylarında korna çalmak yok, haberiniz olsun.