Ana içeriğe atla

Düğün Konvoylarında Korna Çalıp Mutluluğa Ortak Olanlar Ayrılmalarda Neredesiniz?

Evliliğe adım dediğimiz düğünlerimiz diğer illerimizi bilmem ama Konya'da başlı başına bir sorun. Adına tatlı telaş denen düğün dendi mi masraf, stres, meşakkat, maliyet, koşuşturma akla gelir. Her geçen yıl maliyetler arttıkça artıyor. Çünkü yeni bir ev kuruluyor, ailenin temelleri atılıyor. Düğünde önü açık masraflar, düğünde verilen yemek, takılan/alınan takı, belirlenen mehir, oluşturulan konvoy, atılan silahlar vs. her biri ayrı bir yazı konusu. Bu yazımda düğünlerde oluşturulan konvoylara değinmek istiyorum.

Düğünlerimizde oluşturulan konvoylar çoğu zaman düğün sahibinin  inisiyatifinden çıkıyor. Konvoylarımızda da düğünün diğer parçalarında olduğu gibi bir görkem, bir şatafat söz konusu. İçince riskler barındırıyor. Bu durumdan memnun olan yok gibi ama tedbir alanımız da yok.

Konvoyların çoğu içinde trafik canavarını barındırıyor. Trafiği felç ediyor: Ya yangından mal kaçırır gibi sürmeler, ya da kaplumbağa yürüyüşünden beter trafiği kilitlemeler. Ardı arkasına basılan korna sesleri de işin tuzu biberi. Yanıp sönen dörtlüler, sinyal vermeden sağa-sola geçişler, (Hoş sinyal verse de flaşör çalıştığı için verilen sinyal bir işe yaramıyor.) konvoydan kopmayayım diye kırmızı ışıktan geçmeler, sadece geçenleri değil; evinde-barkında oturanları da rahatsız eden klakson sesleri, gelin veya kaynata arabasının önünü kesmeler konvoy boyunca devam ediyor. Her konvoy sonrası “Şükür, bir kazaya, bir belaya meydan vermeden bitirdik dedirtiyor insanlara. Maalesef bir sevince ortak olmayı bile normal bir şekilde beceremiyoruz.

Her düğün yapan veya düğüne katılan dünyanın merkezine kendi düğününü koyuyor. Başkasını rahatsız eder miyim diye düşünmüyor.

Merak ettiğim konvoylarda düğün sahibinin sevincine ortak olmayı biliyoruz da ayrılmalarda düğün sahibinin derdine ortak olmuyoruz. Çünkü bin bir masraf, sıkıntı ve görkemle yapılan düğünlerde hissettirdiğimiz varlığımızı boşanmalarda göstermiyoruz. Zira günümüzde yapılan düğün kadar evliliğe son vermeler de arttı. Sevincine ortak olduğumuz kişilerin üzüntü durumlarında neredeyiz? Niçin kimse ne oluyorsunuz, derdiniz ne demiyor? Malumunuz sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Sahi evliliğin temelleri atılırken varız diyoruz da evlilik çatırdatırken neredeyiz? 

İçinizden “Aynı şey değil, sapla-samanı karıştırma, senin yaptığın elma ile armudu toplamak gibidir” diyebilirsiniz. Evet ikisi aynı değil. Bunu biliyorum. Ama son yıllarda artarak devam eden olur olmaz boşanmaların önüne geçmek için ayrılmak isteyen çiftlere manevi bir baskı olur diye düşünüyorum. “Bu iş böyle olmayacak, bizim evliliğimiz devam etmeyecek” diye adliye koridorlarında veya avukat bürolarında soluğu alan çiftlerin ardından evlenirken oluşturduğumuz konvoyu tekrar oluşturabiliriz. Biz onca riski, sıkıntıyı siz ayrılasınız diye mi yaptık. Madem ayrılacaksınız anca beraber, kanca beraberiz denmelidir. Siz vazgeçmedikçe biz peşinizi bırakmayacağız denmelidir.

Bu önerimi yabana atmayalım. Böyle birkaç kişiye yapılsa ayrılmayı düşünen çiftler ne oluyoruz diye kendilerine çekidüzen vereceklerdir. Denemeye değer…Ama ayrılık konvoylarında korna çalmak yok, haberiniz olsun.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder