16 Ağustos 2018 Perşembe

Otuz Üç Derece Sıcağın Altında Kravatlı Bir Adam

Meram Yaka otobüsüne bindiğimde çoğu zaman bir beyefendiyi görürüm. Dikkat çeken nevi şahsına münhasır bir görüntüsü var. Sanırım bir kamu kurumunda memur. Kuvvetle muhtemel bir öğretmen. Çünkü çoğu zaman sabahın erken saatinde onu elinde çantasıyla görmek mümkün.

Otobüse bindiği zaman ne selam verir, ne selam alır, ne insanların yüzüne bakar, ne de başkasının yüzüne bakmasına imkan verir. Genelde ön koltukları kapar, oturaktan öne doğru sarkar, öndeki demirlerden destek alır.

Hayata küsmüş bir hali var. Dünyadan ve insanlardan bir beklentisi okunmuyor yüzünde. Gülmeyen, asık suratlı bir yüzü kimseyi yanına yaklaştırmaz. Zaten yanındaki koltuğu hep boş olur. Çünkü koridor tarafındaki koltuğa oturur. Biri kalkar da yanına oturmaya kalkarsa “Beyefendi geçebilir miyim” diye izin alması gerekir. Buna da bugüne kadar cesaret eden olmadı.

Dün yine gördüm otobüste. Orta kapı boşluğundaki koltuğa iki kişilik oturmuş vaziyetteydi. Sanırım hastaneden geliyor. Çünkü sağ kolu sarılı idi. Haberi var veya yok, yaralı yerinden bandajın dışına kan sızmış, neredeyse kolundan aktı akacak.

Yüzü, duruşu ve oturuşu yine her zamanki karizmasıydı. Boynundan düşmeyen kravatı da. Sıkı sıkıya bağlamıştı yine yakasına kravatı. Adamdaki kravat aşkına bak dedim kendi kendime. Malumunuz mevsim yaz. Hava raporları Konya’yı 33 derece gösteriyor. Adamın boynunda yine kravat! Üstelik yaz tatilinde ve hastaneden geliyor. Pes, bu kadar da olmaz.

Birkaç yıl öncesi olsa kravat devlet memuru için zorunludur, mecburen takacak derim. Ama Yönetmeliğinde olmasına rağmen memurların giyim ve kuşamları sendikaların aldığı karar gereğince uygulanmıyor. İsteyen istediği şekilde dairesine ve okuluna gidiyor. Zevklerle, renkler tartışılmaz, adam istediğini giyebilir, kravat da takar diyebilirsiniz. El hak doğru dersiniz. Adam istediğini giyer, istediğini de takar. Kendi tercihi elbet! Benim merakım bu adam yatağa girerken o kravatı çıkarıyor mu? Gördüğüm kadarıyla resmiyeti seven ve ciddiyete hayran biri.

Hep dikkatimi çeken bu kravatlı halini soramadım gitti. Zira cesaret edemedim.

Stratejik Ortaklığa Bir Ayar Verme Zamanı *

ABD denen yamalı bohça devletin ne hinoğlu hin olduğu hepimizin malumu idi.  Bundan ne dost olur, ne de post. Buna rağmen ilişkilerimizi kör topal devam ettirdik. Çünkü zamanında bu ülkeyi yönetenler bizi göbekten bağlamışlar. İki ayrı bağımsız devlet gibi oturmamışlar masaya. Onlar strateji belirlemiş, bizi ise bu stratejinin devamı için ortak yapmışlar. Sonunda "Dost ve müttefik ülke, stratejik ortak" olmuşuz. Bu ortaklık nasıl bir ortaklık ise Kovboy; ne bizimle oldu, ne de bizi kendi halimize bıraktı. Kararı o aldı, işe bizi yolladı. Tek yaptığı "Sen aslansın, bu işi yaparsın" olmuş; sırtımızı sıvazlamış. Hasılı ipi eline almış veya kaptırmışız. Benim bu ortaklıktan anladığım; nimet ya da çıkar ortaklığı değil, külfet ortaklığı. Yani ABD'nin çıkarına bir ortaklık!

Zamanında konmayan mesafe dolayısıyla ABD başımıza ekşidikçe ekşidi. Olur olmaz tavırlar içerisine girdi. Bir zamanlar altımızı oymak için çevirdiği dolapları açıkça oynamaya başladı. Ben sana istediğimi yapar, istediğimi söyler, senin aleyhine istediğim kararı alır, sana istediğim operasyonu çeker, seni istediğim yere sürüklerim havasına girdi. Her ne kadar Türkiye her yönüyle göbeğinden bağlı olsa da eski çamlar bardak oldu. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil artık! ABD'nin anlamadığı da bu zaten!  

Son ABD-Türkiye ilişkileri, daha doğrusu ABD'nin bu ülkeye karşı nezaket kurallarını aşan tavrı göstermiştir ki Kızıl Derelilerin katili bu devletten stratejik ortak olmaz. Müttefik ülke, hele dost ülke hiç olmaz. İstekleri yerine getirilmeyince ne kadar alçalabildiğini, neler yapabileceğini, bu ülkeyi nasıl ateşe verebileceğini hep beraber gördük. Kibri tavan yapmış, ne oldum delisi hali ayan beyan ortada. 

Son olaylar göstermiştir ki ABD’nin Türkiye’ye ayar vermek için yaptığı saldırılar bize hasar verse de kendisinin dişleri dökülmüştür. Görkemli karizmasını çizdirmiştir. Bundan sonra olur olmaz üzerimize gelemeyecektir. Gelmeye çalışırsa da yoğurdu üfleyerek yiyecek, emirler yağdıramayacaktır. Terbiye edilmiş bir şekilde gelecek: “Türkiye yine bizim bu isteğimizi reddeder mi” diye düşünecektir.

Tam bu durumda ne yapmak lazım? Ortaklığından zarardan başka hiçbir hayrını görmediğimiz okyanus ötesi bu devletten yavaş yavaş kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Son atış olan salvoları bir bitsin, bize karşı eteğindeki taşları bir bir döksün, tüm kozlarını oynasın, son mermisini atsın; biz bunları azim ve gayretle, bir ve beraberlik içerisinde soğukkanlılık örneği göstererek savuşturalım, yıkılmayıp ayakta kalalım. Ardından ya iki bağımsız devlet gibi çıkar ortaklığına dayalı masaya oturalım, ya da vuralım tekmeyi, işimize bakalım. Bir daha ne o bizim yanımıza, ne de biz onun yanına gidelim. Canın cehenneme diyelim. Verilmiş sadakamız varmış deyip yolumuza devam edelim.

ABD ile tüm ilişkilerimizi keselim, ortaklığı bozalım derken bu öneri bize çok absürt gelebilir. Elbette iç içe geçmiş ilişkiler bugünden yarına birden bitmez, bitirilemez. Devam eden bir evlilikte bile bir ayrılık meydana geldiğinde ilişkiler birden bitmez; zamanla sona erer. Her yönünle iç içe geçmiş Türk-Amerikan ilişkilerinde önce bir seviye yakalanabilir, mesafe konabilir. Türkiye bunu yapabilirse nasıl ki Kurtuluş Savaşında verdiğimiz bağımsızlık mücadelesi dünya mazlumlarına örnek olmuşsa bu tavrımız da örnek olacak ve dünya devletlerinin kurtuluşu olacaktır.



* 27/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



14 Ağustos 2018 Salı

Yer Bildirimi Yapmak

Sosyal medya çıktı ya bazıları durmadan gittiği yerin bildirimini yapıyor. Yani "Ben falan yerdeyim" diye yerini haber veriyor. Özellikle tatil beldesine gidenler yapıyor bunu. Niye yapıyorlar ki? Bir ara bu yer bildirimi yapanlardan birini görürsem sebebini soracağım eğer unutmaz isem?

Yer bildirimi yapanların çoğu fakir olsa sebebini bulmak kolay. Çünkü eskiden de insanlar konum bildirirdi. Ama bunu ihtiyaçtan yapardı: Hani adamın biri yolculuğa çıkmış. Ailesi merak etmesin diye nerede olduğunu bildirmek için adam gittiği yerin PTT'ine varır, ailesini ödemeli aramak istediğini söyler. Çünkü cep telefonunun olmadığı, ev telefonlarının yaygın olduğu dönemde şehirlerarası telefon görüşmesi pahalıydı. PTT'deki görevli verdiği numarayı çevirir, "Efendim, şu şehirden arıyorum. Falan kimse sizinle ödemeli görüşmek istiyor, kabul ediyor musunuz diye sorar. Ailesi "Ödemeyi kabul etmiyorum" cevabı verir. Görüşme olmaz ama maksat hasıl olmuştur.  Bu yol ile aile birbiriyle  görüşmeden haberleşmiş ve masraf edilmemiş olur.

Bulunduğu yerin bildirimini yapanların çoğunun imkanı yerinde. Üstelik zengin-fakir herkesin cebinde pardon elinde telefon var. O zaman bu yer bildirimlerinin sebebi ne? Sebebini bilmediğimiz bir konu hakkında konuşmak zor. Ama ben kendi kendime beyin jimnastiği yapacağım izninizle. Nasıl ki zenginin parası züğürdün çenesini yorarsa ben de konum bildirenler adına kendimi yoracağım. Buyurun:
1.Eş, dost ve tanıdıklara hava atmak için. Görün, bak ben nerelere geldim. Benim geldiğim yere sizin hayalleriniz bile yetişemez. Gezme öyle değil, böyle gezilir. Bakın ben lüks yaşıyorum. Bir bakmışsın Hanya'dayım, ardından Konya. Üstelik her yeri geziyorum: Kah camide, kah lokantada, kah otel, kah deniz, kah yurtdışı. Ne demişler çok okuyan değil, çok gezen bilir diye atalarımız. Benim yaptığım da bu. Anlayacağınız ben yabana atılır biri değilim. Önemli biriyim vesselam! Yer bildirimi yapıyorum ki ağzınızın suyu aksın. Bu arada ağzınızın suyu akarken mel mel bakmayın: Beğen tuşuna basın, hatta iyi gezmeler diye dilek ve temenniler yazın. Sakın benim gibi olmaya çalışmayın, zaten beceremezsiniz. Ayrıca coğrafya bilginiz biraz gelişsin size iyilik yapıyorum. Hem bilgi sahibi olur, hem de göremeyeceğiniz yerlerin doğal güzelliklerini sizin önünüze seriyorum.
2.Beni merak ediyorsanız boşuna aramayın, ben buralarda yokum.
3.Sizinle görüştüğüm zaman nerelerdeydin diye sorup benden cevap almaya çalışmayın. Zira benim zamanım kıymetli. Görün nerede olduğumu! Gördükten sonra nerede olduğumu sorman abesle iştigal gibi bir şey.
4.Herkes gittiği yerde konum bildiriyor, var ki bir hikmeti paylaşılıyor. Demek ki farz gibi bir şey bu. O zaman benim ne rem eksik.
5.Bulunduğum yerin konumunu paylaşmazsam çatlar ölürüm, içim dışıma çıkar.
6.Çoğu kimsenin gelemediği bu yeri paylaşayım da düşman çatlatayım.
7.Konumla yerimi bildireyim ki dönüşte birileriyle karşılaşırsam "Maşallah! Çok geziyorsun, iyi yapıyorsun" desinler.

Gezme-tozma üzerine konum bildirenler için aklıma gelenler bunlar. Her paylaşanın niyetini bilemem. Belki de aklıma gelenlerin hiçbiri değil. Hizmetinden sual olmaz.

Konu konum bildirimlerinden açılmışken başka paylaşımlar da var. Birkaç cümlede onlar hakkında sözümüz olsun:
"Falan kişi şu hastanede kendisini üzgün hissediyor...kötü hissediyor...morali bozulmuş hissediyor." gibi. Tamam kardeşim! Sen de hastasın. Derdini paylaşmak hissediyorsun. Zira dertler paylaştıkça azalırmış. Bari derdin ne? Onu da yaz da sevenlerini ve takipçilerini başka dertlere gark etme. Ne oldu sorusunu sormaları hoşuna mı gidiyor yoksa? Biliyorum dertlisin. Merakımı af buyur. Hasta ve dertli iken konum nasıl aklına geldi?

Huzurlu ve mutlu hissedenleri de görürüz çoğu zaman. Bunların keyfine diyecek yok. Allah dert vermesin, huzur ve keyiflerini faik eylesin. Siz de huzur ve mutluluğunuzu yazsanız da takipçilerinizi merakta bırakmasanız olmaz mı? Sevenleriniz mıtluluğunuza ortak olsa fena mı olur?

Konum bildirimi yapıp bunu sosyal medyadan paylaşanlar kendi tercihleridir, saygı duyarım. Ama yer bildirimi yapmanın bazı sakıncaları olabilir. En azından benden sakınmalarında fayda var. Zira birinin -özellikle yakınen tanıdıklarımın- ailecek şehir dışında olduğunu öğrenen ben, nasılsa evde kimse yok diye evlerini bir güzel soyarım. Gördüğünüz gibi ben neler yapabileceğimi açıklayarak dişimi gösterdim. Ya bir de sizi takip eden ve dişini göstermeyen kişiler...Bunu da siz düşünün!