Ana içeriğe atla

Stratejik Ortaklığa Bir Ayar Verme Zamanı *

ABD denen yamalı bohça devletin ne hinoğlu hin olduğu hepimizin malumu idi.  Bundan ne dost olur, ne de post. Buna rağmen ilişkilerimizi kör topal devam ettirdik. Çünkü zamanında bu ülkeyi yönetenler bizi göbekten bağlamışlar. İki ayrı bağımsız devlet gibi oturmamışlar masaya. Onlar strateji belirlemiş, bizi ise bu stratejinin devamı için ortak yapmışlar. Sonunda "Dost ve müttefik ülke, stratejik ortak" olmuşuz. Bu ortaklık nasıl bir ortaklık ise Kovboy; ne bizimle oldu, ne de bizi kendi halimize bıraktı. Kararı o aldı, işe bizi yolladı. Tek yaptığı "Sen aslansın, bu işi yaparsın" olmuş; sırtımızı sıvazlamış. Hasılı ipi eline almış veya kaptırmışız. Benim bu ortaklıktan anladığım; nimet ya da çıkar ortaklığı değil, külfet ortaklığı. Yani ABD'nin çıkarına bir ortaklık!

Zamanında konmayan mesafe dolayısıyla ABD başımıza ekşidikçe ekşidi. Olur olmaz tavırlar içerisine girdi. Bir zamanlar altımızı oymak için çevirdiği dolapları açıkça oynamaya başladı. Ben sana istediğimi yapar, istediğimi söyler, senin aleyhine istediğim kararı alır, sana istediğim operasyonu çeker, seni istediğim yere sürüklerim havasına girdi. Her ne kadar Türkiye her yönüyle göbeğinden bağlı olsa da eski çamlar bardak oldu. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil artık! ABD'nin anlamadığı da bu zaten!  

Son ABD-Türkiye ilişkileri, daha doğrusu ABD'nin bu ülkeye karşı nezaket kurallarını aşan tavrı göstermiştir ki Kızıl Derelilerin katili bu devletten stratejik ortak olmaz. Müttefik ülke, hele dost ülke hiç olmaz. İstekleri yerine getirilmeyince ne kadar alçalabildiğini, neler yapabileceğini, bu ülkeyi nasıl ateşe verebileceğini hep beraber gördük. Kibri tavan yapmış, ne oldum delisi hali ayan beyan ortada. 

Son olaylar göstermiştir ki ABD’nin Türkiye’ye ayar vermek için yaptığı saldırılar bize hasar verse de kendisinin dişleri dökülmüştür. Görkemli karizmasını çizdirmiştir. Bundan sonra olur olmaz üzerimize gelemeyecektir. Gelmeye çalışırsa da yoğurdu üfleyerek yiyecek, emirler yağdıramayacaktır. Terbiye edilmiş bir şekilde gelecek: “Türkiye yine bizim bu isteğimizi reddeder mi” diye düşünecektir.

Tam bu durumda ne yapmak lazım? Ortaklığından zarardan başka hiçbir hayrını görmediğimiz okyanus ötesi bu devletten yavaş yavaş kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Son atış olan salvoları bir bitsin, bize karşı eteğindeki taşları bir bir döksün, tüm kozlarını oynasın, son mermisini atsın; biz bunları azim ve gayretle, bir ve beraberlik içerisinde soğukkanlılık örneği göstererek savuşturalım, yıkılmayıp ayakta kalalım. Ardından ya iki bağımsız devlet gibi çıkar ortaklığına dayalı masaya oturalım, ya da vuralım tekmeyi, işimize bakalım. Bir daha ne o bizim yanımıza, ne de biz onun yanına gidelim. Canın cehenneme diyelim. Verilmiş sadakamız varmış deyip yolumuza devam edelim.

ABD ile tüm ilişkilerimizi keselim, ortaklığı bozalım derken bu öneri bize çok absürt gelebilir. Elbette iç içe geçmiş ilişkiler bugünden yarına birden bitmez, bitirilemez. Devam eden bir evlilikte bile bir ayrılık meydana geldiğinde ilişkiler birden bitmez; zamanla sona erer. Her yönünle iç içe geçmiş Türk-Amerikan ilişkilerinde önce bir seviye yakalanabilir, mesafe konabilir. Türkiye bunu yapabilirse nasıl ki Kurtuluş Savaşında verdiğimiz bağımsızlık mücadelesi dünya mazlumlarına örnek olmuşsa bu tavrımız da örnek olacak ve dünya devletlerinin kurtuluşu olacaktır.



* 27/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde