27 Mayıs 2018 Pazar

Türkiye Bağımsızlık Mücadelesi Veriyor ***


Türkiye hiç olmadığı kadar dış güçlerin kıskacı altında! Dört bir taraftan saldırılmasının sebebi de bu. Siyasal ve ekonomik baskıya maruz kalıyor. Neden mi? Çünkü Türkiye bağımsızlık mücadelesi veriyor. Bazılarımız,  “Eski köye yeni adet getirme! Türkiye zaten bağımsız bir ülke; bilir-bilmez konuşma. Sınırları belli bir toprak parçası üzerinde ay yıldızlı bayrağımız dalgalanıyor diyebilir. Evet, bu ülke bağımsız bir ülke! Ama ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin bağımsızlığından dem vurmak saf dillilik olur. Zira biz ekonomik yönden göbeğimizden bağlıyız veya bağlamışlar. Silahımıza, tankımıza varıncaya kadar nereden ve kimden alacağımıza karışıyorlar baksanıza.

PKK terörü, FETÖ darbesi ve siyasal baskılarla yola getiremedikleri ülkeyi şimdi iktisadi yönden boyun eğdirmeye ve yeniden kafese sokmaya çalışıyorlar. Son aylardaki dövizin ateşi de kafesinden çıkmaya çalışan Türkiye'yi yeniden kafese girdirmeye çalışmaktan ibarettir. Şu ana kadar oynadıkları oyunun son halkası bu.

Türkiye, ABD ve Batı'nın kendisine biçtiği rolü oynamak istemiyor, uydu devlet yerine kendi kendine yeten, kendi göbeğini kendisi kesen bir devlet olma yolunda. Alınan kararları uygulayan figüran bir ülke olmaktansa masalarda rol kapmaya çalışıyor. Dünyada nerede mağdur var, Türkiye onların elinden tutmak istiyor. Güçlüye boyun eğmiyor, sesini çıkarıyor, böyle olmaz diyor. Bundan dolayı da üzerimize geldikçe geliyor, boğmaya çalışıyorlar. Çünkü Türkiye’ye haddini bildiremezlerse yarın ardından diğer ülkeler de isyan bayrağını açacak. Bu da Batı ve ABD’nin tereyağından kıl çeker gibi dünyayı yönetmesini zora sokacak. Biz, içeride bir ve beraber olur, dış güçlere karşı dik durursak belki sıkıntı çekeceğiz ama mutlaka kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz bir gün. Yeter ki sabretmeyi, oyunu kuralına göre oynamayı bilelim.

24 Haziran seçimleri bağımsızlık önünde kat edeceğimiz önemli bir dönüm noktası. Ya tamam diyeceğiz, ya da devam. Batı ve ABD, seçim öncesi dövizin fitilini ateşleyerek bir ekonomik kriz çıkarma derdinde. Böylece seçmeni etkileyecekler. Şayet ekonomik bir kriz çıkartabilirlerse yıllardır yok etmek için uğraştıkları mevcut yönetimin gidişi daha kolay olabilir onlar için. Mevcut iktidar amaçlarına ulaşmak için onların önünde en büyük ayak bağı. Bir indirebilirlerse Türkiye’yi yine eski rolüne büründürecekler.

24 Haziran seçimlerini kim kazanır bilmem. Çünkü bunun kararını hür iradesiyle Türkiye seçmeni verecek. Seçimde hangisi kazanırsa kazansın Türkiye’nin yaptığı bağımsızlık mücadelesini devam ettirmelidir. Seçimi kazanmayı çok isteyen, bunun için asılan adaylar ilk önce bağımsızlık mücadelesi verecek bir ülkeyi yönetmeye mi talipler, yoksa yeniden Batı ve ABD’nin girdabına mı girmek istiyorlar? Şayet ne şiş yansın, ne de kebap diyerek Batı ve ABD ile iyi geçinme adına dik duramayıp onların isteklerine boyun eğmeyi düşünüyorlarsa bu ülkeye yazık ederler.

Halkımız dış güçlerin emellerini biliyor. Bildiği için döviz bu kadar yükselmesine rağmen tedirgin olmuyor, telaşa kapılmıyor. Bağımsızlık için gerekirse baldıran zehri içmeye bile razı. Umarım siyasi partilerimiz ve adaylarımız da bunun farkındadır. Eğer dayatmalara karşı bir –daha- boyun eğersek bu millet bir daha belini doğrultamaz. Adaylar, iç politikaya yönelik vaatler vermekten, ülkeyle ilgili felaket senaryoları çizmekten ziyade dış politikada nasıl bir yol izleyeceklerini seçmenlerine açıklamalılar.



*** 31/05/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros ismiyle yayımlanmıştır.


25 Mayıs 2018 Cuma

Bu Milletin Vaatlere Karnı Tok!

24 Haziran'da yapılacak olan cumhurbaşkanı ve parlemento seçimleri için hem cumhurbaşkanı, hem de parti genel başkanları daha araziye çıkmadan kesenin ağzını açtı, vaat üzerine vaatler veriyorlar. Ne de çok verecekleri varmış bu millete. Partilerin veya cumhurbaşkanı adaylarının hız kesmeyen vaatleri, bu seçimin taraflarca hayat-memat meselesi olarak görüldüğünü ayan-beyan göstermektedir. Hoş bizde bütün seçimler ölüm-kalımdır aslında. Ama bu seçim en şiddetlisi ve en ciddiye alınanı galiba! 

Seçimler o kadar ciddiye alınmış olmalı ki her güne yeni bir vaatle uyanıyoruz. Daha seçimlere bir ay var. Bu gidişle vaatlere doyacağız. Millet yaşadı yani. Bu manzarayı görünce deliye her gün bayram misali insanın her gün seçim olsa diyesi geliyor. Bu seçim dönemi gösterdi ki bizim siyasilerimiz ne kadar cömertmiş de bizim haberimiz yokmuş. Yine bu seçim dönemi gösterdi ki siyasilerimizin tarihi bağları yüksek. Hepsi 1990-2000 dönemindeki siyasilerin bol keseden attıkları vaatlere sarıldı yeniden. "Herkese bir ev, bir araba anahtar" vaadi 2000 öncesine ait akılda kalan vaatlerdendi. Bu vaatte bulunan iktidara geldi. Belki vadettiği ev ve arabayı veremedi ama bize 5 Nisan krizini armağan etti, sağ olsun.

Siyasilerimiz hiç kusura bakmasınlar bu milletin vaatlere karnı tok. "Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı." Çünkü karşılığı olmayan her vaadin bir bedeli var, hem de ağırından. Bu millet 15 senedir "Enflasyon canavarından kurtulalım, zamlara veda edelim, döviz ve faiz insin ki ekonomimiz düze çıksın, namerde muhtaç olmayalım, gerekirse baldıran zehiri içeriz" şeklinde anlayabileceğimiz bütçe disiplinine inandı. Ne vaat verildi, ne de bir şey istedi. Eski uçuk-kaçık vaatleri unuttu. Çünkü ekonomik rahatlamayı gördü. Eski vaatlerin yeniden hortlamasının nedeni bize 5 Nisan kararlarını hibe eden kabine üyesinin bugün siyaset arenasında umut olarak görünmesinden midir bilinmez.

Siyasilerimiz, miting meydanlarında kalabalık toplamak, bunları oya devşirmek amacıyla galeyana gelerek işkembeyi kübradan atmasın. Siyasilerimiz belki eskinin kötü kopyası olmaya namzet olabilir. Ama bu halk bir şeyler umsa da eskinin seçmeni değildir, ayakları yere basıyor. Neyin verilip neyin verilemeyeceğini, kaşıkla verilecek olanın kepçeyle geri alınacağını iyi bilir. Syaset yapılacak ise seçmen inandırılacak ise; enflasyon nasıl iner, faizler nasıl düşer, dövizin ateşi nasıl söndürülür, üretime dayalı ekonomiye nasıl geçilir, birlik-beraberlik ve barış ortamı nasıl sağlanır, adalet nasıl tesis edilir, onu anlatsınlar. İnanın daha ikna edici olurlar. 25.05.2018

Alın Terine Dünyayı Dar Eden Ekonomi ***

Dünyada uygulanan ekonomik sistemin adı; liberal mi serbest piyasa mı, küresel ekonomi mi her ne zıkkımsa belli bir mutlu azınlığı ihya eden, fakir-fukarayı imha eden bir sistemdir benim gözümde bunun adı. Aldıkları her kararda paraya para demezlerken dar ve orta gelirli insan biraz daha geri geri gidiyor. Bu yöntemle paranı pul ettikleri yetmediği gibi ekonomik bir girdaba sürüklüyorlar ülkeleri. Durduğu yerden senin paranı eritiyorlar. Tüm bu işlemleri yaparken taş atıp elleri de yorulmuyor, zaten terleme yok. Kah faizle oynuyorlar, kah döviz kuruyla, kah borsayla. Olmadı gerilim siyaseti izliyor, kriz çıkarıyorlar. Öksürseler de onlar kazanıyor, tıksırsalar da. Olan, elinin emeğiyle bu dünyada namerde muhtaç olmadan geçim mücadelesi veren elleri nasırlı emekçilere oluyor. Anladım ki bu dünyada alın teriyle kazanmaya yer yok. Alın teriyle kazanılan para insana hayatı dar ediyor. Kazanacaksan, bey gibi yaşayacaksan paradan para kazanacaksın. Çünkü halihazırda geçer akçe bu.

Adını bilmediğim, öğrenmek de istemediğim günümüz ekonomisinin adı olsa olsa zulüm ekonomisidir. Başka da isim aramaya gerek yok zaten. Necip Fazıl’ın “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul” dediği bu olsa gerek. Sen, enflasyonla mücadele edeceğim, faizi düşüreceğim, toplumda sosyal adalet dengesini sağlayacağım diye adına bütçe disiplini dediğin kamu mali yönetimini dokuz doğurarak uygulamaya koy, enflasyon canavarını azdırmayacağım diye kılı kırk yar, kimseye bir şey verme. Paraya yön veren birkaç mutlu azınlık bir kalem oynatsın, senin bütçe disiplinini yok etsin. Olacak şey değil. Lanet olsun modern dünyanın bulduğu bu ekonomik sisteme! Zaten “Allah ve Rasülüne savaş açmak” olan bu haksız kazanç sistemi insanlığa dünyayı dar etmekten, zulmetmekten ve mağdur üretmekten başka ne işe yarar?

Ülkeler hangi ekonomik sistemi uygularlarsa uygulasınlar, hepsinin görevi para musluğunun başında olanların cebini doldurma görevini ifa etmektir. Kim dişinden, tırnağından ne artırıyorsa üzerine borçlanarak bu paragözlere çalışıyor. Paraya tapan ve para için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen bu kapitalistler, bugüne kadar kazandıklarını tıka basa yeseler, bir eli yağda diğeri balda dünyayı gezseler, elde ettikleri paraları; harca harca bitiremedikleri gibi milyon göbek sonra gelecek soy ve sopunu da besler. Çünkü milletin ve ülkelerin kaşıkla biriktirdiklerini bunlar bizden kepçeyle almaya devam ediyorlar.  Maalesef ne mideleri doyuyor, ne de gözleri. Geberip gittikleri zaman toprak da doyurmuyor bunları. Nasılsa bayrağı, yetiştirdikleri yetmeleri devralıyor.

Üretime dayanmayan sıcak para ekonomisinin dünyaya dayattığı sistem, zulümdür maalesef! Dünya üretmeden tüketmeye teşne oldukça bu zulüm düzeni bu şekilde devam edecek. Bu durum okumuş insanların dünyaya armağanıdır. Aslında bir yeri yeniden keşfetmeye gerek yok. En iyi ekonomik sistem anam babamın eskiden uyguladığı “Ayağına yorganına göre uzat” sistemidir. Bundan ötesi bize eziyet ve çile vermekten başka bir işe yaramaz.  Bir devlet “Üretmeden tüketme!” modeline geçmedikçe bu zulüm ekonomisi artarak devam edecek, nice canları yok edecektir.

Dünya ne yapıp ne edip döviz, faiz, borsa sarmalından kurtulmalı. Zira bu üçlü saç ayağı üçkâğıt ekonomisidir.

*** 29/05/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros ismiyle yayımlanmıştır.