Ana içeriğe atla

Bu Milletin Vaatlere Karnı Tok!

24 Haziran'da yapılacak olan cumhurbaşkanı ve parlemento seçimleri için hem cumhurbaşkanı, hem de parti genel başkanları daha araziye çıkmadan kesenin ağzını açtı, vaat üzerine vaatler veriyorlar. Ne de çok verecekleri varmış bu millete. Partilerin veya cumhurbaşkanı adaylarının hız kesmeyen vaatleri, bu seçimin taraflarca hayat-memat meselesi olarak görüldüğünü ayan-beyan göstermektedir. Hoş bizde bütün seçimler ölüm-kalımdır aslında. Ama bu seçim en şiddetlisi ve en ciddiye alınanı galiba! 

Seçimler o kadar ciddiye alınmış olmalı ki her güne yeni bir vaatle uyanıyoruz. Daha seçimlere bir ay var. Bu gidişle vaatlere doyacağız. Millet yaşadı yani. Bu manzarayı görünce deliye her gün bayram misali insanın her gün seçim olsa diyesi geliyor. Bu seçim dönemi gösterdi ki bizim siyasilerimiz ne kadar cömertmiş de bizim haberimiz yokmuş. Yine bu seçim dönemi gösterdi ki siyasilerimizin tarihi bağları yüksek. Hepsi 1990-2000 dönemindeki siyasilerin bol keseden attıkları vaatlere sarıldı yeniden. "Herkese bir ev, bir araba anahtar" vaadi 2000 öncesine ait akılda kalan vaatlerdendi. Bu vaatte bulunan iktidara geldi. Belki vadettiği ev ve arabayı veremedi ama bize 5 Nisan krizini armağan etti, sağ olsun.

Siyasilerimiz hiç kusura bakmasınlar bu milletin vaatlere karnı tok. "Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı." Çünkü karşılığı olmayan her vaadin bir bedeli var, hem de ağırından. Bu millet 15 senedir "Enflasyon canavarından kurtulalım, zamlara veda edelim, döviz ve faiz insin ki ekonomimiz düze çıksın, namerde muhtaç olmayalım, gerekirse baldıran zehiri içeriz" şeklinde anlayabileceğimiz bütçe disiplinine inandı. Ne vaat verildi, ne de bir şey istedi. Eski uçuk-kaçık vaatleri unuttu. Çünkü ekonomik rahatlamayı gördü. Eski vaatlerin yeniden hortlamasının nedeni bize 5 Nisan kararlarını hibe eden kabine üyesinin bugün siyaset arenasında umut olarak görünmesinden midir bilinmez.

Siyasilerimiz, miting meydanlarında kalabalık toplamak, bunları oya devşirmek amacıyla galeyana gelerek işkembeyi kübradan atmasın. Siyasilerimiz belki eskinin kötü kopyası olmaya namzet olabilir. Ama bu halk bir şeyler umsa da eskinin seçmeni değildir, ayakları yere basıyor. Neyin verilip neyin verilemeyeceğini, kaşıkla verilecek olanın kepçeyle geri alınacağını iyi bilir. Syaset yapılacak ise seçmen inandırılacak ise; enflasyon nasıl iner, faizler nasıl düşer, dövizin ateşi nasıl söndürülür, üretime dayalı ekonomiye nasıl geçilir, birlik-beraberlik ve barış ortamı nasıl sağlanır, adalet nasıl tesis edilir, onu anlatsınlar. İnanın daha ikna edici olurlar. 25.05.2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde