Ana içeriğe atla

Alın Terine Dünyayı Dar Eden Ekonomi ***


Dünyada uygulanan ekonomik sistemin adı; liberal mi serbest piyasa mı, küresel ekonomi mi her ne zıkkımsa belli bir mutlu azınlığı ihya eden, fakir-fukarayı imha eden bir sistemdir benim gözümde bunun adı. Aldıkları her kararda paraya para demezlerken dar ve orta gelirli insan biraz daha geri geri gidiyor. Bu yöntemle paranı pul ettikleri yetmediği gibi ekonomik bir girdaba sürüklüyorlar ülkeleri. Durduğu yerden senin paranı eritiyorlar. Tüm bu işlemleri yaparken taş atıp elleri de yorulmuyor, zaten terleme yok. Kah faizle oynuyorlar, kah döviz kuruyla, kah borsayla. Olmadı gerilim siyaseti izliyor, kriz çıkarıyorlar. Öksürseler de onlar kazanıyor, tıksırsalar da. Olan, elinin emeğiyle bu dünyada namerde muhtaç olmadan geçim mücadelesi veren elleri nasırlı emekçilere oluyor. Anladım ki bu dünyada alın teriyle kazanmaya yer yok. Alın teriyle kazanılan para insana hayatı dar ediyor. Kazanacaksan, bey gibi yaşayacaksan paradan para kazanacaksın. Çünkü halihazırda geçer akçe bu.

Adını bilmediğim, öğrenmek de istemediğim günümüz ekonomisinin adı olsa olsa zulüm ekonomisidir. Başka da isim aramaya gerek yok zaten. Necip Fazıl’ın “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul” dediği bu olsa gerek. Sen, enflasyonla mücadele edeceğim, faizi düşüreceğim, toplumda sosyal adalet dengesini sağlayacağım diye adına bütçe disiplini dediğin kamu mali yönetimini dokuz doğurarak uygulamaya koy, enflasyon canavarını azdırmayacağım diye kılı kırk yar, kimseye bir şey verme. Paraya yön veren birkaç mutlu azınlık bir kalem oynatsın, senin bütçe disiplinini yok etsin. Olacak şey değil. Lanet olsun modern dünyanın bulduğu bu ekonomik sisteme! Zaten “Allah ve Rasülüne savaş açmak” olan bu haksız kazanç sistemi insanlığa dünyayı dar etmekten, zulmetmekten ve mağdur üretmekten başka ne işe yarar?

Ülkeler hangi ekonomik sistemi uygularlarsa uygulasınlar, hepsinin görevi para musluğunun başında olanların cebini doldurma görevini ifa etmektir. Kim dişinden, tırnağından ne artırıyorsa üzerine borçlanarak bu paragözlere çalışıyor. Paraya tapan ve para için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen bu kapitalistler, bugüne kadar kazandıklarını tıka basa yeseler, bir eli yağda diğeri balda dünyayı gezseler, elde ettikleri paraları; harca harca bitiremedikleri gibi milyon göbek sonra gelecek soy ve sopunu da besler. Çünkü milletin ve ülkelerin kaşıkla biriktirdiklerini bunlar bizden kepçeyle almaya devam ediyorlar.  Maalesef ne mideleri doyuyor, ne de gözleri. Geberip gittikleri zaman toprak da doyurmuyor bunları. Nasılsa bayrağı, yetiştirdikleri yetmeleri devralıyor.

Üretime dayanmayan sıcak para ekonomisinin dünyaya dayattığı sistem, zulümdür maalesef! Dünya üretmeden tüketmeye teşne oldukça bu zulüm düzeni bu şekilde devam edecek. Bu durum okumuş insanların dünyaya armağanıdır. Aslında bir yeri yeniden keşfetmeye gerek yok. En iyi ekonomik sistem anam babamın eskiden uyguladığı “Ayağına yorganına göre uzat” sistemidir. Bundan ötesi bize eziyet ve çile vermekten başka bir işe yaramaz.  Bir devlet “Üretmeden tüketme!” modeline geçmedikçe bu zulüm ekonomisi artarak devam edecek, nice canları yok edecektir.

Dünya ne yapıp ne edip döviz, faiz, borsa sarmalından kurtulmalı. Zira bu üçlü saç ayağı üçkâğıt ekonomisidir.



*** 29/05/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros ismiyle yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde