16 Nisan 2018 Pazartesi

LGS Sınavının Yapılacağı Tarihe Dikkat! *

Milli Eğitim Bakanlığı 2017-2018 öğretim yılından geçerli olmak üzere liseye geçişlerde yeni bir sınav sistemi uygulayacak. Her ne kadar Bakanlık, bu sene ilk defa uygulanacak olan bu sınav sisteminin kısa adını koymasa da vatandaş LGS (Liseye Geçiş Sistemi) adını verdi bile şimdiden. Ama bu kısaltmadan ziyade yeni sistemin ilk açıklanışında etkili ve yetkili makamın ağzından “nitelikli okullar” ifadesi çıkınca, sonradan geriye almış olsa da insanımız nezdinde okullar: nitelikli okullar ve niteliksiz okullar diye değerlendirilmeye başlandı.

Bakanlık, “Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezî Sınav Başvuru ve Uygulama Kılavuzu” başlığı altında sınavla ilgili kriterlerin belirlendiği ve sınavla öğrenci alacak ortaöğretim kurumlarının tespit edildiği listeyi yayımladı. Yeni sınav sistemine göre öğrencilerin yüzde onu sınavla alınacak, geriye kalanlar ise adrese dayalı olarak muhitindeki bir okula yerleştirilecek. Sistemi eleştirenler var, savunanlar da. Sistemin mükemmel veya aksak olduğu, uygulama imkanı bulduğu zaman ortaya çıkacak. Sınavla öğrenci alacak okullara göz gezdirildiğinde Bakanlığın, İHL ve mesleki ve teknik liselerde kaliteyi yükseltmeyi hedeflediği gözlemlenmektedir. Fakat işin başında okul veya okul türünün seçiminde isabet edildiği veya edilmediği tartışmaları eleştiri konusu yapılmaktadır. Burada niyetim sınav sistemi veya sınavla genel bir değerlendirme yapmak değil. Üzerinde durmak istediğim, sınavın yapılacağı tarihin ramazan ayına denk gelmiş olması.
*
Kılavuz yayımlanıp sınav başvuru ve sınav tarihi netleşince girdiğim bir 8.sınıfta öğrenciler, “Öğretmenim! Siz bize geçen yıl ‘Orucu kimler tutar, hangi hallerde oruç yenir’ konusunu işlemiştiniz. Bizim bu sene gireceğimiz LGS sınavı 2 Haziran’da yapılacak ve o gün oruç. Biz oruç tutalım mı, yoksa niyetlenmeyelim mi? Oruç tutmazsak ne olur, bunun vebali kime ait olur?” şeklinde ardı arkası kesilmeyen sorular sordu bana. Bazıları da “Her ne olursa olsun, ben o gün oruç tutacağım” diyen öğrenciler de oldu. 12-13 yaşında hangi okula gideceğim stresine girmiş öğrencilerden “Orucumuz ne olacak” duyarlılığını görmem beni fazlasıyla mesrur etti. Ardından üzüntü duydum. Çünkü ne yapacaktı bu çocukların içinde oruç tutmak isteyenler? Kendilerine normal şartlarda sınav ile birlikte oruç da tutulur. Buna engel değil. Sizin için hayat memat meselesi ise -ki öyledir- oruçlu iken sınava girer de sınavınız iyi geçmezse “Oruçlu olmasaydım daha iyi yapardım, oruçlu olduğum için etkilendim” diyecekseniz bu durumda kararı kendiniz vereceksiniz, ben size tutun veya tutmayın demem, zamanı gelince DİB, gerekli açıklamayı yapar dedim.

Merak ettiğim sınav tarihini belirlerken Bakanlık, öğrencilerin gösterdiği bu duyarlılığı niçin göstermedi? Haberleri mi yoktu, yoksa bir şey olmaz deyip oruçta sınav yapmayı mı seçti? Ya da başka tarih bulamadı mı? Bu sınavı ramazan başlamadan mayıs ayında iken veya ramazan bittikten sonra haziranın son haftası yapabilirdi. 02 Haziran’da sınav yapmak farz mı, vacip mi? Keşke küçük dimağların duyarlılığını karar vericilerimiz de düşünselerdi. Üstelik eğitim ve öğretimle ilgili yazılarıyla dikkat çeken Sayın Abbas GÜÇLÜ, yeni sistemi bir basın toplantısıyla Bakan duyurur duyurmaz, “Haziranın ilk haftası ramazana denk geliyor” diyerek dikkat çekmişti. Nedense başka tarih bulunamamış olmalı ki sınav tarihi olarak 02 Haziran tespit edilmiş oldu.

Gördüğüm kadarıyla sınavın kaldırılışından, yerine yeni bir sınav sistemi ortaya koymaya; okulların belirlenmesinden, sınav tarihini belirlemeye kadar bir planlama eksikliği var. Keşke bunlar olmasaydı. Doğrusu, geçen sene nisan ayında 2.TEOG sınavının yapıldığı günün akşamında “Çocuklar! Geçmiş olsun, umarım en iyi okullara gidersiniz. Biz bugünden itibaren TEOG adı verilen bu sınavı kaldırıyor, yerine şöyle bir sınav koyuyoruz. Bundan sonra sınava hazırlanacak olanlar bu yeni sisteme tabi olacaklar” şeklinde bir açıklama yapılmış ve ardından yeni sistemin ayrıntılarını kamuoyu ile paylaşılsaydı ve sınavın yapılacağı tarihin belirlenmesinde oruç tutmak isteyen çocukların ‘Oruç tutayım mı/tutmayayım mı”  ikilemi yaşamalarına imkan vermeden uygun bir tarih belirlenseydi daha iyi olurdu. Kimse kusura bakmasın, eğitim ve öğretim uzun soluklu bir süreçtir, plan ve programdır. Ne diyelim hayırlı olsun. 16/04/2018

* 18/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Geçmişten Günümüze Güneysınır ve İkindi Sohbetleri


Geçen gün bir arkadaşımdan "Yaşayan Konya Hafızası, İkindi Sohbetleri" başlıklı bir mesaj aldım. Panelin yapılacağı gün ve saatte Koyunoğlu Müzesine gittim. İlk defa gittiğim Müzenin salonu 80-100 kadar kapasitesi olan bir yer idi. Güzelce dizayn edilmiş salonda boş yer yoktu.



Samimi bir hava içerisinde "Geçmişten Günümüze Güneysınır" anlatıldı. Bildiğimi sandığım, doğup büyüdüğüm yeri, işin uzmanlarından dinleyince küçük ilçemi yeterince tanımadığımı anladım. Güneysınır'ın Yalıhüyük'ten sonra Konya'nın en küçük ilçesi olduğunu; dağların başladığı, ovanın sona erdiği veya dağların bitip ovanın başladığı ve Konya'nın ilk ürününü hasat eden ilçe olduğunu Aziz Bey'in sunumundan öğrendim. Ahmet ÇELİK, küçüklüğünde ayrıldığı ilçesinin yaşayan hafızası olduğunu bir kez daha gösterdi. Bülent ÇEVİK ise, ilçenin folklorik yapısından kısaca bahsetti. İki saat süren program, gelenler tarafından ilgiyle karşılandı, çoğu notlar aldı. Konuşmacılarda konularına hakimiyet, dinleyicilerde de bir heyecan vardı. Geçmişten günümüze Güneysınır ile ilgili saha ve arşiv çalışması yaparak bizlere faydalı bir iki saat geçirmemizi sağlayan Dr Aziz AYVA'ya, Ahmet ÇELİK'e ve Bülent ÇEVİK beylere, gelen misafirlere gösterdiği ilgi-alaka ve tevazuu sahibi görüntüsüyle ortamı bize sağlayan ve orada tanıştığım Müze Müdürü Hasan YAŞAR Bey'e ve toplantının başında yaptığı açılış konuşmasıyla ilçeyle ilgili bilgilendirme yapan Başkan İsmail ÖZCAN Bey'e ayrı ayrı teşekkür etmek isterim. Daha büyük tanıtımlı bir toplantının ilçe merkezinde yakın zaman içerisinde yapılacağını yine Belediye Başkanından işitmiş olduk. Emek sarf edilerek yapılan panelin ilçenin tanıtımına katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.

Benim için ilçem olan Güneysınır ile ilgili olması bakımından bu panel önemliydi. Bu programa gitmeme de zaten bu, sebep oldu. Daha önemli olanı ise adını "İkindi Sohbetleri" koydukları bu etkinliğin birkaç yıldır devam ettiği, her hafta cumartesi günleri saat 16.00'da Konya'nın yaşayan hafızası olmak için değişik tanıtımlar yaptıklarını Müze Müdürünün konuşmasından öğrendim. Güzel bir hizmet gerçekten. Konya Büyükşehir Belediyesini böyle bir etkinliğinden dolayı tebrik ediyorum.

Hafta sonlarını gezip-tozma, alışveriş yapma, kahvehane ve çay ocaklarında muhabbet etmek suretiyle geçiren şehrimizin insanını, işini hallettikten sonra sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeleri için cumartesi günleri Koyunoğlu Müzesine gitmesini hararetle tavsiye ediyorum.

14 Nisan 2018 Cumartesi

Böyle Cezaya Can Kurban! *

Kamuoyunda "28 Şubat Davası" olarak bilinen post modern darbede dahli olanlara yönelik yargılama, beş yıllık bir yargılamadan sonra nihayet sona erdi. Tutuklu sanığın olmadığı yargılamada sanıklara ceza -pardon- bereket yağdı. 21 tanesi müebbet mahkûmiyeti aldı. Hepsi dışarıda olan suçluların tutuklanmasına gerek duymadı adalet mekanizmamız. Yurtdışı yasağı konan bu kişiler, adli kontrol şartıyla müebbet hapis cezası almalarına rağmen elini-kolunu sallayarak aramızda gezmeye devam edecekler. Onlardan istenen tek şey, vereceğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz anlamına gelen, haftada bir en yakın karakola giderek "Ben buradayım" imzası vermek. Gerekçe yaşlı olmaları, kaçma tehlikelerinin bulunmaması. 28 Şubat sürecinde Zatı âlilerinin içeriye attırıp gün yüzü göstermedikleri mazlumlar, hapishanede cezalarını çeke dursun; kendilerine ev hapsi bile yok. Kararın alınmasında sanıkların mahkemedeki iyi halleri de göz önünde bulundurulmuş. 

Mahkemenin millet adına verdiği, müeyyidesi olmayan bu ceza davasının tüm hukuk tarihine hayırlı/ibret olmasını dilemekten başka ne diyebiliriz. Bu kararı gördükten sonra "Hukukun üstünlüğü Endeksi" sıralamasında 113 ülke arasında ülkemizin niye 101.sırada olduğunu daha iyi anladım. Bu son karardan sonra bir dahaki sıralamada ülkemin  113.sırada olmaması için hiçbir engel görünmüyor.

Dindar-mütedeyyin insanların mağdur edildiği, kılık-kıyafetinden dolayı okullarda okuyamadığı, çalışanların görevlerine son verildiği, vatandaşın fişlendiği, katsayı uygulamasından dolayı binlerce başarılı gencin hayallerinin yıkıldığı ve önlerinin kesildiği, ülkenin meşru hükümetinin yerin dibine geçirildiği…bir sürecin ardından dönemin aktörlerine verilen ceza, olsa olsa bu kadar olur. Bir defa gecikmiş adalet zaten adalet olmaz, kamu vicdanının beklentilerine cevap veremeyen bu karar asla adalet olmaz. Bir dava beş yıl sürer mi? Sonra 28 Şubat sürecini bu ülkeye yaşatanlar sadece 21 kişi mi? Nerede bunun siyasi ayağı, süreci finanse eden iş adamları, gazete ve televizyonlarda tetikçilik yapan gazeteciler, kendilerini STK olarak lanse eden darbe sever beşli çete? Darbe çığırtkanlığı yapan rektörler, Genel Kurmay'a brifing almaya giden ve askeri ayakta dakikalarca alkışlayan yargı mensupları bu davanın içinde niçin yoklar?

Mahkememiz sanıklara hazırladığı iddianameyi okusa ve hakkınızda iddia edilen cürümü işlediğiniz tespit edilmiş olup "Haydi kendi cezanızı kendiniz verin, vereceğiniz cezaya mahkememiz müdahale etmeyecek, kendi göbeğinizi kendiniz kesin" dese sanıklar, az veya çok kendileri için bir hapis cezası keserdi. Gerçi mahkemenin hakkını yemeyelim. Bu yargılamanın tek elle tutulur tarafı, "Bin yıl devam edecek" denen sürecin mahkûm edilmesidir. Anormal yanı ise, aktörlere ceza verilmemesidir. Eğer mahkemelerimiz bana da bir garanti verirlerse ben de suç işlemek isterim. İşlediğim suç hakkında on yıllar sonra dava açılsın, davamda tutuksuz yargılanayım, davam beş yıl sürsün, ihtiyarlayınca bana müebbet verilsin, ama yaş ve sağlık durumumdan ve mahkemedeki iyi halimden dolayı "Adli kontrol şartı" ile elimi-kolumu sallayarak çıkıp gitmek isterim.

Yapmayın, etmeyin. Ne olur tuzu kokutmayın. Bu ülkede yapanın yanına hiçbir şey kar kalmasın. Olayın müsebbiplerine ceza veremeyecekseniz bu işe hiç kalkışmayın, milleti "Adalet yerini bulacak" diye heveslendirmeyin. Bu ülkenin başbakanlık yapmış en beyefendi, en kibar insanına -hasta ve yaşına rağmen- o süreçte ev hapsi verilmiş ve cezasını evinde çekmişse siz bu sürecin mimarlarına ev hapsi de mi veremezdiniz? Lütfen böyle ucube karar verecekseniz bundan sonra "Yüce Türk milleti adına" ceza vermeyin. Kendi adınıza karar verin.

* 16/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.