8 Nisan 2018 Pazar

Gençlik Deizme Niçin Kaymasın? *

Son günlerin güncel tartışma konusu “deizm; gençlik deizme kayıyor.” Amaç gündem saptırmak mı gençlik gerçekten deizme doğru mu gidiyor, oranı ne kadar bilmiyorum. Her ne kadar gündemi birileri belirlemişse de bizim de bu ortamdan bigâne kalmamız mümkün değil.

Deizm: Tanrı'yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı'nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüştür.(TDK) Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda özellikle İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Terim Lâtince Tanrı anlamındaki Deus sözcüğünden türetilmiş ve özgür düşüncelilerin Tanrı inancını belirtmede kullanılmıştır. Bu felsefi görüşe göre Deizm veya Yaradancılık, kaynağını mantık ve doğadan alan, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Dinler reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günah, ibadet, dua, vahiy, kader, ahiret, cennet, cehennem, melek, cin ve şeytan gibi kavramlar bu inanışta yoktur. Deizm'de sadece evrenin işleyişi için doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiçbir müdahalesi olmayan bir Tanrıya inanılır. (felsefe.gen.tr)

Geçmişten beri var olan bu görüşün savunucuları da vardır elbet. Günümüzde ortaya çıkması ve gündem oluşturması eski görüşün kırpılıp kırpılıp piyasaya sürülmesi demektir. Gençlerimiz arasında bugün bu görüş revaçta ise gençliğe kızmak çözüm değil. Yapacağımız ilk şey, gençlik niçin deizme kayıyor veya deizme kayma potansiyeli yaşıyor? Aramızda Müslüman görünüp de deist olduğunu söyleyemeyen kaç kişi var? Gençliğin deizme yönelmesinde yüzde kaçı, naslardan öğrendikleriyle; kaç tanesi İslam dünyasının durumuna bakarak deist oldu? Önce soruları sorup yeterince araştırdıktan sonra deizme kayma nedenleri üzerinde durur ve gençliği bu görüşten nasıl uzaklaştırabilir ve teist yapabiliriz sorularına cevap bulabilirsek tartışmalardan kazançlı çıkabiliriz. Bütün bunları anlamak için yapmalıyız. Gençliği ve yönelme nedenlerini kendimiz anlamadan bir yere varamayız.

Bugün gençlerimiz deizme kayıyorsa oturup düşünelim: Niçin kayıyor veya soruyu, gençliğin bu görüşe kaymaması için orta yerde olumlu neyimiz var? Bize veya İslam dünyasına bakarak gençliğimizin teist kalması, deizme yönelmemesi mümkün mü? Evet, kişilere bakarak yorgan yakılmaz. Eyvallah! Ama insanların etkilenmemesi mümkün değil. Hatta bize bakarak büyük çoğunluk iyi Müslüman kalmış da diyebiliriz buna. Haydi biz iyi örnek olamadık. Bizi bir tarafa bırakalım. Bugün kültürümüzde oluşmuş birçok davranışımızı din diye dayatmıyor muyuz insanımıza? Gençliğin içine sinmediği, anlayamadığı, mantığını kavrayamadığı görüşleri sorgulamasına imkan veriyor muyuz? Kur’an ve sünnette tartışmalı konuları kendi aramızda çözüp ne şekilde anlaşılması gerektiğini gençliğe vermek için ne yaptık? Onların kalbine girmek, aklına ve duyu organlarına hitap etmek için kafamızı yorduk mu? Dinin bir görüşü olan fıkhı din yerine alıp “İşte din budur, değiştirilmez” demedik mi? Anlaşılması için çaba sarf edenleri tu kaka yapıp onları sapıklıkla itham etmedik mi? Onlara “Siz insanlara şirin gözükmek için İslam’ı değiştiriyorsunuz” demedik mi? Büyük kitlelere de “İslam budur,” yerseniz diye dayatmadık mı? Gençlik ne yaptı? Anlayamadığı bu şeylere karşı benim karnım tok dedi benim anladığım.

Burada İslam’ın kesin ve doğru olan hükümleri çağımıza uymuyor, reformistler gibi gelin bunları değiştirelim demek istemiyorum. Kur’an ve sünnet naslarını değiştirmeden günümüz insanının anlayacağı şekilde çağın idrakine sunmadıkça deistlerin sayısı azalmayacak, çoğalacak. Kimse kusura bakmasın gençliğin deizme kaymasında ailenin, çevrenin, camideki imamın, okuldaki din öğretmeninin ve toplumun din konusundaki örnekliğinin katkısı var diye düşünüyorum. Yine din konusunda uzman olanların dil ve üslubunda, din dilinde, kapasitesinde ve satışında sorun var. Kendilerini güncelleyememe ve çağı yakalayamama var, çağın dilini ve gençliğin nereye gittiğini görememe, görüyorsa da nasıl yaklaşacağını bilememe sorunu var. Çocuklara verdiğimiz din eğitiminde, konularında ve doğru bilgi verme ve öğretme metodumuzda sorun var. Dini sevdirmekten ziyade nefret ettirme gibi bir kabiliyetimiz var.

Hasılı gençliğin gittiği deizm sorununda dışarıdan düşmana ihtiyacımız yok. Gelin hep beraber önce kendimizi sorgulayalım. Bu kadar camimiz, bu kadar İHO/İHL’miz, bu kadar İlahiyat fakültelerimiz varken biz bu gençliği nasıl deist girdabına sürükledik? Gelin soruyu şöyle sorarak konumuzu bitirelim: Elimizde mükemmel bir dinimiz varken biz bu gençliği niçin teistlikte tutamayıp onların deist olmasını sağladık? Bu işte kendimizi sorgulamaz isek gençliğin gideceği yer bir ilerisi olan ateistliktir. Haberimiz ola. 08/04/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 11/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




7 Nisan 2018 Cumartesi

Çaya Şeker Atmaya Geri mi Dönsek?

—Çaya şeker atmıyor musun?
—Evet, atmıyorum.
—Sen?
—Ben de.
—Ya sen?
—Çok oldu, ben şekerle arama mesafe koyalı.

Çayı şekeri için içtiğini söyleyen ben de bırakalı epey oldu. Bundan sonra tatlı yiyip tatlı konuşmayacağız o zaman. Belki de bu yüzden birbirimizi boğazlamaya başladık(!)

Üç beyazdan(un, şeker ve tuz)  kaçınalım kaçınmasına. Çaya şekeri sen, ben, o atmayacağız da fabrikalarımızın ürettiği şekeri ne yapacağız?

Bugün satmaya kalktığımıza göre şeker fabrikalarımız zarar ediyor demek ki!

Ne yapalım şimdi? Fabrikalarımız kar etsin diye yeniden çaya şeker atmaya geri mi dönsek? Ya da kullanmasak da bol miktarda eve şeker alıp stok mu yapsak? Fabrikalarımız kar etse satmaktan vazgeçer mi yetkililerimiz? Siz ne dersiniz bu duruma? Var mı çözümünüz?

Not: Ben çaya şeker atmayınca fabrikalarımızın zarar edeceğini kimse gibi ben de hesaba katmamışım. Özellikle benim varlığımı hesaba katmayanlara duyurulur. Şayet beni hesaba katmazsanız görün durumunuzu... 07.04.2018, Ramazan Yüce, Konya

Sayısı Ne Kadardır Volkanların? ***

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde çalışmakta olan Volkan isimli araştırma görevlisi; aynı fakültede görev yapan dekan yardımcısı, fakülte sekreteri ve iki öğretim görevlisinin üzerine 23 kurşun boşaltarak "Ben ilmi kariyer yapar görünen bir seri katilim. Bir türlü görmediniz. Görün ki aklınız başınıza gelsin. Bu yaptığım icraat, 'Benden katilin dışında hiçbir şey olmayacağını anlamayanlara gelsin. Daha çok kişi öldürerek daha fazla ses getirmek isterdim. Maalesef elimden bu kadarı gelebildi. Zira bana tam otomatik silah verdiler de kullanmadım mı? Ne edersiniz ki verilen ruhsatlı silah ile ancak dört kişiyi öldürebildim. Yine de mutluyum. Hem ses getirdim, hem de kariyer yapmam için beni alanları ve bana silah verenleri mahcup etmedim" der gibi ABD filmlerini aratmayacak bir ilke imza attı.

Katilimiz cahil biri falan değil. Hatta yüksek lisans eğitimini ABD’deki Denver Üniversitesinde yaparak tecrübe kazanmış. Milli Eğitim bursuyla ABD’ye giden katil -öyle zannediyorum- iyi bir araştırılsa orada eğitim almaktan ziyade zaman zaman okul basarak okul tarayan ekibin içinde geçirmiş ABD’deki yüksek lisans günlerini. Çünkü ABD’de elinde ve belinde silahı olmayan yok. Canı sıkılan giriyor bir okula, tarayıp geçiyor herkesi. ABD için bu normal bir durum. Anormal olan bizde olması. Böyle giderse Volkanlar ortaya çıktıkça bugün garipsediğimiz bu menfur olayı biz de normal görmeye başlayacağız. Sahi ne kadardır ülkemizdeki kariyer yapan okumuş Volkanların sayısı? Üstelik çok akıllı biri sanırım. Çünkü okuyup en fazla profesör olabilir, bu da binlerce unvanlıdan biri demekti. Ama daha doktora aşamasındayken şimdiden meşhur oldu. Bugün meşhur olmakla kalmadı, yıllar geçse de ismini duyanlar hep onu hatırlayacak. Zaten reklamın kötüsü olmaz denir. Önemli olan meşhur olmaksa oldu zaten. Kendisini tebrik etmek lazım. Hani ülkenin birinde hep meşhur olmak isteyen biri varmış, hangi yolu denediyse bir türlü kendisini ispatlayamamış. Sonunda bir gün tören alanında halkı selamlarken gür sesiyle padişaha ardından “padişahım!” diye seslenir. Padişah, kimdir bu densiz diye geriye döner, bakar. Bizimki var gücüyle padişahın yüzüne tükürür. Böylece padişahın yüzüne tüküren adam olarak tarihteki yerini alır.

Gördüğüm kadarıyla Volkan da meşhur olmak için çok çabalamış, 2012 yılında doktora yapması için geldiği Osmangazi Üniversitesinde herkesi çok iyi tanımış olmalı ki, doktora eğitiminin yanında 150’den fazla kişiyi FETÖ’cü diye şikayet etmiş ve haklarında işlem yapılmasına sebep olmuş. Almış eline bir FETÖ’cü mührünü, önüne gelene vurmuş. Kimi atılıp geri gelmiş, kimi hakkında yaptığı iddiaların aslı-astarı çıkmamış, kaç kişiyi bu şekilde mağdur etmiş benim açımdan meçhul. Aklı sıra vatandaşlık görevini yerine getirmiş. Çünkü şimdilerde FETÖ’cü ithamı geçer akçe. Adam epey bir uğraştan sonra kendini temize çıkarır, geri gelirse ne ala. Gelemezse Volkan’ın FETÖ mührü amacına ulaşmış demektir. Merak ettiğim, “Bu adam FETÖ’cüdür” diye şikayet ettiği yüzlerce kişiye iftira attığı ortaya çıkınca Üniversite yönetimi tarafından Katil Volkan için “Masum bir insana iftira attın” şeklinde hiç inceleme başlatılmış mıdır? Yoksa “Çamur at, izi kalsın” mantığı mı güdülmüştür? Gerçek FETÖ’cüler cezasını çekmeli elbet, ama iftira atanlar da bir o kadar ceza almalıdır.
Bir araştırma görevlisinin seri katil olması çok nadirdir ama bugün ülkemizde tıpkı Volkan gibi eline mührü alıp yarım yamalak tanıdığı insanlara FETÖ’cü ithamında bulunan o kadar Volkanlar var ki say say bitmez. Bu tiplere göre kendilerinden başka herkes kirlidir, herkes FETÖ’cüdür. Sahi sayıları ne kadardır, hiç merak ettiniz mi? Merak ettiğim, dileyen herkes ruhsatlı silah alabiliyor mu? Bir eğitimcide silahın ne işi var? Bir eğitimcide olsa olsa cebinde silah yerine kalemi olur. Sonra ruhsatlı olsa da üniversite kampüsünde silahın ne işi var? Nereye bakarsak elimizde kalıyor maalesef. Neremiz doğru ki? Deve gibiyiz dense yeridir. Allah beterinden saklasın, ölenlere rahmet eylesin, yakınlarına ve mesai arkadaşlarına sabırlar versin.


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde çalışmakta olan Volkan isimli araştırma görevlisi; aynı fakültede görev yapan dekan yardımcısı, fakülte sekreteri ve iki öğretim görevlisinin üzerine 23 kurşun boşaltarak "Ben ilmi kariyer yapar görünen bir seri katilim. Bir türlü görmediniz. Görün ki aklınız başınıza gelsin. Bu yaptığım icraat, 'Benden katilin dışında hiçbir şey olmayacağını anlamayanlara gelsin. Daha çok kişi öldürerek daha fazla ses getirmek isterdim. Maalesef elimden bu kadarı gelebildi. Zira bana tam otomatik silah verdiler de kullanmadım mı? Ne edersiniz ki verilen ruhsatlı silah ile ancak dört kişiyi öldürebildim. Yine de mutluyum. Hem ses getirdim, hem de kariyer yapmam için beni alanları ve bana silah verenleri mahcup etmedim" der gibi ABD filmlerini aratmayacak bir ilke imza attı.

Katilimiz cahil biri falan değil. Hatta yüksek lisans eğitimini ABD’deki Denver Üniversitesinde yaparak tecrübe kazanmış. Milli Eğitim bursuyla ABD’ye giden katil -öyle zannediyorum- iyi bir araştırılsa orada eğitim almaktan ziyade zaman zaman okul basarak okul tarayan ekibin içinde geçirmiş ABD’deki yüksek lisans günlerini. Çünkü ABD’de elinde ve belinde silahı olmayan yok. Canı sıkılan giriyor bir okula, tarayıp geçiyor herkesi. ABD için bu normal bir durum. Anormal olan bizde olması. Böyle giderse Volkanlar ortaya çıktıkça bugün garipsediğimiz bu menfur olayı biz de normal görmeye başlayacağız. Ne kadar ki ülkemizdeki kariyer yapan okumuş Volkanların sayısı? Üstelik çok akıllı biri sanırım. Çünkü okuyup en fazla profesör olabilir, bu da binlerce unvanlıdan biri demekti. Ama daha doktora yaparken şimdiden meşhur oldu. Bugün meşhur olmakla kalmadı, yıllar geçse de ismini duyanlar hep onu hatırlayacak. Zaten reklamın kötüsü olmaz denir. Önemli olan meşhur olmaksa oldu zaten. Kendisini tebrik etmek lazım. Hani ülkenin birinde hep meşhur olmak isteyen biri varmış, hangi yolu denediyse bir türlü kendisini ispatlayamamış. Sonunda bir gün tören alanında halkı selamlarken gür sesiyle padişaha ardından “padişahım!” diye seslenir. Padişah, kimdir bu densiz diye geriye döner, bakar. Bizimki var gücüyle padişahın yüzüne tükürür. Böylece padişahın yüzüne tüküren adam olarak tarihteki yerini alır.

Gördüğüm kadarıyla Volkan da meşhur olmak için çok çabalamış, 2012 yılında doktora yapması için geldiği Osmangazi Üniversitesinde herkesi çok iyi tanımış olmalı ki, doktora eğitiminin yanında 150’den fazla kişiyi FETÖ'cü diye şikayet etmiş ve haklarında işlem yapılmasına sebep olmuş. Almış eline bir FETÖ’cü mührünü, önüne gelene vurmuş. Kimi atılıp geri gelmiş, kimi hakkında yaptığı iddiaların aslı-astarı çıkmamış, kaç kişiyi bu şekilde mağdur etmiş benim açımdan meçhul. Aklı sıra vatandaşlık görevini yerine getirmiş. Çünkü şimdilerde FETÖ’cü ithamı geçer akçe. Adam epey bir uğraştan sonra kendini temize çıkarır, geri gelirse ne ala. Gelemezse Volkan’ın FETÖ mührü amacına ulaşmış demektir. Merak ettiğim, “Bu adam FETÖ’cüdür” diye şikayet ettiği yüzlerce kişiye iftira attığı ortaya çıkınca Üniversite yönetimi tarafından Katil Volkan’a “Masum bir insana iftira attın” şeklinde hiç inceleme başlatılmış mıdır? Yoksa “Çamur at, izi kalsın” mantığı mı güdülmüştür?

Bir araştırma görevlisinin seri katil olması çok nadirdir ama bugün ülkemizde tıpkı Volkan gibi eline mührü alıp yarım yamalak tanıdığı insanlara FETÖ’cü ithamında bulunan o kadar Volkanlar var ki, say say bitmez. Bu tiplere göre kendilerinden başka herkes kirlidir, herkes FETÖ’cüdür. Sahi sayıları ne kadardır, hiç merak ettiniz mi? Merak ettiğim, dileyen herkes ruhsatlı silah alabiliyor mu? Bir eğitimcide silahın ne işi var? Bir eğitimcide olsa olsa cebinde silah yerine kalem olur. Sonra ruhsatlı olsa da üniversite kampüsünde silahın ne işi var? Nereye bakarsak elimizde kalıyor maalesef. Neremiz doğru ki? Deve gibiyiz dense yeridir. Allah beterinden saklasın, ölenlere rahmet eylesin, yakınlarına ve mesai arkadaşlarına sabırlar versin. Barbaros ULU 

*** 10/04/2018 tarihinde yenihaberden.com gazetesinde yayımlanmıştır.