4 Nisan 2018 Çarşamba

Bu Kadar İnsan Aynı Hatayı Yapar mı?


Resimde gördüğünüz kalabalık, ağır kusurdan dolayı araç muayenesinden geçemeyenlerin Şoförler ve Nakliyeciler Odasında oluşturduğu kuyruktan bir enstantane. Azalmış hali. Sağda gördüğünüz ise ağır kusur damgası yemiş suç aleti eski plakalar. Daha doğrusu düşmesin diye plakanın üzerine yapılan vidalar araç sahiplerinin başına bela olmuş durumda. Çalışanların sağı-solu ve yerler üst üste istiflenmiş eski plakalarla dolu. 


Eski plakasını getirmediği için geri dönenler, araç muayenesine gitmeden önce vidalı plakasını değiştirmek isteyenlerden trafik tescilden yazı getirmesi için geri gönderilenler, TÜVTÜRK'ün verdiği ağır kusurlu evrakının fotokopisini çektirmeden gelenler ise bekleşenler arasında hareketli olanlar. Anlaşılan araç sahiplerinin ekseriyetinin yolu, ya aracı muayeneden geçemeyince ya da muayeneye gitmeden önce Şoförler Odasına düşecek ve böylece bu odanın ne iş yaptığını bizzat iş üzerinde görecek. Bedeli de sudan ucuz dense yeridir. Beheri 17 lira. Anlayacağınız iş o kadar ciddi. Plakanın maliyeti kuruşu kuruşuna hesaplanmış, düz hesap 20 olsun denmemiş. Buna dense dense devlet ciddiyeti denir. Devlet dediğin vatandaşına, çalışanına aynı zamanda iş bulan demektir. Zaten Anayasamızda da yeri var bunun. Bu, sosyal devletin bir gereği aynı zamanda. Düşünün ki devlet, yeni bir yönetmelikle plakalarda vida olmayacak kuralı koymasaydı bu oda sinek avlayacak, çalışanına iş veremeyecek, işgörenin maaşını karşılamayacak duruma düşecekti. Devlet dediğin aynı zamanda katma değer üretendir. Dünya döndüğüne göre insanların da sabit kalmaması gerekiyor. Madem ki araba gibi bir nimetten faydalanıyorlar, bunun külfetini de çekmeliler. Bir an için düşünelim...Devlet çıkardığı yönetmeliği ara ara değiştirmese odalar ne iş yapacak? Araç muayene istasyonları mevzuat gereği aracı geri göndermese sanayilerimiz ne yiyip ne içecekti? Daha kimler ekmek yemiyor ki! Say say bitmez. Sonra her muayeneye gelen ilk muayenede işini halletse istasyon ne iş yapacak? Yine devlet , vatandaşını oyalayan kimse olmalıdır. Şimdi vatandaş gittiği her yerde işini birden bitirse gidip ne iş yapacak? Ya birinin dedikodusunu yapıp günaha girecek, ya da boş durmaktan kavga edecek. vatandaşın bir yerlerde beklemesini de hayra yormak lazım. Yine devlet vatandaşını düşünüyor. Ya yönetmeliği ilk çıkardığı zaman muayene tarihi gelmese bile her araç sahibi plakasını hemen değiştirecek deseydi... Ama demedi, demez. Çünkü günübirlik devlet yönetilmez. Sonra bu kadar kusur da arabalarda olsun. Yoksa nazar değeriz.


İçinizden bu da kusur mu? Yaptırmam diyen olursa ya da plakasının üzerinde değişiklik yapan olursa, ya da eski vidalı plakasını değiştirmemek üzere inatlaşan varsa devlet bunu da düşünmüş: 412 lira ceza verecek. Meblağa dikkat ederseniz 415 demiyor, 412 lira diyor. Yine burada düz hesap 415 yapalım demiyor. İşte buna devlet ciddiyeti diyoruz biz. Devlet dediğin vatandaşına iş bulacak, iş çıkaracak. Beni de diğer vatandaşlarından ayırmadı. Zira bana da iş buldu. Yoksa bu bahar günü ben ne iş yapacaktım? İki defa araç muayenesine gideceğim, Şoförler Odasını ziyaret edeceğim, diğer başka ağır kusurlar varsa sanayi esnafına uğrayacağım. Herkesi karınca kararınca gönülleyeceğim. Yok ben bu kadarına katlanamam diyorsanız sizi tutan mı var? Çekin gidin başka memlekete demek düşer bana.

3 Nisan 2018 Salı

Utanmayanların İstediğini Yaptığı ve Dilediğini Söylediği Bir Dönemi yaşıyoruz *


Gazetelerin üçüncü sayfası denince taciz, cinayet denen nahoş haberler akla gelir. Okuyanlara ürperti veren cinsten haberlerdir bunlar. Bir gazete okumaya kalksam üçüncü sayfaları es geçerim. Bu sayfayı önemsemediğim, olayları küçük gördüğüm anlamına gelmesin. Maalesef okudukça insanın akıl havsalası almıyor bu cinnet halimize. 2017 yılında meydana gelmiş bir haberin mahkeme kayıtlarını haberlerden okuyunca bir üçüncü sayfa diyebileceğimiz bir haberden bahsedeceğim ki cinnet halimizin merhalesini görmüş olalım.

Olay Antalya’da geçiyor: Kuaförlük yapan birisi askere gitmeden önce bir kadınla 50 TL karşılığında anlaşmış. Kamuya açık bir çalılıkta meydana gelen bu ilişki sonrası erkek, “Tatmin olmadım” diyerek kadından parasını ister, kadın parayı vermez. Parasını alamayan erkeğimiz, yanında getirdiği bıçakla kadını altı yerinden yaralar ve kaçar. Kadın ambulansla hastaneye kaldırılır ve yapılan bir dizi ameliyattan sonra kadın taburcu edilir. Kadını yaraladıktan sonra kaçan kişi, iki saat sonra yakalanıp gözaltına alınır.

Yargılama esnasında savcı, sanığın “kasten öldürmeye teşebbüs', 'nitelikli yağmaya teşebbüs' ve 'ruhsatsız bıçak taşımak' suçlarından cezalandırılmasını istemiş. Sanık; “Daha önce bu işi yapmadığını, askerlik öncesi tecrübe kazanmak istediğini, cesaret almak için alkol aldığını;  kadının, ‘Sen nasıl erkeksin’ dediğini, tatmin olmadığı için parasını geri istediğini” söyler savunmasında. Mağdur kadınımız da, “İlişki sonrası parasını geri istediğini, vermeyince aralarında tartışma çıktığını, ardından belindeki bıçağı çıkararak kendisine 6-7 kez bıçak sapladığını, bağırması üzerine kendisiyle aynı işi yapan arkadaşının yanlarına gelmesiyle sanığın kaçtığını” söyler. Avukatımız da “Müvekkilinin anlaştığı hizmetin karşılığını alamadığını” iddia etmiş savunmasında. Yargılama sonucunda hakimimiz de, “Kasten insan öldürmeye teşebbüs'ten önce ömür boyu hapse mahkum etmiş, ardından cezayı 8 yıl 9 aya düşürmüş.

Yazarken haya ettiğim bu yazıyı gündeme almamın sebebi sanığın, mağdurun ve avukatın sözleri ve hakimin verdiği ceza. Hangisinin söylediğine bakarsan nutkun tutulur. Oğlumuz askerlik öncesi tecrübe kazanacakmış, duyup-gören de askerde cinsel ilişki yaptırıyorlar sanır. Yapacağı halttan önce alkol alınması zaten olmazsa olmazlarımızdan. Anlaşma sonrası gidilen yer, herkesin gidebileceği, belki de piknik yapabileceği ormanlık alan. Babalarının mülkü sanki? Yatacak yerleri yok ama beyefendi ve hanımefendi zevkten de geri kalmıyor. Kadının bağırmasından yanlarına aynı işi yapan arkadaşı geldiğine göre demek ki bu iş, adı geçen ilimizde bir çete eliyle yürüyor. Hukuk bitiren avukatımız, müvekkilinin yediği bu herzeyi hizmet olarak görüyor ve karşılığını alamadığı iddiasını yumurtluyor. Savcımız, ruhsatsız bıçak taşıma şeklinde mütalaada bulunuyor. Sanki bıçak almanın ruhsatı varmış gibi! Hakimimiz önce müebbet veriyor, sonra cezayı yaklaşık 9 yıla indiriyor. İyi de mübarek! İndireceğin cezayı niçin ilk önce yüksek perdeden açıyor, sonra indiriyorsun? Yargılama sonucunda bedenini satan kadına verilen bir cezadan bahsedilmiyor. Kızımız tertemiz maşallah ve mağdur! Anladığım bu hakkını tepe tepe kullanmaya devam edecek. Ne de olsa serbest ticaret yapıyor. Bereket, yaralanma esnasından iyileşinceye kadar çalışamadığının bedelini mahkemeden talep etmemiş. Gani gönüllü ne de olsa! Merak ve hayretimi mazur görün, bu iş 50 liraya kadar düşmüş: Ya işler kesat, ya bu işten ekmek yiyen, bedenini satan çok kişi var; aralarında rekabet var. Bir de bugün bakkala ve manava gidemeyeceğimiz bir para olan bir meblağ ile vücut satılıyor ve adam doğranıyor. 

Garibime giden yedikleri bu haltı herkesin gözü önünde utanmadan, sıkılmadan mahkemede anlatmaları. Gerçi benimki de laf yani! Utanma ve arlanma olsa zaten bu yedikleri haltı yerler miydi? Keşke bu utanmazlıklarını mahkeme salonunda faş edeceklerine çalılıkların arasında bir daha nefes alamayacak şekilde kozlarını paylaşıp öbür dünyaya pisi pisi gitselerdi. Ne günlere kaldık ya Rabbi! Neredesin ey edep? Biraz da uçkuru beynine bağlı olan kişilere uğrasan... 03/04/2018

* 07/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Nisan 2018 Pazartesi

Öğretmene Performans Sistemini Getirenler Kendinde mi Acaba? ***

Bugünlerde öğretmene performans sistemi konuşuluyor. Daha doğrusu sistem ağırlıklı olarak öğretmen camiası tarafından eleştiri bombardımanına tutuluyor. Türkiye’nin en büyük konfederasyonu Memur-Sen bu uygulamaya hayır diyerek üyeleri arasında imza kampanyası başlattı. Gelen eleştiri ve yapılan protestolar sonrası Milli Eğitim Bakanlığı geri adam atar mı? Bunu da zaman gösterecek. Ama görünen, Bakanlık bu sistemi uygulamasa bin, uygulasa bir pişman olacak gibi. Sayın Ömer DİNÇER’in MEB müsteşarı olduğu dönemden beri Bakanlık bu performans sistemiyle yatıp kalkıyor. Koymaya yelteniyor, gelen tepkiler üzerine geri adım atıyor. Bu komedinin akıbetini hep beraber göreceğiz.

Performans sistemi üzerine yapılan eleştirilerle girdim yazıma. Bu sistemin ne olduğunu bilmeyenler için kısaca bahsedeyim: Getirilmek istenen sistemde öğretmene; okul müdürü, meslektaşı, velisi ve öğrencisi not verecek. Yani öğretmenin yeterli olup olmadığı puanlanacak. Verilen puanlar öğretmenin kariyer basamaklarında, yurtdışı görevlendirilmelerinde ve ödüllendirilmesinde kıstas alınacak. İşin mutfağında olmayanlar, eğitimdeki hali pürmelalimizin yegane suçlusu olarak öğretmeni görenler, olaya sığ bakanlar ve ayakları yere basmayanlar için getirilmek istenen bu sistem çok ideal görünebilir. Hatta şu öğretmenlere böylece haddini bildirelim diye düşünülebilir. Nasılsa öğretmenler konusunda değişmez parolamız, “vurun abalıya” şeklinde. Öğretmeni bir yola getirsek eğitim ve öğretimimiz başta olma üzere ülke düze çıkacak sanıyoruz. Biraz sağduyulu düşünürsek kazın ayağının böyle olmadığı anlaşılacaktır. Her şeyden önce Bakanlık getirmek istediği bu sistemle daha önce yaptıkları çelişmektedir.

Eskiden öğretmenlere birinci sicil amiri olan okul müdürü sicil notu verirdi. Verilen not gizli idi. Notunu öğrenmek isteyen öğretmen, il milli eğitim müdürlüklerine dilekçe vermek suretiyle sicil notunu öğrenebiliyordu. Okul müdürünün verdiği sicil notunu beğenmeyen öğretmen, soluğu idari mahkemede alıyor ve mahkeme çoğunlukla öğretmeni haklı buluyor; müdürün verdiği puanı hakkaniyet ölçüsünde vermediği şeklinde karar veriyordu. Bakanlık -baktı olmayacak- 6111 sayılı Yasa ile sicil amirinin verdiği sicil notlarını kaldırdı. Birinci sicil amiri olan okul müdürünün verdiği puanı objektif bulmazken şimdilerde getirilmek istenen performans sitemiyle daha rüşdünü ispatlamamış öğrencisi öğretmenine not verecek. Çelişki de burada zaten. Yine Bakanlık -sorun görmüş olmalı ki- müfettişlerin öğretmenlerin rehberlik ve denetleme amaçlı dersine girmesini kaldırdı. Ama nedense radikal karar diye diye getirecekleri sistemde öğretmenini, öğrencisine puanlatacak. Şunu kabul ederim ki öğretmenin en iyi müfettişi öğrencisidir. Öğrenci, dersine giren öğretmeni hakkında “İyi ders anlatıyor/anlatamıyor, baba adam, kötü öğretmen” şeklinde kanaat belirtir zaten. Bu kanaati nota dönüştürmek öğretmenle oynamak, öğretmeni öğrencisine boğdurmak…demektir. Öğretmeni iyice demoralize etmektir.

Gece gündüz performans değerlendirme sistemiyle yatıp kalkarken öğretmenine not veren 7-18 yaş aralığındaki öğrencinin haleti ruhiyesini, fiziki ve ruhi durumunu göz önünde bulundurmada fayda vardır. Ki biz bu yaş aralığındaki çocuklarımıza daha doğru dürüst ekmek aldırmıyoruz, suç işlese cezaevi yerine ıslah evine gönderiyoruz. Ergenlik dönemine gelen bir çocuk evlenemez. Çünkü daha sorumluluğunu taşıyamaz diyoruz. Yetkililerimizin bu yaptığına dense dense  “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”  denir.

Hasılı, öğretmende sorun varsa bunun yolu; öğretmeni öğrencisinin önüne atmak, öğretmenin moralini iyice bozmak değildir. Unutulmasın ki dersine moralli girmeyen bir öğretmenin verdiği dersten hayır gelmez. Son yıllarda bu ülkenin toplumsal barışa fazlasıyla ihtiyacı var. Atacağınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değse bari. Amacınız öğretmenle uğraşmaksa/bağcıyı dövmekse bu getireceğiniz performans sistemine devam edin, yerinde bir karar. Yolunuz açık olsun. Eğer amacınız sorun çözmek/üzüm yemek ise adam akıllı bir sistem getirin. Unutmayın ki bu ülkede adam öldüren bile doğru dürüst ceza almıyor, öğretmene verilen not kaç yazar? 02/04/2018

*** 05/04/2018 tarihinde yenihaberden.com gazetesinde yayımlanmıştır.