3 Nisan 2018 Salı

Utanmayanların İstediğini Yaptığı ve Dilediğini Söylediği Bir Dönemi yaşıyoruz *


Gazetelerin üçüncü sayfası denince taciz, cinayet denen nahoş haberler akla gelir. Okuyanlara ürperti veren cinsten haberlerdir bunlar. Bir gazete okumaya kalksam üçüncü sayfaları es geçerim. Bu sayfayı önemsemediğim, olayları küçük gördüğüm anlamına gelmesin. Maalesef okudukça insanın akıl havsalası almıyor bu cinnet halimize. 2017 yılında meydana gelmiş bir haberin mahkeme kayıtlarını haberlerden okuyunca bir üçüncü sayfa diyebileceğimiz bir haberden bahsedeceğim ki cinnet halimizin merhalesini görmüş olalım.

Olay Antalya’da geçiyor: Kuaförlük yapan birisi askere gitmeden önce bir kadınla 50 TL karşılığında anlaşmış. Kamuya açık bir çalılıkta meydana gelen bu ilişki sonrası erkek, “Tatmin olmadım” diyerek kadından parasını ister, kadın parayı vermez. Parasını alamayan erkeğimiz, yanında getirdiği bıçakla kadını altı yerinden yaralar ve kaçar. Kadın ambulansla hastaneye kaldırılır ve yapılan bir dizi ameliyattan sonra kadın taburcu edilir. Kadını yaraladıktan sonra kaçan kişi, iki saat sonra yakalanıp gözaltına alınır.

Yargılama esnasında savcı, sanığın “kasten öldürmeye teşebbüs', 'nitelikli yağmaya teşebbüs' ve 'ruhsatsız bıçak taşımak' suçlarından cezalandırılmasını istemiş. Sanık; “Daha önce bu işi yapmadığını, askerlik öncesi tecrübe kazanmak istediğini, cesaret almak için alkol aldığını;  kadının, ‘Sen nasıl erkeksin’ dediğini, tatmin olmadığı için parasını geri istediğini” söyler savunmasında. Mağdur kadınımız da, “İlişki sonrası parasını geri istediğini, vermeyince aralarında tartışma çıktığını, ardından belindeki bıçağı çıkararak kendisine 6-7 kez bıçak sapladığını, bağırması üzerine kendisiyle aynı işi yapan arkadaşının yanlarına gelmesiyle sanığın kaçtığını” söyler. Avukatımız da “Müvekkilinin anlaştığı hizmetin karşılığını alamadığını” iddia etmiş savunmasında. Yargılama sonucunda hakimimiz de, “Kasten insan öldürmeye teşebbüs'ten önce ömür boyu hapse mahkum etmiş, ardından cezayı 8 yıl 9 aya düşürmüş.

Yazarken haya ettiğim bu yazıyı gündeme almamın sebebi sanığın, mağdurun ve avukatın sözleri ve hakimin verdiği ceza. Hangisinin söylediğine bakarsan nutkun tutulur. Oğlumuz askerlik öncesi tecrübe kazanacakmış, duyup-gören de askerde cinsel ilişki yaptırıyorlar sanır. Yapacağı halttan önce alkol alınması zaten olmazsa olmazlarımızdan. Anlaşma sonrası gidilen yer, herkesin gidebileceği, belki de piknik yapabileceği ormanlık alan. Babalarının mülkü sanki? Yatacak yerleri yok ama beyefendi ve hanımefendi zevkten de geri kalmıyor. Kadının bağırmasından yanlarına aynı işi yapan arkadaşı geldiğine göre demek ki bu iş, adı geçen ilimizde bir çete eliyle yürüyor. Hukuk bitiren avukatımız, müvekkilinin yediği bu herzeyi hizmet olarak görüyor ve karşılığını alamadığı iddiasını yumurtluyor. Savcımız, ruhsatsız bıçak taşıma şeklinde mütalaada bulunuyor. Sanki bıçak almanın ruhsatı varmış gibi! Hakimimiz önce müebbet veriyor, sonra cezayı yaklaşık 9 yıla indiriyor. İyi de mübarek! İndireceğin cezayı niçin ilk önce yüksek perdeden açıyor, sonra indiriyorsun? Yargılama sonucunda bedenini satan kadına verilen bir cezadan bahsedilmiyor. Kızımız tertemiz maşallah ve mağdur! Anladığım bu hakkını tepe tepe kullanmaya devam edecek. Ne de olsa serbest ticaret yapıyor. Bereket, yaralanma esnasından iyileşinceye kadar çalışamadığının bedelini mahkemeden talep etmemiş. Gani gönüllü ne de olsa! Merak ve hayretimi mazur görün, bu iş 50 liraya kadar düşmüş: Ya işler kesat, ya bu işten ekmek yiyen, bedenini satan çok kişi var; aralarında rekabet var. Bir de bugün bakkala ve manava gidemeyeceğimiz bir para olan bir meblağ ile vücut satılıyor ve adam doğranıyor. 

Garibime giden yedikleri bu haltı herkesin gözü önünde utanmadan, sıkılmadan mahkemede anlatmaları. Gerçi benimki de laf yani! Utanma ve arlanma olsa zaten bu yedikleri haltı yerler miydi? Keşke bu utanmazlıklarını mahkeme salonunda faş edeceklerine çalılıkların arasında bir daha nefes alamayacak şekilde kozlarını paylaşıp öbür dünyaya pisi pisi gitselerdi. Ne günlere kaldık ya Rabbi! Neredesin ey edep? Biraz da uçkuru beynine bağlı olan kişilere uğrasan... 03/04/2018

* 07/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Nisan 2018 Pazartesi

Öğretmene Performans Sistemini Getirenler Kendinde mi Acaba? ***

Bugünlerde öğretmene performans sistemi konuşuluyor. Daha doğrusu sistem ağırlıklı olarak öğretmen camiası tarafından eleştiri bombardımanına tutuluyor. Türkiye’nin en büyük konfederasyonu Memur-Sen bu uygulamaya hayır diyerek üyeleri arasında imza kampanyası başlattı. Gelen eleştiri ve yapılan protestolar sonrası Milli Eğitim Bakanlığı geri adam atar mı? Bunu da zaman gösterecek. Ama görünen, Bakanlık bu sistemi uygulamasa bin, uygulasa bir pişman olacak gibi. Sayın Ömer DİNÇER’in MEB müsteşarı olduğu dönemden beri Bakanlık bu performans sistemiyle yatıp kalkıyor. Koymaya yelteniyor, gelen tepkiler üzerine geri adım atıyor. Bu komedinin akıbetini hep beraber göreceğiz.

Performans sistemi üzerine yapılan eleştirilerle girdim yazıma. Bu sistemin ne olduğunu bilmeyenler için kısaca bahsedeyim: Getirilmek istenen sistemde öğretmene; okul müdürü, meslektaşı, velisi ve öğrencisi not verecek. Yani öğretmenin yeterli olup olmadığı puanlanacak. Verilen puanlar öğretmenin kariyer basamaklarında, yurtdışı görevlendirilmelerinde ve ödüllendirilmesinde kıstas alınacak. İşin mutfağında olmayanlar, eğitimdeki hali pürmelalimizin yegane suçlusu olarak öğretmeni görenler, olaya sığ bakanlar ve ayakları yere basmayanlar için getirilmek istenen bu sistem çok ideal görünebilir. Hatta şu öğretmenlere böylece haddini bildirelim diye düşünülebilir. Nasılsa öğretmenler konusunda değişmez parolamız, “vurun abalıya” şeklinde. Öğretmeni bir yola getirsek eğitim ve öğretimimiz başta olma üzere ülke düze çıkacak sanıyoruz. Biraz sağduyulu düşünürsek kazın ayağının böyle olmadığı anlaşılacaktır. Her şeyden önce Bakanlık getirmek istediği bu sistemle daha önce yaptıkları çelişmektedir.

Eskiden öğretmenlere birinci sicil amiri olan okul müdürü sicil notu verirdi. Verilen not gizli idi. Notunu öğrenmek isteyen öğretmen, il milli eğitim müdürlüklerine dilekçe vermek suretiyle sicil notunu öğrenebiliyordu. Okul müdürünün verdiği sicil notunu beğenmeyen öğretmen, soluğu idari mahkemede alıyor ve mahkeme çoğunlukla öğretmeni haklı buluyor; müdürün verdiği puanı hakkaniyet ölçüsünde vermediği şeklinde karar veriyordu. Bakanlık -baktı olmayacak- 6111 sayılı Yasa ile sicil amirinin verdiği sicil notlarını kaldırdı. Birinci sicil amiri olan okul müdürünün verdiği puanı objektif bulmazken şimdilerde getirilmek istenen performans sitemiyle daha rüşdünü ispatlamamış öğrencisi öğretmenine not verecek. Çelişki de burada zaten. Yine Bakanlık -sorun görmüş olmalı ki- müfettişlerin öğretmenlerin rehberlik ve denetleme amaçlı dersine girmesini kaldırdı. Ama nedense radikal karar diye diye getirecekleri sistemde öğretmenini, öğrencisine puanlatacak. Şunu kabul ederim ki öğretmenin en iyi müfettişi öğrencisidir. Öğrenci, dersine giren öğretmeni hakkında “İyi ders anlatıyor/anlatamıyor, baba adam, kötü öğretmen” şeklinde kanaat belirtir zaten. Bu kanaati nota dönüştürmek öğretmenle oynamak, öğretmeni öğrencisine boğdurmak…demektir. Öğretmeni iyice demoralize etmektir.

Gece gündüz performans değerlendirme sistemiyle yatıp kalkarken öğretmenine not veren 7-18 yaş aralığındaki öğrencinin haleti ruhiyesini, fiziki ve ruhi durumunu göz önünde bulundurmada fayda vardır. Ki biz bu yaş aralığındaki çocuklarımıza daha doğru dürüst ekmek aldırmıyoruz, suç işlese cezaevi yerine ıslah evine gönderiyoruz. Ergenlik dönemine gelen bir çocuk evlenemez. Çünkü daha sorumluluğunu taşıyamaz diyoruz. Yetkililerimizin bu yaptığına dense dense  “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”  denir.

Hasılı, öğretmende sorun varsa bunun yolu; öğretmeni öğrencisinin önüne atmak, öğretmenin moralini iyice bozmak değildir. Unutulmasın ki dersine moralli girmeyen bir öğretmenin verdiği dersten hayır gelmez. Son yıllarda bu ülkenin toplumsal barışa fazlasıyla ihtiyacı var. Atacağınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değse bari. Amacınız öğretmenle uğraşmaksa/bağcıyı dövmekse bu getireceğiniz performans sistemine devam edin, yerinde bir karar. Yolunuz açık olsun. Eğer amacınız sorun çözmek/üzüm yemek ise adam akıllı bir sistem getirin. Unutmayın ki bu ülkede adam öldüren bile doğru dürüst ceza almıyor, öğretmene verilen not kaç yazar? 02/04/2018

*** 05/04/2018 tarihinde yenihaberden.com gazetesinde yayımlanmıştır.


1 Nisan 2018 Pazar

Performans Sistemi MEB'in Tüm Paydaşlarına Uygulanmalı


Eğitim ve öğretim alanında beklediğimiz istendik davranışlar ortaya çıkmayınca maarifi düzeltmek için can havliyle yeni uygulamalar ortaya koyuyor yetkililerimiz. "Sorunumuzu ancak bu çözer" diyerek ortaya koyduğumuz tüm uygulamaları sonuç almadan "olmuyor" diyerek kaldırıp yerine bir başkasını uygulamaya sokuyoruz. Başlangıcı heyecan dolu olan uygulamalar hep hüsranla bitiyor nedense. Bitmese de işlevsiz bir mevzuatı yerine getirmek üzere formalite olarak devam eder. Neden bitmesin ki? Çünkü iyice düşünülmeden, tartışılmadan, yangından mal kaçırır gibi devrim niteliğinde kabul edilen bir yenilik ancak bu kadar olur. 

Eğitim ve öğretim alanında öğretmenler için düşünülen, öğretmene not verme diye bilinen performans uygulaması da öğretmen verimini ve kalitesini artırmak amacıyla yasal zemini oluşturulan ve bu sene uygulanması düşünülen bir sistemdir. İstenen ve beklenen bir sonuç elde edilir mi? Müneccim değilim ama başarılı olması mümkün değil. Üstelik fayda sağlayacak derken zarar getirecek ve toplumsal barışı zedeleyecek, itibarı yerlerde sürünen öğretmenlik mesleğini iyice ayağa düşürecek;  öğretmeni, veliye ve öğrenciye boğduracak bir uygulama olursa hiç şaşırmam.

Bakanlık, Ömer Dinçer'in müsteşarlığı döneminden öğretmene performans uygulamasını düşünmüş, üzerinde çalışmış, pilot okullarda uygulayarak test etmişti. Eksikliğini veya uygulanabilirliğini sakıncalı görmüş olmalı ki bugüne kadar yürürlüğe koyamadı. 2017'de başlaması düşünülen bu performans sistemi, gelen tepkiler üzerine buzdolabına kaldırılmıştı. Bu sene uygulanacağı açıklanınca tartışma yeniden alevlendi. Tartışma, öğrencisinin öğretmenine not vermesi üzerine yoğunlaşmış durumda. En büyük tepki de eğitim camiasından yani kendisine puan verilecek olan öğretmen kesiminden gelmektedir.

İşin mutfağında olan öğretmenden ve bağlı bulundukları sendikalarından yükselen istemezük tepkileri üzerine Bakanlık, tekrar geri adım atar mı? Görünürde geri adım atacağa benzemiyor. Çünkü önlerinde alt yapısı hazırlanmış ve uygulamaya konması gereken bir mevzuat var. Uygulasa problem, uygulamasa bir problem. Bakanlık, halihazırda iki ucu bir pis değneği elinde tutmaktadır. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal misali elinde patlamaya hazır bir bomba bekletiyor. Bu durumda Bakanlık, kulaklarını tıkayarak bunu ya yürürlüğe koyup sonucuna katlanacak veya koyduğu sistemi yasal zeminini hazırlayarak uygulamadan kaldıracak.

Bence Bakanlık, on yıldan fazla bir zamandır başarının tek kriteri diye düşündüğü, fakat cesaret edemediği, aşık olduğu bu uygulamayı yürürlüğe koyup boyunun ölçüsünü almalı. Gördüğüm, öğretmen camiası itiraz ettikçe yetkililer kendilerinin doğru yolda olduğunu sanıyor. Hatta bunun için öğretmen camiası, "istemezük" itirazlarını bir tarafa bırakarak "Yerinde bir karar, çok iyi olur" diyerek Bakanlığın önünü açmalı. Eğer bu yapılmazsa Bakanlığın içinde hep bir ukde olarak kalacak, ikiye bir bu sistemi hatırlatarak aba altından sopa göstermeye devam edecektir. Hatta performans sistemini eğitimin tüm iç ve dış paydaşlarında -aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya- uygulayacak şekilde geliştirelim: Öğrenci ve veli, öğretmen ve yöneticiyi puanlarken öğretmen de ilçe-il ve bakanlık yöneticilerini puanlasın. 01/04/2018, Ramazan Yüce, Konya